Demon'un gözünden
Sabah oluyordu. Gecenin bir yarısı bana gıcıklık olsun diye korku filmi izlediklerini düşünüyordum. Tamam korku filmlerinden korkmadığımı söylemiş olabilirdim ama kızların yanında korktuğumu söylemek utanç verici olurdu. Vita zaten biliyordu ama şahsen Hera ve Lia'nın gözünün önünde korku filmlerinden korktuğumu söylemeye utanmıştım. Sırf Lia ve Hera korktuğumu anlamasın diye gözümü kapatmadan o korku filmini izlemek en azından benim için çok zordu. Serinin adını hatırlamıyordum ama dört filmlik bir seriydi. Hera korkudan Felix'e sarılmıştı ve kusasım gelmişti. Ben bile Felix'le daha iyi duruyordum. Gerçi ben herkesle iyi duruyordum.
Felix'in kızlarla pek ilgilendiği yoktu. Arkadaşlarını tercih ederdi ve sevgilisi olmasından çok arkadaşı olmasını isterdi. Zaten Felix, Hera ona sarıldığında elinden geldiğince hızlı bir şekilde Hera'dan kurtulmaya çalışmıştı. Ben olsam ben de öyle yapardım. Acaba Hera Felix'e falan mı aşıktı diye düşünmeden edemiyordum. Kesin öyleydi. Felix bütün kızların aşık olacağı tiptendi. Kızıla kaçan koyu kahve saçları, kahverengi gözleri, dağınık ve düz saçlı... Üstüne bir de Ateş kullanıcısı. Ben bile aşık olabilirdim her an. Çocuğun gizli hayranları bile vardı ve çoğu erkeğin yaşamak isteyeceği hayali herif yaşamak istemiyordu. Gerçi düşününce sürekli peşinde gizli gizli dolanan kızlar bir süre sonra rahatsız edebilirdi. Şaka yapıyorum asla rahatsız etmezdi. Keşke benim de etrafımda dolaşsa ama işte hayat adil değil.
Saat beşe geliyordu ki bu da demekti ki artık diğerlerini uyandırmam lazımdı. Burada hayat erken başlardı. Güneş sabah beşte doğar, akşam altıda batardı. Zaten okul da sabah yedide başlayıp öğleden sonra ikide bitiyor ve bize serbest zaman veriyorlardı. Her hafta olan partilerden bahsetmiyorum tabii ki. Sadece gece on iki ve sabah beş arası dışarıda kimse bulunmuyordu ve yasaktı. Bazı anlamadığım kuralları vardı buranın ama sorgulamamayı tercih ediyordum.
Düşüncelerime dalmışken arkamdan bir gölge geçtiğini görür gibi oldum. Kafamı çevirdiğimde hiç kimse yoktu ve bu beni tedirgin etmemiş değildi. Özellikle gece bana izlettikleri filmden beri uyuyamıyor ve telefonumda takılıyordum ve şarjı neredeyse bitmek üzereydi. Telefonumdan saate bakmak için telefona uzandığımda arkamdan yine bir şeyin geçtiğini sandım ve tüylerim diken diken oldu. İşte şimdi korkuyordum. Herkes yanımdaydı ve hepsi uyuyordu yani onların yapıyor olması imkansızdı.
Saate baktığımda saatin daha dördü yeni geçtiğini fark ettim ve kafamı çevirdiğimde güneşin doğmaya başladığını fark ettim. Garipti çünkü normalde güneş beşte doğardı. Hava otuz beş derece olduğu için çok düşünmedim ve havalar yavaş yavaş soğumaya başladığı için öyle olduğuna inanmak istedim.
Tam telefonumda sosyal medyaya girip neler olduğuna bakacakken telefonumun şarjının üç olduğu uyarısıyla yine yerimden sıçradım. Korku filmi izleyince böyle oluyordum ben, yanımda nefes alsan nefes sesinden korkardım. Kafamı çevirip son kez birinin olup olmadığını kontrol ettikten sonra ayağa kalktım ve şarj aleti aradım. Kimsenin telefonunun şarjda olmaması dileğiyle etrafa bakmaya başladığımda tüylerim yeniden diken diken oldu.
Bir anlık refleksle arkamı döndüğümde arkamda birini gördüğüme yemin edebilirdim ama kanıtlayamazdım. Neredeyse gözlerini kapatacak kadar uzun simsiyah saçları ve gözbebeğinin görülmesini engelleyecek kadar siyah gözleri olan bir çocuktu bu. Boyu benden biraz daha kısaydı, Felix'le aynı boyda gibiydi. Gölgede kaybolmuştu ve zar zor görebilmiştim. Jeton o an düşmüştü, bu çocuk Gölge kullanıcısı falan mıydı? Öyleyse burada ne işi vardı ve neden bizden saklanıyordu? Saçma sapan şeyler düşünmeye başlamıştım.
Birkaç dakika boyunca ayakta durup düşündüm ama diğerlerine anlatana kadar kafamın basmayacağını düşünerek küçük masada gördüğüm şarj aletine uzanıp etrafta priz aradım. Masanın yanında bir priz vardı ancak Hera'nın olduğunu düşündüğüm başka bir telefon takılıydı şarja. Sadece buz dolabının arkasında başka bir priz görülüyordu ama şarj aletinin kablosu o priz için fazla kısaydı.
Priz bulamayınca odalara bakma kararı aldım çünkü tuvaletteki prize taksam bile kârdı. Lia'nın odası olduğunu düşündüğüm odanın kapısını açtım ve içeride bir priz var mı diye baktım. Odası çok değişikti, şu ana kadar gördüğüm hiçbir odaya benzemiyordu ki bundan dolayı odayı kendinin tasarladığını düşündüm. Odaya girdiğimde tam karşımda genişçe bir çalışma masası vardı. Köşede duruyordu ve iki duvara monte edilmiş bir şekildeydi. Masanın üzerinde bir kitaplık daha vardı ve sanırım kitaplıkta kendi aldığı kitapları duruyordu. Masasında bir de küçük bir kaktüs vardı. Odanın her yerinde çiçekler, bitkiler ve asmalar vardı ve bu odayı o kadar ferah gösteriyordu ki Lia'ya odamı tasarlaması teklifinde bile bulunabilirdim. Masanın hemen zıt yönünde iki yatak duruyordu. Yataklar üst üsteydi ve ranza gibiydi ama yerdeki yatak yer yatağıydı ve yer yatağı o yatağın tam üzerine değil, yanında ve üstündeydi. Yandaki yatağın da altında bir kaç çekmece vardı.
Lia'nın odasını incelemeyi bıraktığımda yer yatağının yanında bir priz olduğunu gördüm ve yer yatağına doğru yürüdüm.
Yer yatağının yanına geldiğimde eğildim ve prize şarj aletini takıp telefonumun şarj olmasını sağladım. O sırada arkamda yine o gölgeyi hissettiğimde arkamı döndüm ama arkamda sadece küçük bir kağıt vardı. Kağıtta okuyabildiğim kadarıyla sınırın dışına çıkmanın iyi bir fikir olmadığı yazıyordu ama bunu kim yazmıştı ki, gölgenin sahibi mi? En saçma seçenek şu anda oydu çünkü bütün gece korku filmi izlemiştik ve ben uyuyamamıştım. Halüsinasyon görüyordum büyük ihtimal.
Onun ne dediğini pek umursamıyordum, sonuçta tanımıyordum bile ve düşman da olabilirdi. Sanki hiçbir şey yaşanmamış gibi yer yatağına oturdum ve telefona bakmaya başladım.
Telefonumla ilgilenirken arkamdan yavaş yavaş ayak sesleri geliyor gibi olmuştu. Biraz bekledikten sonra sesler yaklaşmıştı. Kimdi gelen? Arkamdan birinin ayak seslerini duymak, aşırı korkutucu bir şeydi bana göre ve asla arkamda kim var diye bakamazdım. Duymamış gibi yapmaya çalışırken seslerin yükseldiğinden gelen kişi bana o kadar yakındı ki nefes sesini duyabiliyordum.
"Demon?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Qunila
FantasyAteş, Su, Toprak, Hava, Elektrik, Buz, Gölge ve Işık. Bir efsaneye göre bu sekiz element bir araya gelmesiyle "Dilek" denilen bir güç ortaya çıkacaktı ve bu enerjinin kullanıcısı bir dilek hakkıma sahip olacaktı. Her ne kadar daha önce bu gücün uyan...