Simsiyah ve dağınık saçları Locus'un büyümüş hâline benziyordu. Gelecekten gelen Locus desem yeriydi. Hiçbir pişmanlık ve korku ifadesine dair herhangi bir iz bulundurmayan yüzü sanki beynime kazınmış gibiydi, aklımdan çıkmıyordu.
Silah sesi ve Lorin'in Mars'ı ittirişi ise aklımdan çıkmayan ikinci şeydi. Başına ne gelirse gelsin, birisi kardeşinden bu kadar nefret edebilir miydi? Kardeşinin arkadaşlarını öldürmeye çalışacak kadar ileri gidebilir miydi? Sorduğum soru da soru değildi ki, kardeşini öldürmeye kalkışmış hatta öldürmüş birisiydi karşımızdaki kişi. Öz kardeşini bir saniye bile tereddüt etmeden öldürmüş kişi. Sırf güç için kardeşini bir hiçe saymış kişi.
Başım ağrıyordu, daha önce zaman geriye sarıldığında ve bunu hatırladığım zamanlarda da canım böyle acıyor muydu acaba? Başım bu kadar ağrıyor muydu? Hatırlamıyordum, hatırlayamıyordum.
Bir insanın simsiyah gözleri parlayabilir miydi? Gece kadar karanlık gözler parlayabilir miydi? Parlamıştı. Hem de o kadar şiddetli parlamıştı ki sanki uzun süre lambaya bakmışım gibi gözlerimin önünden gitmiyordu.
Rena'nın duraksayıp yanımdan geçerek Mars'ın yanına doğru koşmasıyla elimi boğazıma götürdüm. Yanıyordu. Korkudan mı? Belki de.
"Mars iyi misin?" Mars'ın olduğu tarafa döndüğümde Lorin ve Rena Mars'ın başında duruyordu ama ayakta değillerdi. Dizlerinin üzerine çökmüşlerdi, neden? Mars da mı yerdeydi? Silah. En son silah sesi duymuştum, kulaklarımda çınlamaya devam eden o silah sesi... Kim vurulmuştu? Bunun bir önemi yoktu, Mars zamanı geriye sarmıştı. Vurulan kişi kim olursa olsun Mars zamanı geriye sarmıştı. Zaman. Geriye. Silah.
"Kaçmasanıza gelin buraya!" Benden canları pahasına kaçıştıran tavşanların peşinden koşuyordum ama asla durmuyorlardı. Bu sırada Lorin bir kenarda oturmuş ve kucağındaki bir tavşanı seviyordu. Benden kaçan tavşanlar neden ona gidiyordu ki?
Öfkeyle arkamı döndüğümde tavşanlardan birisinin Lorin'in saçını kemirdiğini gördüm. Turuncu saçlarını havuç sandıkları için mi gidiyorlardı ona? Benim de gözlerim yeşildi neden onları marul sanıp gelmiyorlardı!
Topuklarıma basarak Lorin'in yanına gittim ve saçlarını yemeye çalışan tavşanı kucağıma aldım. Bu sırada hayvan sanki hayalet görmüş gibi çırpınıyordu. Oysaki onlara kibar davranıyordum. Hayvanlara asla zarar vermezdim ben.
Elimi kaldırdım ve tavanın beyazlığı sayesinde görebildim. Şu anda vücudumu kaldırmak gibi bir arzum yoktu. Sonsuza kadar böyle tavanda gözümü yakan beyaz ışıkla bakışabilirdim.
Birkaç saniye sonra ışık gözümü yakmaya başlayınca başımı yana çevirdim. Gözlerimi birkaç kere kırpıştırdıktan sonra sağımdaki yatakta yatan Mars'ı gördüm. Silah...
Korkuyla doğrulduğumda normalde yataklar arasında bulunan perdelerden sağ tarafımdaki açılmış olduğunu gördüm. Yanımdaki yatakta yatan Mars'ı ve başında bekleyen Albin, Rena ve Marco'yu görünce gözlerimi kıstım. Hiçbiri benim başımda beklemeyi seçmemişti tabii ki.
"Lia..." Lorin'in sesini duymamla başımı sol tarafa çevirdim. Endişeyle bana bakıyordu. "İyi misin?" Bu sorusu üzerine diğerlerinin de bakışları bana çevrildi. Onlar varken ne olduğunu soramazdım, zamanı geriye sarıp durduğumuzu bilmiyorlardı.
Mars oturduğu yataktan fırlayıp yanıma geldiğinde herhangi bir sorunu yokmuş gibi duruyordu. Lorin diğerlerine yalnız kalmak istediğimizi söyleyince rahat bir nefes aldım. Onlarla aynı ortamda bulunmaya gelemiyordum.
Dışarı çıktıklarında endişeyle önce Lorin'e sonra Mars'a döndüm. Sorumu sormama fırsat vermeden Lorin her şeyi anlatmaya başladı.
"Janus orada olduğumuzu fark etti ve arkamıza geldi, gölgeler arasında bu kadar hızlı gidebildiğini bilmiyordum. Silahı direkt olarak Mars'a doğrulttu çünkü zamanı geriye sarabildiğini ve bizi kurtarabileceğini biliyordu. Orada Mars'ı ittirdim ve sonuç olarak vurulan kişi ben oldum ama sadece koluma denk geldi. Ne yalan söyleyeyim daha öncekine göre daha çok acıdı, mermide zehir falan vardı sanırım. Sonra Mars zamanı geri sardı yapması gerektiği gibi ama fenalaştı daha önceki gibi." Bu açıklaması üzerine yutkundum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Qunila
FantasyAteş, Su, Toprak, Hava, Elektrik, Buz, Gölge ve Işık. Bir efsaneye göre bu sekiz element bir araya gelmesiyle "Dilek" denilen bir güç ortaya çıkacaktı ve bu enerjinin kullanıcısı bir dilek hakkıma sahip olacaktı. Her ne kadar daha önce bu gücün uyan...