Bölüm 9

34 4 8
                                    

   Yazardan

   Hava diğer bölgelerdeki hava durumuna göre ısınmaya başlamıştı. Hatta bazı insanlar artık üzerlerinde sadece ince tişörtlerle bile gezebilecek hâle gelmişti. Onları bu hâlde rahat rahat gezerken görmek her ne kadar onu rahatsız etse ve daha da sıkıntı basmasına sebep verse de zor da olsa yüzündeki gülümsemeyi korumaya devam etti. Onu seven ve ona saygı duyan insanlar her gün onun yerinde olmak için dua ederken yerinde olmak istedikleri kişi de onların yerinde olmak istiyordu.

   Yanında onunla beraber yürüyen oğlana baktı birkaç saniyeliğine. Tıpkı kendisi gibi yüzünde sahte bir gülümseme vardı. Aslında kendi yüzündeki gülümseme pek de sahte sayılmazdı çünkü insanları bu hâlde mutlu görmek onu mutlu ediyordu.

   Pelerininin birisi tarafından hafifçe çekiştirildiğini fark edince durdu ve o tarafa baktı. Yanında elinde yaprakları yeşil bir çiçek olan, saçları iki at kuyruğu şeklinde toplanmış ve açık yeşil bir elbisesi olan ufak bir kız çocuğu duruyordu.

   Oğlan yanındaki kızın yanına tek dizinin üzerine ağırlığını verecek şekilde çömeldi ve gülümseyerek ona baktı. Kız elindeki çiçeği oğlana uzatıp utangaç bir tavırla başını başka bir tarafa çevirdi.

   "Bu benim için mi?" Oğlan gülümseyerek sordu. Bu sorusu üzerine kız başını onaylarcasına salladı ve ona döndü.

  "Gözlerinizle aynı renkti o yüzden size vermek istedim..." Kızın bu açıklaması üzerine oğlan onu severcesine elini kızın başına koydu, bu sırada yüzündeki gülümseme daha da samimi bir hâle gelmişti.

   "Teşekkür ederim. Bunu saklayacağımdan emin olabilirsin." Bunu dedikten sonra ayağa kalktı, kıza son bir kez el salladı ve elindeki çiçekle beraber malikanesine doğru ilerlemeye devam etti.

   Birkaç dakikalık bir yürüyüşten sonra bahçeye gelmişti bile çoktan. Janus'un sesini duymasıyla sesin geldiği tarafa döndü. Ses kesinlikle Janus'a aitti ve birisiyle konuşuyormuş gibi duruyordu. Genelde önemli konular başkaları, özellikle hizmetçiler ve güvenlikler duyabilir diye asla dışarıda konuşulmazdı yani kendisinin kulak misafiri olmasında sakınca olmaması gerekirdi. Bu şekilde düşünerek sesin geldiği tarafa doğru ilerlemeye başladı oğlan.

   Janus'u mezarın başında gördüğünde derin bir iç çekti. Mezarın başında oturmuş, kendi kendine konuşuyordu her zamanki gibi. Ne dediğini tam olarak anlayamasa da arada bir kendi kendine kahkaha atıyor, sonra tekrardan susuyor ve ciddi bir şekilde konuşmaya devam ediyordu.

   Babasını kaybetmenin ne kadar üzücü bir şey olduğunu hayal bile edemediği için Janus'la bu konuları konuşmuyordu asla. Onun babasının kim olduğunu bile bilmiyordu günün sonunda. Ailesiyle ilgili bildiği tek şey ikiz kardeşleri Lexy ve Locus'tu ama onlarla da bir yanlış anlaşılma sebebiyle konuşmuyordu. Aslında bu konulara kafa yorduğunda ikisini de tanıyormuş gibi geliyordu, hatta Janus'u da başka birisiymiş gibi tanıyormuş gibi geliyordu ona ama asla karar veremiyordu asıl ne olduğuna. Kafasında birkaç isim ve birkaç olay vardı, adını koyamadığı kişiler de vardı ve bazen rüyalarında onları görüyordu ama onların kim olduğuna dair hiçbir fikri yoktu. Janus'a da bu konu hakkında bir şey dememesi gerektiğini söylüyordu içinden bir ses ve her ne kadar hata yaptığını düşünse de içindeki o sese uyuyordu.

   Janus sonunda ayağa kalktığında derin bir nefes aldı ve sanki daha onu yeni görmüşçesine elini salladı. "Hey Janus!"

   Janus oğlanın sesini duymasıyla ona döndü. Sanki az önce kendi kendine kahkaha atmamış ve uzun uzun konuşmamış gibi yüzünde bir gülümsemeyle oğlanın yanına geldi.

   "Yürüyüşün nasıl geçti Casia?" Bu sorusu üzerine oğlan omzunu silkti.

   "Şu pelerinden ve taçtan kurtulabilsem daha güzel geçebilirdi aslında ama insanların beni bu hâlimde bu kadar sevmeleri bu fikirden hemen vazgeçmemi söylüyor. Şüpheli herhangi bir şey görmedim gezerken." Oğlanın bu açıklaması üzerine Janus sanki ona inanmamış gibi tek kaşını havaya kaldırdı ve gülümsedi.

   "Gerçekten de etrafı yeterince incelediğine eminsin değil mi?" Bunu söylerken Casia'nın elindeki çiçeğe de bakıyordu aynı zamanda.

   "Geri dönerken küçük bir kız verdi bu çiçeği bana." Casia kısaca açıkladıktan sonra büyük bahçenin çiçeklerle dolu olan kısmına doğru ilerledi. Bu sırada Janus ne yapacağını bildiği için ona sorma gereği bile duymadan onu takip ediyordu.

   Casia çiçeklerin yanına geldiğinde çömeldi ve elindeki çiçeğin kökünü toprağa sabitledi. Bunu yaptıktan sonra bir eliyle çiçeği dik tutarken diğer eliyle de kökünün ve toprağın olduğu yere birkaç saniye boyunca bastırdı. Saniyeler içerisinde çiçeği koparılmış kökü tekrardan uzadı ve çiçek sanki buraya aitmiş gibi kendi başına dik ve canlı bir şekilde durmaya başladı.

   "Toprak gerçekten de harika bir element." Janus'un bu kısa yorumu üzerine Casia başını onaylarcasına salladı.

   "Değil mi ama? Ölümün eşiğinde bile olsa büyün bitkilere tekrardan hayat verebiliyor. Eminim bundan daha fazlası da vardır ama bir elementin güçlerini nasıl keşfedeceğim hakkında hiçbir fikrim yok." Casia buruk bir tebessüm eşliğinde az önce hayata geri döndürdüğü çiçeğin yapraklarını okşuyordu. "İnsanlar bana bu kadar güvenirken Toprak'ın bir sonraki sahibine öğretecek şeylerim olsun istiyorum."

   "Daha bunları düşünmek için çok erken, sonuçta sadece on beş yaşındasın." Janus Casia'yı teselli edercesine omzuna dokundu. "Aslında senden bir iyilik isteyecektim Casia." Bu cümlesi üzerine Casia merakla ayağa kalktı. Genelde Janus ondan herhangi bir iyilik istemezdi, ona ya görev verirdi ya da direkt hiçbir şey yaptırmazdı.

   "Dinliyorum."

   "Toprak elementinin nasıl işlediğini bilmiyorum ve eğer öğrenirsem belki de senin yaptığın bazı şeyleri Gölge ile yapabilirim." Janus'un bu söylediği üzerine Casia yüzünde şakın bir ifadeyle ona döndü.

   "Bu mümkün mü ki? Sonuçta sende Gölge var..."

   "Elbette mümkün." Janus gülümseyerek cevabını verdikten sonra bakışlarını gökyüzüne çevirdi. Avcunu yukarı bakacak şekilde elini açtığında avcundan birkaç santimetre yukarıda ufak bir küre meydana geldi. Kürenin içi simsiyahtı ama ne kadar kuvvetli bir güç olduğunu anlamak için dahi olmaya gerek yoktu. "Gölgenin en güçlü element olmasının iki sebebi var. Manipülasyon ve adaptasyon. Ben manipülasyon kısmını çoktan geçtim ve gölgelerin içerisindeki bilinçsiz yaratıkları kendime ait hâle getirdim. Fakat adaptasyon kısmında hâlâ zorluk yaşıyorum. Eğer elementini kullanış şeklini bana gösterirsen belki senin yaptığın birkaç numarayı da kaparım, ne dersin?"

   Janus'un bu anlattıkları Casia'yı çok şaşırtmıştı. Gölgenin en güçlü element olmasının sebebinin kendisine gölgeden köleler yapabilmesi sanmıştı. Bu kadar fazlası olmasını beklememişti. Diğer elementleri bile kopyalamak...

   "Tam da Gölgenin sahibine yakışacak şekilde güçlüsün Janus." Casia gülümseyerek ona baktı. "Daha iyi olman için elimden geleni yapacağım!"

QunilaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin