Lia'nın Gözünden
Oku, oku ve daha çok oku... Saatlerdir kitap okumaktan gözlerim acımaya başlamıştı ve kayda değer hiçbir şey bulamamıştım. Sanırım Lena abla burada düzgün kitap olmadığı konusunda haklıydı, adam akıllı bir tane kitap bile yoktu. Kitaplardan neden kurtulduklarını anlamamıştım. En azından güvenli bir yerlere kaldırabilirlerdi ama onları yok etmek mantıklı değildi. Bir daha kimsenin öğrenemeyeceği bilgiler içeriyordu o kitaplar. Gerçi, böylesine saçma bir sistemi ayarlayanlar bunu düşünür mü? O da tartışılır.
Demon oflayarak yanıma geldi ve gitmeyi teklif ettiğinde sevinçten çığlık atabilirdim. Uzun süredir bu anı bekliyordum çünkü daha önce kitap okumak hiç bu kadar sıkıcı olmamıştı. Yıllarını kitap okuyarak ve çiçekleriyle konuşarak biri bile bu işten bu kadar sıkıldıysa diğerlerini düşünemiyordum. Ayrıca dünyayı kurtarmak için bile kitap okumak mı gerekiyordu gerçekten?
"Kayda değer bir şey buldun mu bari?" diye sorduğumda başını olumsuz anlamda salladı. Sanırım cevapları bulmanın tek yolu düşmanımızın anlatmasıydı ve bu da imkansızdı. Düşündüğüm kadar da imkansız olmayabilirdi belki. Sonuçta dilek için zaten Locus'a ihtiyacımız vardı yani eninde sonunda onunla konuşup ikna etmemiz gerekecekti. Gölgenin sahibine Locus demek çok garip geliyordu hâlâ. Düşünürken bile beni rahatsız ediyordu çünkü birbirimizi tanımıyorduk. Daha doğrusu ben onu yarım yamalak da olsa tanıyordum ama o beni... Beni daha önce görmüştü ve tehdit falan etmişti yani en azından adımı biliyordu, bana seslenmişti. Tamam, sanırım adını söylediğim için vicdan azabı çekmemeliydim.
Oturduğum yerden kalktığımda Demon önden merdivenlere doğru ilerledi. Ayağa kalktığımda içerinin dolmaya başladığını yeni fark etmiştim. Hatta bayağı da gürültülüydü, bir kütüphanenin olmaması gerektiği kadar gürültülü. Kütüphane dediğin insanların kafa dinlemek ya da kitap okumak, ders çalışmak için geldiği bir yerdi. Şu anda sağımdaki arkadaş grubunun dedikodusunu dinlemek için gelinen bir yer değil.
Onları çok önemsemeden alt kata indim. Casia ve Vita çoktan çıkmıştı. Benim bu kadar dayanmam bile bir mucizeydi sanırım çünkü Vita'nın benden daha disiplinli olduğunu anlamak için üstün zekalı olmaya gerek yoktu.
Dışarıya çıkarken bizi kapıda tutan kadının hâlâ aynı yerde durduğunu ve bize aşağılayıcı bakışlar attığını gördüm. Çok da umurumda değildi bize böyle bakması. Diğerlerinin element sahibi olduğunu öğrendiğinde veya dünyayı kurtardığımızda ona böyle bakacak olan bendim. Tabii bunların gerçekleşmesi ihtimalinin üzerinde duruyordum. Gerçekleşmese de bu kadını bulup karşıma alıp bir güzel konuşmam lazımdı.
Diğerlerinin yanına geldiğimizde Casia şimdi nereye gideceğimizi sordu. Ben şahsen eve gidip uyumak istiyordum ama son zamanlarda sürekli uyumak istediğim için bunu teklif etmeyi bile düşünmedim. Onlar da her ne kadar benimle aynı sebepten burada olsa da onlar gibi değildim ben. Arkadaş olsak bile onlar gibi asla olamayacaktım. Sonuçta yıllardır arkadaşlardı ve birbirlerini benden çok daha fazla tanıyorlardı. Bazen kendime o zaman kendini anlat seni de tanısınlar desem de hayır, insanlarla yakınlaşmak bana göre değildi. Onlarla eğlenmek bana göre değildi. Onlara kıyasla çok daha kolay yoruluyor, sıkılıyordum. Bu da ister istemez enerjilerinin düşmesini sağlıyordu.
"Bence eve gidelim." Demon'un bu teklifi üzerine Vita ve Casia da onayladı. Sanırım teklif etsem de bir şey olmayacaktı ama yine de onların seçmesi daha iyi olurdu. Demon bana dönüp "Senin için sorun yok değil mi?" dediğinde başımı yukarı aşağıya salladım. Onu onaylamak için evet demem gerekiyordu, sanırım. Of bana devrik cümle kurma Demon.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Qunila
FantasyAteş, Su, Toprak, Hava, Elektrik, Buz, Gölge ve Işık. Bir efsaneye göre bu sekiz element bir araya gelmesiyle "Dilek" denilen bir güç ortaya çıkacaktı ve bu enerjinin kullanıcısı bir dilek hakkıma sahip olacaktı. Her ne kadar daha önce bu gücün uyan...