Her şeyi mahvetmiştim. Arkamı dönmeye korkuyordum, Jade'in suratına bakmak bile istemiyordum. Neden kendi başıma bir şeyleri çözmeye çalışmıştım ki? Diğerleri geldiğinde birlikte çözemeye çalışabilirdik ama bu benim tek başıma başa çıkabileceğim bir şey değildi. Isabel'le başa çıkamazdım.
Bütün okula anlatabilirdi, onunla bir daha konuşmayabilirdi, bütün bağlarını koparabilirdi ve bu benim en son istediğim şeydi. En nefret ettiğim şey benim yüzümden ne olduğu fark etmeksizin bir şeylerin bozulmasıydı.
Sonunda arkamı dönecek cesareti bulduğumda onu gördüm. Kapıda dikilmiş, şok olmuş bir şekilde bize bakıyordu. Böyle öğrenmesini istemiyordum. Elementlerin varlığını ona kanıtlamak istemiştim ama böyle değil.
"Isabel bekle!" Jade oturduğu yerden kalktığında Isabel koşarak kaçtı. Nereye gittiğini görememiştim ama görsem de peşinden gidemezdim. Ona diyebilecek bir şeyim yoktu.
Jade'e baktığımda Isabel'in arkasından bomboş bir ifadeyle baktığını gördüm. Üzgün gözükmüyordu, mutlu gözükmüyordu. Suratında hiçbir ifade yoktu. Bir şeyleri mahvetmek konusunda üstüme yoktu gerçekten.
Kalktığı yere geri oturduğunda özür dilemem gerektiğinin farkındaydım ama şu an bir şey demek istemiyordum. Nasıl olduğunu bilmeden ondan özür dileyemezdim. Eğer element sahiplerinden biriyle aram bozulursa iyi şeyler olmazdı. Bizimle gelmeyebilirdi hatta Dilek'i bana vermek istemeyebilirdi.
Birkaç dakika boyunca ikimiz de sessizliğimizi koruduk. Aslında ben günlerce koruyabilirdim bu sessizliği ama o "Nerede kalacaksın?" diye sorarak sessizliği bozmuştu. Nerede mi kalacağım? Şu an bundan daha önemli meseleler vardı niye nerede kalacağımı soruyordu ki? Hem kendini düşünmesi gerekiyordu şu anda. Isabel'le arasını nasıl düzeltebileceğini düşünmesi gerekiyordu.
"Neden bana bunu soruyorsun ki? Isabel'i düşünmen gerekiyor şu anda. Seninle bir daha konuşmayabilir, herkese bunu yayabilir ve bunların hepsi de benim yüzümden olur. Eğer karıştırmasaydım ve diğerleri gelene kadar bekleseydim..." Birden duraksadım. Üzgündüm, ne yapacağımı bilmiyordum ve yalnız hissediyordum. Tanıdık geliyordu ama nerede hissettiğimi hatırlayamıyordum.
"Burada niye elementlere çocuk hikayesi dendiğini biliyor musun?" Bakışlarımı Jade'e çevirdiğimde hâlâ bana bakmadığını gördüm. Belki de bakamıyordu. Olumsuz anlamda başımı salladığımda anlatmaya devam etti. "Elementler lanettir. Eğer element sahibiysen lanetlenmişsindir. Buradaki çoğu kişi buna inanıyor, Isabel dahil. Gerçek olamayacağını düşünüyor herkes, şehir efsanesi gibi yani. Kimse gerçek olduğuna inanmıyor ama gerçek olma ihtimalinden de korkuyorlar." Tam bir şey söyleyecektim ama lafım yapılan anons yüzünden yarıda kesildi.
"Sevgili öğrenciler, lütfen on dakika içerisinde okuldan ayrılmış olunuz." Tam da zamanında yapılan bir anonstu. Sahiden ben nerede kalacaktım? Jade nerede kalıyordu diye merak etmiyor da değildim ama mülteci gibi sürekli birilerinin evinde kalmak istemiyordum.
"Eğer senin için sorun olmazsa benim evimde kalabilirsin." Hâlâ bana bakmıyordu ama bu tepkisi gayet normaldi.
Jade'e teşekkür ettikten sonra ayağa kalkıp çantamı aldım. Çanta bile Isabel'e aitti. Niye bu kadar dar görüşlüydü ki? Element sahibi olmanın neyi lanet olabilirdi? Hep bir element kullanıcısı olmak istemiştim, elementim olsun istemiştim. Yarışlara girsem de kazanamamıştım. Ne zeka yarışlarında, ne de spor. Hepsinde kaybetmiştim, son sıralara yerleşmiştim.
Jade de oturduğu yerden kalkıp çantasını sırtına aldıktan sonra merdivenlere doğru yürümeye başladık. Onu teselli etmem gerekiyordu, en azından öyle düşünüyordum. Nasıl teselli edebilirdim diye düşünürken çoktan okuldan çıkmıştık ve tek bir kelime etmemiştik. Okulda tek tük öğrenci kalmıştı, zaten onlar da bizim gibi okuldan ayrılıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Qunila
FantasyAteş, Su, Toprak, Hava, Elektrik, Buz, Gölge ve Işık. Bir efsaneye göre bu sekiz element bir araya gelmesiyle "Dilek" denilen bir güç ortaya çıkacaktı ve bu enerjinin kullanıcısı bir dilek hakkıma sahip olacaktı. Her ne kadar daha önce bu gücün uyan...