10.BÖLÜM
ARAF
Karanlığın çökmesine yaklaşık bir saat vardı. Elfida orman içlerine doğru epeyce ilerlediğinin fakındaydı. Yarım saatlik yol yürüdüğünü ve geri dönüş için de o kadar vakti olduğunu biliyordu. Bu nedenle daha fazla uzaklaşmaması gerekiyordu. Ateş’e karşı olan öfkesini dindirmeyi başarmıştı. Şuan için aklında olan tek şey çiğ sucuktu. Yiyeceklerin içinde çiğ sucuk çıkmayınca hayal kırıklığına uğramıştı. Beş dakikadır bulduğu tavşan izini takip ediyordu. Tropikal orman ağaçların da birçok meyve vardı ama hangisinin yenebilir olduğunu bilmediği için onlara pek dokunmuyordu. Zaten canı meyve değil et çekiyordu. Sık çalılıkların arasında bir hareketlilik fark edince belindeki hançeri yavaşça çıkardı ve bir ağacın arkasına saklanarak izlemeye başladı.
Hareketlilik bir süre devam ettikten sonra otların arasından bir tavşan fırladı ve Elfida’nın önünden geçti. Elfida hançeri ile hamle yaptı ama tavşan seri bir hareketle hançerden kurtuldu.
Elfida dakikalardır aradığı tavşanı kaçırmak istemediği için tüm hızıyla peşinden koşmaya başladı. Tavşan zikzaklar çizerek koşuyor Elfida da önüne çıkan engellerin üzerinden atlayarak tavşanı kovalıyordu.
Tavşana iyice yaklaşmıştı ama koşacak gücü fazla kalmamıştı. Hançeri fırlatmaktan başka çaresi yoktu. Dikkatle koşup tavşanın gidebileceği yönü hesapladıktan sonra hançeri fırlattı. Küçük bir ciyaklama sesinden sonra tavşan karnındaki hançerle birkaç kez nefes aldı ve olduğu yere yığılıp kaldı.
Elfida “İşte bu. Yakaladım seni.” Diyerek avladığı tavşanı almak için eğildiğinde ayakları altındaki yapraklar açılmaya başladı ve Elfida dengesini sağlayamadan açılan yaklaşık beş metrelik çukura düştü.
Ağaç kökleri ve yumuşak zemin düşüşünü yavaşlatmıştı ama ayak bileğine keskin bir ağrı girmişti. Kollarında sırtında ve yüzünde birkaç çizik vardı. Karnından hançerlenen tavşan hemen yanında nefessiz yatıyordu. Elfida ayağa kalkıp ayağının üzerine basmaya çalıştı ama acısına dayanamadı. Sol ayağı üzerine basamıyordu.
Düştüğü çukuru incelemeye başladı. Çukurun tepesine ulaşması imkansız gibi gözükse de topraktan fışkıran ağaç kökleri tırmanmasına yardımcı olabilir diye düşündü. Tek sorun tırmanmaya tek ayakla yapacak olmasıydı. Çukurun tepesine baktı. Hava yavaş yavaş kararmaya başlıyordu.
O kan emiciler gün batımına kadar mühlet vermişlerdi. Onlar gelmeden gençlerin yanında olmalıydı. Bu nedenle canı acısa da tırmanıp kuyudan çıkmalıydı. Hançeri tavşanın karnından çıkarıp beline taktı. Tavşanı bir ayağından bağlayarak kemerine sabitledi. Onca emek verip çukura düştükten sonra tavşanı bırakmayı aklının ucundan bile geçirmedi.
Acele etmesi gerektiğini biliyordu. Hemen en yakındaki ağaç kökünü kendine doğru çekti. Kök onu taşıyacak kadar sağlamdı. O köke asılıp kendini biraz yukarı çektikten sonra bir diğer kökü tuttu. Sağ ayağını küçük bir oyuğa koymuştu. Sol eliyle daha yukarıdaki köke uzandı ve parmak uçlarıyla son anda yakaladı. Sol ayağını ileri atamadığı için iki eliyle köke asılıp sağ ayağını boşa çıkardı ve kendini biraz daha yukarı çekerek sağ ayağını koyacak bir oyuk aradı. Oyuk yoktu ama bir kaya çıkıntısı üzerine ayağını koymayı başarmıştı. Biraz uzağında sağ tarafta kuyunun ağzına yakın bir yerde bir sarmaşık dalı vardı. Onu yakalayabilirse tüm gücünü verip kendini yukarı çekebilir ve kurtulurdu. Ama bunun için yükünü sağ ayağına vermek zorundaydı. Sol ayağı üzerine basamıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYIP RUHLAR LİSESİ
Mystery / Thriller#2 +18 şiddet içerir Karanlık hüküm sürer ruhunu kaybetmiş bedenlerde. Bakanlar onları güçlü sanırlar. Hasta bedenlerdir onlar. Ruhları kayıptır. Acı çekmeye alışmak kolay bir duygu mu sanılır? Acı ile yaşamak zevklimi geliyor sana? Yere düşünce...