Bölüm 27

124 11 0
                                    

   Eve gelmiştik. Sadece biz değil diğerleri de Jade'in evindeydi. Telefonlarımız çekmediği için ayrı durmamamız gerektiğini düşünmüştük o yüzden zar zor da olsa buraya sığmamız gerekiyordu.

   Hera geldiğimizden beri konuşmamıştı. Gelirken veya oradayken de konuşmamıştı gerçi. Hem şuan burada değildi.

   İnsanları nasıl motive edeceğimi bilmediğim için yanına gidip ona sarılmıştım. Pek bir işe de yaramamıştı gerçi. Ama en azından bana geri sarılmıştı. Bu iyi bir şeydi, değil mi?

   Ona söylemeyi planlıyordum ama bu kadar erken öğrenmesinin onun için iyi olup olmadığını bilmiyordum. Jade'in ona ait olan bir elementi almasına nasıl bir tepki vereceğini de bilmiyordum. Bahsettiğimiz kişi Hera'ydı, anlayışlı olurdu. En azından öyle umuyordum.

   Geleli yarım saati geçmişti ama kimse Hera konusunu açmıyordu. Jade odasından bile çıkmamıştı. Kardeşinin Hera olmasına mı şaşırmıştı yoksa elementini vereceğini mi düşünüyordu bilmiyordum.

   Onu suçlayamazdım. Ben de mesela Felix'le kardeş olduğumu öğrensem ve aslında ateşin kullanıcısı olduğumu görsem belki de bundan daha sert bir tepki verirdim. Her şeyi bırakırdım, pes ederdim.

   Hera Buzun gerçek sahibi olduğu için dileği alamazdı, alabilecek tek kişi ben kalmıştım yani. O kadar uğraştıktan ve hevesle gelmesinin üzerine böyle bir şeyin çıkması hem beni hem de onu üzmüş olmalıydı.

   Bilginin kesinliğine gelirsek, hâlâ gitmemiştim. Yani kesin bir şey yoktu ortada ama sonuçta bir ihtimal vardı ve bu ihtimal çok yüksek bie ihtimaldi. Bir daha gitmeden öğrenemezdik gerçek olup olmadığını. Ama bunun için hayatımı riske atmama izin verirler miydi? Hiç sanmıyordum.

   Sessizlikten rahatsız olmaya başladığımda etrafa bakındım. Hera hava almaya çıktığını söylemişti, yanına gidip konuşmak pek de mantıksız gelmemişti.

   Tek başıma gitmek biraz tehlikeli olduğu için benimle gelebilecek birini düşündüm. Demon gelebilir miydi? Ne saçmalıyordum ben. Hera'nın şuanda yanında istediği en son kişi bile olmazdı büyük ihtimalle o.

   Jade de gelemezdi. Felix, Luca veya Casia da olmazdı. Geriye bir tek Vita kalıyordu. Aslında Vita gelebilirdi. Moral verme konusunda benden çok daha iyiydi büyük ihtimal.

   Ayağa kalkıp Vita'nın yanına doğru ilerledim ve beklemekten sıkıldığım için hemen gelip gelmeyeceğini sordum.

   "Hera'nın yanına gideceğim. Biraz konuşmak için. Gelmek ister misin?" Birinin bunu teklif etmesini bekliyormuş gibi sorum biter bitmez ayağa kalktı ve geleceğini söyledi.

   Reddetmesinden korktuğum için sorarken tedirgin olmuştum ama kabul edince içim rahatlamıştı. İlk günkü hâlinden eser yoktu Vita'nın. İlk tanıştığımızda sanki bana düşmanıymışım gibi davranıyordu ama şuan sanki kız kardeşiymişim gibi davranıyordu. Diğerlerini sevdiği gibi beni sevmesi çok hoşuma gitmişti. Uzun zamandır böyle şeyler hissetmemiştim. Birinin beni koruduğunu bilerek yaşamak harika bir histi.

   Kapıya doğru ilerleyip üzerime ceketimi aldım. Vita'nın üzerine zaten ceket olduğu için giyinmedi ve önden gitti.

   Kapıyı kapattıktan sonra aramızdaki mesafenin açılmasını istemediğim için hızlı adımlarla Vita'yı yakaladım.

   Hera'yı bulana kadar ikimiz de sessizliğimizi korumuştuk, konuşmak istememiş miydi yoksa Hera'ya ne diyeceğini mi düşünüyordu bilmiyordum ama ikincisinin olmasını tercih ederdim.

   Hera, ağaçlık bir yerde masalardan birinde oturuyordu. İki kişilik masalar olsa da dört kişilik masalardan birine oturmuştu, sanki birilerinin gelip onunla konuşmasını istiyor gibiydi.

QunilaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin