Hani bir an olur, birden havaya karışıp gitmek istersiniz, yok olmak istersiniz ha işte tam o durumu yaşıyordum. Fark edilmiştim ve kendimi nasıl açıklayacağımı cidden bilmiyordum. Kaçsam mı acaba diye düşündüm ama bu defa da yakalarlardı çünkü aralarından en az dört tanesi element gücüne sahipti. Kendimi gösterse miydim diye düşündüm. Ne diyecektim ki "Selam ben sizi dinliyorum çünkü kütüphanede canım sıkıldığı için elementlerle ilgili bir kitap arıyordum siz sohbetinize devam edin." falan mı? Kendimi daha da gömmek gibi bir planım yoktu.
Tam ne yapacağımı düşünürken Casia'nın birden yanımda belirmesiyle refleks olarak aniden geri çekildiğimde herkese kendimi göstermiş oldum. Harikasın Lia bir de selam ver. Daha fazla saklanamayacağımı anladığımda diğerlerine döndüm ve tanımadığım sesin görünüşünü de tanımadığımı fark ettim. Sarışındı ve gözleri de sarı mıydı? Şu ana kadar sarı gözlü hiç kimseyi görmemiştim ki zaten üzerinde de etrafta satılan kıyafetlerden yoktu. Kıyafetleri dikilmiş gibi de değildi. Cidden kimdi bu çocuk?
Ben sarışın çocuğu incelerken sanıyordum ki onlar da beni inceliyor veya burada ne yaptığımı anlamaya çalışıyorlardı. Vita'nın bana seslenmesiyle irkildim. Sesi arkadaşlarıyla konuşurken daha nazik gibiydi. Bana gözlerini dikmiş ve her an üzerime atlayacak gibi bakıyordu. Cidden korkutucuydu.
Demin bana seslenildiğini unutup bir an düşüncelerime daldıktan sonra fark ettim ki hepsi benden bir açıklama bekliyordu ki bu şu an içinde olduğumuz duruma bakarsak gayet de normaldi. Daha fazla düşünmeden konuşmaya başladım.
"Demon'ın benden aldığı kitaba benzer bir kitap var mı diye bakmaya gelmiştim çünkü kitabı biraz okumuştum ve devamını merak et-"
"Okumuştum derken?" Şaşkın bir halde bana soran Felix'e baktım. Uykusu olduğu çok belliydi ancak belli etmemeye çalışıyor gibiydi. Genelde hep düz olan saçları dağılmış ve gözlerinin altı da kızarmıştı. Ayrıca normalde kahverengi olan gözleri şu an hafif kırmızı ve turuncuydu. Derin bir nefes alıp "Ne yani elimdeki kitabı okumayacak mıydım?" dedikten sonra sorusunu fark edip "Haklısın." diyerek geçiştirdi. Cidden uykusu vardı sanırım.
Kafamı diğerlerine çevirdiğimde Vita dışında hepsinin derin düşüncelere daldığını fark ettim. Sadece Vita gözlerini dikmiş ve sanki elimi hareket ettirsem üzerime atlayacakmış gibi bakıyordu. Üzerimde bir şey mi vardı da bakıyordu diye düşündüm ama sonradan fark ettim ki bana bakıyordu çünkü ne duyduğumu merak ediyordu.
Gergin ortamı yumuşatmak amacıyla Felix'e elimi uzattım ve yapabildiğim en içten gülümsemeyle "Ben Lia. Seninle aynı sınıftayız ama beni tanıdığını sanmam." dedikten sonra kafamı diğerlerine çevirdim ve "Şu an haddim olmayan bir şey sorduğumu biliyorum fakat burada gecenin bu saatinde ne yapıyordunuz?" diye sordum. Daha fazla uzatmanın anlamı yoktu çünkü. Felix'e yeniden döndüm ve elimin hâlâ havada olduğunu fark etmesi ümidiyle öksürdüm. Elimi fark eden Felix'in elimi tutmasıyla acıyla elimi çekmem bir oldu. Elim bildiğin yanmıştı. Elime baktığımda kızardığını gördüm.
Tam neden olduğunu anlamaya çalışırken Vita'nın yanıma geldi ve elime baktı ama bir şeyim olmadığını fark ettiğinde daha önceki yerine gidip sandalyesine oturdu. Felix'e baktığımda gözlerinde çok az da olsa bir ışık olduğunu fark ettim. O an öğretmenin geçen hafta derste anlattığını hatırladım. "Eğer bir element sahibi gücünü kullanırsa gözü o derecede parlar. Elementten elemente de değişiklik gösterebilir." Felix'in elimi yakmasının sebebi buydu demek ki. Bir şey için ateşini kullanmıştı ve daha tam soğumamışken elimi tutmuştu. Yanmasının sebebi de bu olmalıydı.
Ben orada küçük çaplı bir aydınlanma yaşarken Felix'in özür dileyerek daha da yaklaştığını fark ettim. Gözlerindeki ışık neredeyse kaybolmuştu. "Eğer özrünü kabul etmemi istiyorsan bana bir şeyleri açıklamanız lazım özellikle de Demon'ın yanındaki sarışın çocuğun kim olduğunu." dediğimde sarışının duruşu dikleşti ve bana bakarak gülümsedi. Felix de bunu zaten açıklayacaklarmış gibi suratıma baktı ve Demon'ın yanındaki sandalyeye oturdu. Demon yine elementini kullanarak etraftaki sandalyelerden birini masaya yaklaştırdı. Bir elemente sahip olmanın ne kadar harika bir şey olduğunu Demon sayesinde anlamaya başlamıştım sanırım. Gerçi Ateşi gerçek hayatta ne kadar kullanabilirdi ki bir insan? O an keşke havanın sahibi olsaydım dedim ama bunun imkansızdan bile öte olduğunu fark edince düşüncelerimi susturmaya çalıştım. Felix de yerine oturduğunda Demon'ın çektiği sandalyeye doğru ilerledim ve bir yandan hiç istemesem de sandalyeye oturdum.
---
Herkes sessiz bir şekilde bana bakıyordu ben de göz teması kurmamak adına parlayan kitaba bakıyordum. En sonunda daha fazla sessizliğe dayanamayan Casia'nın oflamasıyla bakışlarımı ona çevirdim. Benim başımı yakan oydu ve anladığım kadarıyla aralarında en detaycı ve dikkatli olan da oydu. Bir şey olursa anında fark edebiliyordu ve bu korkutucu derecede iyiydi. Toprak elementiyle mi alakalıydı kişiliğiyle mi alakalıydı bilmiyordum ama sezgileri de çok iyi gibi görünüyordu. Kahverengi saçları dümdüzdü. Bunun yanında yemyeşil gözleriyle tam da Toprak elementini andırıyordu sahiden. Ofladıktan sonra artık bir şeyleri açıklama gereği duysa gerek boğazını temizledi ve tam konuşacağı sırada araya Felix girdi.
"Bizi ne kadar zamandır dinliyorsun bilmiyorum ama her şeyi açıklayacağım. İki gün önce Demon'la birlikte ormanda gezerken Luca yanımıza geldi ve etrafta kalabileceği bir yer olup olmadığını sordu. Şaşırmıştık çünkü burada yaşayan herkes her yeri adı gibi bilirdi bilmese bile böyle sormak yerine nerede olduğunu sorardı. O sırada zaten şüphelenmiştik ondan sonra ısrar etmemiz sonucu kendini bize tanıttı. Luca sen anlatsan daha doğru olur bundan sonrasını."
Felix Luca'ya döndü ve Luca elini uzatarak lafa başladı. "Ben Luca. On beş yaşındayım ve sınır dışından geldim." Çok şaşırmamıştım çünkü zaten ben de şüphelenmiştim sınır dışından olduğundan. Elimi uzattım ve elini sıktım. Felix'in aksine elimi yakmadı ama tüylerimin diken diken olduğunu hissettim. Bu çocukta bir şeyler vardı. Tam düşünürken yeniden konuşmaya başladı.
"Fark ettin mi bilmiyorum ama ben Elektriğin mevcut kullanıcısıyım." Elektrik mi? Sekiz büyük elementten beşinci element mi? İmkansızdı ama düşününce mantıklı geliyordu. Görünüşü de elektrik çarpmış gibiydi zaten. Saçları elektriklenmiş, gözleri sarıydı. Eğer elektrik olmasaydı ışık olurdu zaten elementi.
"Sınır dışından geldim çünkü size ihtiyacım var. Sekiz büyük elementi biliyorsun. Zaten dört tanesi burada ancak diğer dört tanesini hiç düşündün mü? Özellikle de kayıplara karışmış olan Işık ve Gölgeyi. Dilek'e ihtiyacımız var çünkü Dünya böyle giderse yakında yaşanamayacak hâle gelecek. Dışarıda neler olup bittiğinden haberiniz yok. Şu an bile bölgeler arası savaşlar var dışarıda. En kötüsü de birileri buraya saldırmayı planlıyor çünkü dört elementi istiyorlar, buranın verimini istiyorlar. Bu yüzden Dilek'i çağırıp bu dünyanın düzelmesini dilenmesi lazım ki her şeye yeniden başlayabilelim. Dilek'i çağırmak için sekiz elementin de aynı amaç için buluşması lazım ama Gölgenin bize düşman olduğunu düşünüyoruz. Eğer karanlıkta saldırırsa asla yenemem onu. Tek başıma durduramayabilirim ama yedi element de olursa bize zarar verebileceğini sanmıyorum o yüzden yedi elementi de aynı çatı altına topladıktan sonra onu bizim tarafımıza gelmeye ikna etmeyi planlıyorum." Söylediği şeyler bende kısa, hayır baya büyük çaplı bir şok etkisi yaratmıştı. Savaşlar mı? İnsanlar sırf daha büyük bir yere hakim olabilmek için birbirlerini hatta masum insanları gerçekten öldürüyor muydu? Bizim ailemiz olmamasının sebebi de bu muydu? Burası tam üç bin yılında kurulmuştu yani elli altı yıl önce. İki bin yılında savaşlar olduğunu tarih kitaplarında okumuştum ama sadece efsane olduğunu düşünüp önemsememiştim ama doğru muydu? Kendi gözümle görmeden inanmazdım.
"Lia iyi misin? Biliyorum tek bir seferde hazmetmek zor ama bilmeyi sen istedin." Luca haklıydı bilmeyi ben istemiştim.
"Gitmekten bahsediyordunuz. Nereye ve ne zaman gideceksiniz ve kütüphanede bu gece konuşmanın ne anlamı var?" dememle bu defa Demon cevap verdi.
"Sınır dışına Buz ve Işığı bulmaya ve onları bulduktan sonra da Gölgeyi bizim tarafımıza gelmeye ikna etmeye gidiyoruz. Haftaya gideceğiz o yüzden sabah akşam kütüphanede dış dünyayla alakalı bir kitap var mı diye araştırıyorduk ki o tek kitabın sende olduğunu öğrenince biraz kabaca da olsa senden aldım kitabı. Bu kitapta hayâl edemeyeceğin kadar önemli bilgiler var." Demek kitabımı almasının sebebi de buydu. Dışarıda nasıl hayatta kalacaklardı? Luca'nın dediğine göre dışarıda savaşlar vardı ve her ne kadar element sahibi de olsan bir ok seni öldürürdü, öldürmese süründürürdü. Sınırlarda çok sıkı denetim vardı ve girip çıkmak neredeyse imkansızdı. Daha fazla dayanamayıp derin bir nefes aldım ve büyük ihtimal sonrasında pişman olacağım o cümleyi söyledim.
"Ben de sizinle geliyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Qunila
FantasyAteş, Su, Toprak, Hava, Elektrik, Buz, Gölge ve Işık. Bir efsaneye göre bu sekiz element bir araya gelmesiyle "Dilek" denilen bir güç ortaya çıkacaktı ve bu enerjinin kullanıcısı bir dilek hakkıma sahip olacaktı. Her ne kadar daha önce bu gücün uyan...