Bölüm 40

65 7 7
                                    

   Hera'nın Gözünden

   "Juda!" Isabel'in yokuş aşağı inerken kendini durduramamasına ve çığlık çığlığa inmesine gülmeli miydim yoksa üzülmeli miydim emin olamayarak peşinden gidiyordum. Yere kapaklanmasıyla kendimi tutamadan kahkaha patlattığımda öfkeli bir şekilde bana döndü. "Deli misin sen, ölebilirdim!" Bana bağırırken duvardan destek alarak kalkmaya çalışırken dengesini tekrardan kaybedip yere ikinci kez düştüğünde elimdeki poşetleri bir kenara bıraktım ve ona yardım etmeye karar verdim.

   Yavaşça yanına gidip ayaklarımı birbirine sürterek durdum ve onu kaldırdım. Paten sürmekte daha çok yeni olmasına rağmen ona sürekli orta düzey sürebilenlerin yaptığı şeyleri yaptırtıyordum.

   Öfkeyle bana döndüğünde beni itmek istediğine emindim ama bana tutunmaması durumda yeniden düşecekti. Poşetlerin yanına gidip ikisini de elime aldığımda Isabel peşimden yavaşça geliyor ve yanımızdaki evin duvarına tutunuyordu.

   "Dua et yanımda ayakkabı yok yoksa patenlerimi çıkartıp seni kovalardım."

   Bu tepkisine gülüp "Senden her türlü kaçardım senin aksine paten sürebiliyorum." diyerek onu daha da sinirlendirdiğimde bu defa alaycı ifademden vazgeçip "Yokuş aşağı giderken kendini durdurmak zaten yeni başlayan birinin yapabileceği bir şey değil." deyip ona moral vermeye çalıştım. Ne kadar işe yaramıştı, ondan emin değildim ama.

   "Düzgün sürmek için daha ne kadar vaktim var?" Bana ayak uydurabilmesi ve bir daha yere kapaklanmaması için yavaşça ilerlemeye karar vermiştim. Hızlandığında kendini durduramıyordu hâlâ ve bu durum gerçekten de sinir bozucu olmalıydı onun için. 

   Lia ve diğerleri gittiği gün Isabel'in evini kurcalarken bir çift paten buldum ve Isabel'e nereden geldiklerini sordum. Onun eskiden kullandığı ama süremediği için pes ettiği patenleri olduğunu öğrendiğim patenler bana tam oluyordu. Okul'dan gelirken tabii ki de paten getirmemiştim çünkü Lia'yı yenip Dilek'i alacağıma çok emindim ama işler öyle olmamıştı ve ben kalbimin sesini dinlemiştim. Annem ve kuzenimle birlikte kalıp ikizimi ölüme yollamıştım resmen ve bundan gayet de pişmandım. Keşke Jade'le daha fazla konuşma fırsatımız olsaydı ama zaman her geçen gün kısalıyordu. Daha halk bilmese de biz Isabel'le birlikte olmayan sınırları geçip ormanda geziyorduk bazen ve çürüyen yerler yaklaşmıştı.

   Tahminimce Jade'in buradan çıkmasıyla buradaki bütün karlar erimiş, etrafta kuşlar uçmaya falan başlamıştı. O karlı köy havasını tamamen kaybetmiş ve günlük güneşlik bir yere dönmüştü. Soğuktan pek hoşlanmadığım ve soğukken güzel kombin yapamadığım için tabii ki de benim işime gelmişti bu.

   Onlar çıktığında annemle birlikte kalmaya başladım. Her sabah birlikte kahvaltı yapıyorduk. Isabel de bazen bize katılıyordu ve bunun anneme iyi geleceğini düşünüyorduk ikimiz de. Daha önce hiç böyle birini görmediğim için ne yapmam gerektiğini kestiremiyordum. Bildiğim tek şey benim adımı yıllarca sayıklamış olan annemi sırf hırs yaptığım için bırakıp gidemezdim. Hem Lia da Dilek'in sahibi olmayı hak eden biriydi, buna şüphe yoktu.

   Evin önüne geldiğimizde bel çantamdan anahtarları çıkartıp kapıyı açtım. Patenlerimi de çıkartıp içeriye geçtim. Annemin yanında öğlenleri çok durmuyordum çünkü zaten ona bakan kadın onunla birlikte oluyordu ve ev de çok büyük değildi. Kadının işini zorlaştırmak istemediğim için ya dışarıda oluyordum ya da Isabel'in evinde. Burada kalmak benim için hayatı çok daha kolaylaştırmıştı. Ayrıca Isabel hakkında daha çok bilgi edinmiştim. Mesela anne ve babası o küçükken vefat etmiş. Ayrıca annemin kız kardeşinin kızıymış.

   Patenlerimizi çıkartıp içeri girdiğimizde Isabel hızlıca koşarak kendini koltuklardan birine attı. Peşinden gittim ama onun aksine insan gibi oturdum koltuğa. Telefonlarımız artık açılmıyordu bile o yüzden oturup internette gezinemiyordum.

   Kek yapmak için markete gidip malzeme almıştık. Annemin günlüğünde okuduğum kadarıyla annem portakallı kek çok seviyordu. Burada normalde portakal çok olsa da havaların ısınmasıyla azaldıkça azalmıştı. Portakal bulana kadar canımız çıkmıştı ama bulabilmiştik. Bulmak için sabah yedi gibi çıkmıştık. Şu anda neredeyse onu geçiyordu saat. Birazdan kek yapıp akşama annemle birlikte oyun oynamayı planlıyorduk. Tombala oynayabilirdik, eğlenceli olabilirdi. Hem annemin bakıcısı da onun yerine oynayabilirdi. Oyun sayesinde annemi de oyuna dahil ederdik.

   Ayağa kalkıp poşetleri mutfağa taşıdım. Sütü, yumurtaları ve diğer malzemeleri çıkarttım. Isabel de söylenerek peşimden mutfağa girdi.

   "Sence şu anda ne yapıyorlardır?" Bu sorusu üzerine ona döndüm.

   "Bilmiyorum..."

   "Onlar için korkuyorum. Jade'e şu ana kadar bu kadar kötü davrandığım için kendimi çok kötü hissediyorum. Keşke daha fazla konuşma fırsatımız olsaydı." Sesinin titrediğini fark edince onu kendime çekip sıkıca sarıldım.

   "Son dediğinde sana katılıyorum. Keşke daha fazla konuşma fırsatımız olsaydı onunla." Ondan ayrılıp ellerini tuttum. "Ama geri geldiğinde onunla konuşacak çok fazla vaktimiz olacak merak etme." diyerek gülümsediğimde gözlerinden birer damla yaş aktı. Haftalardır onunla birlikteydim ve onun hakkında bir şeyler fark etme fırsatım olmuştu, korkuyordu ve pişmandı. Yaptığı şeyler yüzünden çok pişmandı ve Jade'in bu kadar içine kapanık olmasının sebebinin kendisi olduğunu düşünüyordu çünkü Jade diğerlerini görünce açılmıştı. Lia ve diğerleri ona iyi davranınca konuşmaya başlamıştı.

   "Juda," Elinin tersiyle yanağını sildi. "Ya onu bir daha görme fırsatımız olmazsa?"

   "Açık konuşacağım ben de çok korkuyorum." Ona şu anda verebilecek cesarete sahip değildim bu yüzden kendi düşüncelerimi söylemem en doğrusu olurdu. "Ama ben onlara güveniyorum." Suratında hüzünlü bir tebessüm oluştuğunda ona karşılık ben de gülümsedim.

   Kulağımı çınlatan bir ses duymamla yerimden sıçradım. Etraf anlamsızca birden kararmıştı, göz gözü görmeyecek kadar.

   Kalbim yerinden çıkacak gibi atmaya başladığında Isabel'in elini bırakmadan dışarıya attım kendimi. Annemin evi çok uzakta değildi, ayakkabılarımı giymeyi bile düşünmeden onu da peşimden sürükleyerek annemin yanına doğru koştum.

   Evin önüne geldiğimde tekrardan bir çığlık duydum ama aldırmadan kapıyı kendimi düşünmeden kırarak açtım.

   Önce Isabel'i içeri ittikten sonra ben de içeri girdim ve kapıyı kapattım. Dışarıda daha önce hiç görmediğim kadar parlak bir ışık hüzmesi belirdi ve birden etraf sanki gece olmuş gibi karardı tekrardan. Kapının şiddetle açılmasıyla annemin yanına koşup Isabel'i de yanına çektim. Panikten ne yapacağını şaşırmış bir şekilde benim elimi tutarken anneme sarılıyordu. Annemin bakıcısı ortalıkta gözükmüyordu.

   Havanın birden ısınıp aniden soğumasıyla bir şeylerin kesinlikle yanlış olduğunu anladım. Jade...

   Gök gürlemesi ve yağmurun şiddetle yağmaya başlamasıyla camlar patladı ama yanımızda cam olmadığı için sadece önlerinde durmam sebebiyle yanağımın kesildiğini hissedebiliyordum ama şu anda güzelliğimi düşünmenin vakti değildi.

   Son olarak daha önce hiç hissetmediğim ama derslerde sürekli gördüğümüz, yer sallanmaya yani deprem olmaya başladı.

   Her geçen saniye şiddetlenen depremin yanında damlardan içeri yağmur giriyor, dışarıda fırtına kopuyordu. Gök gürlüyor; hava birden ısınıp birden soğuyor, kararıp aydınlanıyordu.

   Evin duvarlarının çatlamasıyla panikle geriledim. Raflardaki her şey teker teker yere indi ve zemin önce ortadan ikiye, sonra damarlar halinde yarılmaya devam etti.

   Etraf birden hiçbir şey göremeyeceğim kadar karardı, ne ayaklarımı ne de ellerimi hissediyordum. Evin çatırtılarını da duyamamaya başlayınca arkamda duran Isabel ve anneme son kez sarıldım. Üzerime bir şeyin düşmenin acısıyla çığlık atıp gözlerimi kapattım. 

QunilaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin