YC-11-

219 27 26
                                    

Multimedya:Ares

Karanlığın içindeydim bir kez daha. Kendimi bildiğim yollarda kaybolmuş gibi hissediyordum. Nefes aldığım yerde, boğulduğum yerde aynı sokaktaydı. Kafamda binlerce düşünce vardı ve yok olmaya yüz tutmuşlardı.

Hastaneden çıkmayı başarmıştım en sonunda ama Ares'ten kaçamıyordum. Onun yüzünden vurulduğumu düşünüyordu ve bu yüzden beni gözünün önünden ayırmıyordu. Iyileşene kadar onda kalmamı kesin bir dille zihnime aşılamıştı.

Ve bu zamanda uyku benim için kusursuz tasarlanmış bir kaçış yoluydu. Ona karşı farklı şeyler hissediyordum bir yandan ve bundan uzaklaşmanın en mükemmel yoluydu uyku.

Odanın kapısı açılınca gözlerim yavaşça kapıya döndü. Ares elinde tepsiyle odaya girerken gözlerim onda kaldı. "Kahvaltı zamanı. Ilaç saatin geldi." Kaşlarım çatıldı. "Ya ben gerçekten iyiyim. Yatakta yemek yiyecek kadar da kötü olamam artık heralde." Ares gülümseyerek kaşlarını çattı hafifçe. "Küçük hanım nerede yemek ister?"

"En azından yemek odasına inebilecek kadar iyiyim." Tek kaşım havalandı, meydan okurcasına. Yüzümü inceledi. "Pekala. Birazdan seni almaya gelirim." Duraksadım. "Kucağına al indir bir de istersen. Göğsümden vuruldum alt tarafı. Biraz abartmıyor musun?"

"Alçin." Net sesi kulaklarımdan girerken dikkatle ona baktım. Gözlerini kıstı ve o da duraksadı. "Neyse." Kapıya ilerledi. "Bir duş alayım inerim ben kendim." Kapıyı açıp başını sallayarak dışarı çıktı. Arkasından bakakalmıştım.

Derin bir nefes verip yataktan bacaklarımı sarkıttım. Ayağa kalkıp banyoya doğru ilerledim. Kendimi bu evde rahat hissediyordum. Istediğim her şeye sahipmiş gibiydim. Dün gelmiştik buraya ve Ares bana çok iyi bakıyordu burada. Biraz da şımarmıştım doğrusu. Çünkü kendimi bildiğimden beridir kimse bana bu kadar yoğun bir duygu ve ilgiyle yaklaşmıyordu.

Hızlı bir duş aldım ve Ares'in benim için aldığı kıyafetleri üzerime geçirdim. Saçlarımı kurutup aşağı indim. Yemek odasına doğru ilerledim. Terliklerimin bıraktığı sesler koridorda yankılanıyordu.

"Günaydın." Dedim ve Ares'in çaprazındaki sandalyeye oturdum. "Günaydın inatçı." Elindeki gazetesini bir kenara koydu ve bana döndü. "Inatçılıkla ne alakası var ki? Tek başıma odada yatmaktan sıkıldım artık. Dışarı çıkmak istiyorum." Ben önümdekilerden tabağa alırken Ares'in tek kaşı havalandı.

"Bence daha o kadar iyi değilsin. Yaran mikrop kapabilir." Kaşlarım havaya kalktı ve çayıma şeker atarken ona baktım. "Bunu beni neredeyse her karşılaşmamızda bir çatışma ortasında bırakan kişi mi söylüyor?" Dikleşti ve ellerini birleştirdi. "Kolundaki kurşundan bahsediyorsan o benim eserim değildi."

"Bütün hepsinin içinde sen vardın ama." Boğazını temizledi ve portakal suyuna uzandı. "Bilerek sana zarar vermem." Elimde çay bardağı varken duraksadım ve yavaşça ona döndüm. "Neden?" Tek kaşı havalandı. "Ne için neden?"

"Iki düşmanın çocuklarıyız biz. Babalarımızın işlerini devam ettiriyoruz. Onlardan daha genç yaşta başlayarak hem de ve sen bana bilerek zarar vermeyeceğini söylüyorsun."

"Biz.." Sustu ve devam etmedi. "Bana farklı cümlelerle gelme." Dedim gözlerimi kaçırarak. "Ben duygusuz bir insanım. Dediklerinin bir anlamı varsada bunu veremiyorum. Ben güzel şeyler beklemiyorum bu dünyadan, ki zaten güzel şeyler söyleyeceğin insan da ben olamam.."

Sukünet ortamdaki havayı ağırlaştırıp üstümüze çöktürdü. Omuzlarıma bir yük gibi binen sessizliği bozmak istedim. "Teşekkür ederim." Masadaki elini tuttum bana bakması için ve dikkatle bana dönen gözlerine baktım. Irislerimin hiç birinden bu kadar güzel yansıyacağını düşünmemiştim. Gülümsemesi yüzünü kapsarken gözlerim kısa bir an gülme çizgilerine kayıp yeniden gözlerini buldu.

YİTİK CENNETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin