"Lia iyi misin?" Demon elimden fotoğrafları çekip masaya koyduktan sonra telaşla iyi olup olmadığımı sorunca gözlerimden birer damla yaş süzüldüğünü yanaklarımın ıslandığını fark ettim, ağlıyordum.
Hızlıca elimle gözyaşlarımı silip Demon'a döndüm.
"Bundan kimseye bahsetme."
"Ne?" Bunu dememi beklemiyormuş gibi kafası karışmış bir şekilde bana baktığında derin bir nefes aldım.
"Ağladığımı kimseye söyleme."
"Salak mısın şu an söylediğin şey bu mu cidden? Ne oldu neden ağlıyorsun kim bunlar?" Fotoğrafları işaret ettiğinde boğazımı temizledim ve elimden geldiğince sessiz bir şekilde isimlerini söyledim.
"Lorin ve Mars." Bunun üzerine birkaç saniye durdu. "Bir de Locus, gölgenin sahibi." Bunu da ekledikten sonra yatağa oturdu ve camdan dışarıya bakmaya başladı.
"Bir şeyler yanlış hem de çok." Elini boynuna koyup derin bir nefes aldı ve ayağa kalktı. "Sen de neden ağlıyorsun ki? Onlar için ağlamaya değmez inan bana. Bu konuyu akşam konuşalım, uyku tutmaz belki." Bana gülümseyip odadan çıktığında hâlâ ona odaklanamamıştım. Masadaki fotoğraflara tekrar tekrar bakıyor, gözlerimi kırpıp yine bakıyordum. Belki yanlış görmüşümdür diye. Ama her defasında doğru gördüğümü görüp hayal kırıklığıyla başımı çeviriyordum.
Fotoğrafları iyice incelediğimde hepsinin farklı yerlerde çekildiğini gördüm. Yıllardır birliktelerdi demek ha.
Mars ve Lorin yıllardır kimsenin aklına gelemeyecek bir şey yapıyor, gölgenin sahibiyle konuşuyor ve arkadaşlığını sürdürüyordu. Bir gün Lorin kaybolmuştu, yine Locus'un yanına mı gitmişti acaba? Gerçekten hain miydi yoksa bilmediğimiz çok büyük bir şey mi vardı? Büyük resmi mi göremiyorduk?
Bütün sorular kafamda dönerken ellerimi başıma koydum. "Sakin ol Lia." diye fısıldadım kendime. Sakin olmalıydım, paniklemek yardımcı olmayacaktı. Belki hainlerdi, belki kimsenin bilmediği kahramanlar. Ne olduğu önemli değildi, benim bilmemem gereken bir şeydi ve bunu sonra da öğrenebilirdim. Şu an ışığı arıyorduk gölgeyi değil. Işığın sahibini bulduktan sonra iş gölgeye geldiğinde konuşup tartışıp ağlayabileceğim bir mevzuydu bu.
Fotoğraflara son bir kez baktıktan sonra kutuya geri koydum ve rafa kaldırdım. Yanımda bu fotoğrafları istemiyordum, buraya aitlerdi onlar.
O an aklıma başka bir fikir geldi. Eğer bu evde onların fotoğrafları varsa burada yaşıyor olabilirler miydi? Ya biz ayrılınca kaostan faydalanıp peşimizden kaçtılarsa ve burada yaşıyorlarsa? Eğer bu doğruysa şu an bizim evden çıkmamızı bekliyor olmalılardı ya da daha farkına bile varmamışlardı evde olduğumuzun.
Daha fazla burada kalmak istemediğim için hızlıca kendimi odadan dışarı attım.
Salonda Vita dışında herkesin kitap okumayı bıraktığını gördüğümde sevinmiştim. Daha fazla burada kalmak istemiyordum, bunu dakikalardır düşünüyordum ve şimdi bu evden çıkmak başıma gelebilecek en iyi şey olabilirdi.
Birkaç dakika sonra Vita da elindeki kitabın kapağını kapatıp rafa kaldırdığında herkes birbirine bakmaya başladı.
Felix bütün dikkati üzerine çekmeye çalışırcasına boğazını temizledikten sonra başarılı olduğunu görünce konuşmaya başladı.
"Hadi ama niye ölü gibisiniz siz?" Öfkeyle ayağa kalktı. "Zamanda kaybolabiliriz ve son zamanlarımızı mutsuz mu geçirelim! Ayrıca, zamanın sahibinin o kadar salak olduğunu düşünmüyorum. Bu zamanda sıkışma veya parçalanması teorisi tamamen saçmalık da olabilir, Demon'un ağzından çıktı sonuçta." Jade'i kolundan çekiştirerek oturduğu yerden kaldırdığında onun da bir şeyler demesi gerektiğini belli etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Qunila
FantasyAteş, Su, Toprak, Hava, Elektrik, Buz, Gölge ve Işık. Bir efsaneye göre bu sekiz element bir araya gelmesiyle "Dilek" denilen bir güç ortaya çıkacaktı ve bu enerjinin kullanıcısı bir dilek hakkıma sahip olacaktı. Her ne kadar daha önce bu gücün uyan...