Aziz duyduğu isimle alakalı herhangi bir şey hatırlamamıştı. Sıla, “Aynur, ilk işin bu adamı araştırmak. Hakkında her şeyi bilmek istiyorum. En kısa sürede öğren.” diyerek sinirli bir şekilde dolaşmaya başladı. Aynur, “Emredersiniz.” dedikten sonra Tuğba’yı da alarak dışarı çıktı. Tuğba’nın omzuna dokunup, “Kaderdaşım, senin yaşadığının aynısını yaşadım. Güçlü olma zamanı. Arkadaşların bizi satmadıkları için öldüler. Şimdi sen Asya ile ilgilen. Ben de şu şerefsiz hakkında bilgi toplayayım.” dedi.
BÖLÜM 39
Aynur, Cellat’ı aradı. Kısa sürede aramasına cevap geldi. Cellat, “Önemli bir şey yoksa sonra konuşalım.” dedi.
“Komutan, önemli bir konu. Üç arkadaşımızı kaçırıp ikisini öldürdüler. Biri yaralı. Yaralı olanla haber göndermişler. Hepinizi bitireceğiz, diye.”
“Vay şerefsizler. Yıldız Avcıları mı yapmış?”
“Hayır, Habeş diye biri. Sıla Komutan kim olduğunu çıkaramadı. Sen tanıyor olabilir misin?”
“Habeş mi dedin? Uzuuun Yılmaaaz!” diye bağırdı Cellat.
“Tanıyor musun?” dedi Aynur heyecanla.
“Tanımaz mıyım? İyi tanırım. Uzun zamandır yoktu ortalıkta. Benden sonraki devrede yetişti. Bir kenarda öldüğünü düşünüyordum.”
“Bu adam hakkında detaylı bilgi lazım.”
“Aynur, sen merak etme, ben birini görevlendireceğim. Elimdeki dosyaları sana ulaştırır.”
“Cellat Komutan, çok sağ ol. Beni büyük bir uğraştan kurtardın. Bu arada, bu adam aşağıdan başlıyor. Bizim yanımızdaki Tuğba ve Asya emniyette. Sen de yanındakinin güvenliğine dikkat et.”
“Sen merak etme. Benim yanımdaki birine kolay kolay zarar veremezler. Amerika’daki agalardan bir haber var mı?”
“İki gündür irtibatı kopardılar. Bu gece operasyonu yapıyor olmaları gerekiyor.”
“Peki, kolay gelsin. Benim talebeler yarışı bitirdi. Ödül ve cezalarını vereyim.”
“Sonuç istediğin gibi mi?”
“Evet, Elfida kaybetti. Çelik, Afgan Sado ve Ayı Memo diğer kaybedenler. Görüşürüz.” diyerek telefonu kapattı.
Aynur, Tuğba’nın yanına gelerek Asya hakkında bilgi almak istedi. Tuğba, “Komutanım, yaraları fazla ama ölüm tehlikesi yok. Moral olarak çok kötü. Psikolojisi altüst olmuş.” dedi üzgün bir şekilde.
“Tuğba, arkadaşını yalnız bırakma. Özel olarak ilgilen. Tam olarak iyileşinceye kadar başka görevin yok. Sen de canını fazla sıkma. Eğer Kırmızı Eldiven’in içindeysen buna alışman gerekiyor. Bak, benim ekip arkadaşlarımın dördü de yok. Bir tanesinin gözümün önünde boynunu kestiler. Üç tanesine öyle işkenceler yaptılar ki yürek dayanmaz inan. İşkenceyi yapan şerefsiz videoya çekmişti. Anlayacağın, senin kardeşlerin acı çekmeden öldüler. Bu sana teselli vermeli. Sana söz veriyorum. İntikamımızı alırken sen de olacaksın.” diyerek cesaret veren bakışlarla Tuğba’ya baktı Aynur. Tuğba hırslanarak, “Komutanım, sağ olun.” dedi. Aynur zoraki bir gülümsemeyle baktıktan sonra Sıla’nın yanına gitmek için ayrıldı.
***
Cellat, yarışı kazanan gençlere kurulan sofrayı göstererek, “Ateş, Uğur, Melek, Kaan; sofranız hazır ama acele etmeyin. Önce şu başarısız çömezleri bir gömün bakalım. Ondan sonra saldırın yiyeceklere.” diyerek emir verdi. Elfida, Afgan Sado, Çelik ve Ayı Memo tabutlara uzandılar. Yanlarında bir keser ve el feneri vardı. Elfida’nın başına Ateş geçti. “Aşkım, üzgünüm ama başkasının sana bunu yapmasına izin veremezdim. Senin buradan çıkacağına inancım tam. Özür dilerim.” diyerek tabutun kapağını kapattı. Ateş tabutu kapatırken Elfida keskin sap kısmını tabutun kapağının arasına sokarak hafif bir boşluk kalmasını sağladı. Ateş bunu fark edince o kısma toprağı yavaş atarak içeri girmemesi için çabaladı.
Üzerlerini tamamen toprak ile örtünce ziyafet sofrasının başına geçtiler. Sofrada yok yoktu. Kuş sütü eksikti sadece. Sofranın başındaki dört genç, aç oldukları halde tabutun içindeki arkadaşlarını düşündükleri için hiçbir şey yiyemiyordu. Kaan biraz daha vurdumduymaz olduğu için ağır ağır yiyordu. Ateş ve Melek tek lokma bile almamışlardı.
Cellat, “Yemeğinizi yiyin. Bakın, daha sonra buna çok ihtiyacınız olabilir. Yemeyip güçsüz olursanız onlara bir faydanız olmaz. Bir sonraki sınavda hepiniz birlikte, ekip olarak yarışacaksınız. Onlar zaten güçsüz ve açlar. Oradan çıktıklarında hayli yorgun olacaklar. Siz de yemez ve zayıf kalırsanız onların daha çok aç kalmasına sebep olursunuz.” diyerek yemeleri için çaba sarf ettiyse de gençler isteksizdi.
Tabutun içinde kalan Elfida, karanlığı bir nebze yarabilmek için fenerini yakıp bacaklarının arasına sıkıştırarak keserin olduğu yöne ışık gelmesini sağladı. Tabut ile tabut kapağı arasında kalan keseri kastırarak açmaya çalışıyordu ama aşırı ağır olduğu için zorlanıyordu.
Karanlığın ve yalnızlığın verdiği çaresizlikle babasını düşünmeye başladı. Babasının yıllardır toprak altında olduğunu düşününce istemsizce yaşlar birikti gözlerinde. “Babacığım, sen toprak altındasın; şu an ben de toprak altındayım. Hiçbir şey yapmasam, öylece beklesem; oksijenim tükense, göz kapaklarım yavaş yavaş kapansa ve ruhumu Azrail’e teslim etsem. Sonra gözlerimi açsam ve sen karşımda olsan. Kollarını açsan, ‘Kızııım’ diye beni kollarına sarsan. Doya doya kokunu içime çeksem. Saatlerce sana sarılsam.” diye kendi kendine konuşurken gözlerinden yaşlar akıyordu.
Sonra aklına babasının kutsal görevi geldi. Babası, masum çocuklar için ölmüştü. Çocuk yaşta kızları kaçırıp tecavüz eden şerefsizleri öldürmüş; dayak yiyen, zulme uğrayan çocukları kurtarmıştı. Ortalıkta bu kadar şerefsiz, ahlaksız, kendini bilmez, şahsiyetsiz varken ölmek, onlara fırsat vermek olur. Babama kavuşmak biraz daha bekleyebilir. Babamın beni sevmesi, ona layık bir kız olduğumu düşünmesi için onun yaptığı işi devam ettirmem lazım, diye düşünerek ölmemeye karar verdi. “Şerefsizlere, sapıklara, kötülere inat yaşayacağım ve hepsinin üzerine kırmızı eldiven atıp ruhlarını kirli bedenlerinden arındıracağım.” diyerek kendini motive etti.
Oksijeni iyice tükeniyordu. Daha önce, bu tarz durumlarda kalırsa neler yapması gerektiği hakkında eğitim almıştı Aynur’dan. Keseri bırakarak sütyenini çözmeye çalıştı. Biraz zorlanarak da olsa sütyenini çıkarmayı başardı. Önce ikiye ayırdı; bir tanesini karnının üzerine koydu, diğer yarısının içinden süngeri çıkararak iki kısma ayırdı. Sağ gözüne korsan gözlüğü yapacak şekilde ayarladı. Onu bir kenara bırakıp öbür parçayı aldı. Süngeri içinde kalacak şekilde lastikle bağlayarak gaz maskesi haline getirdi. Gaz maskesi yaptığı süngeri, ağzını ve burnunu örtecek şekilde kafasına taktı. Korsan gözlüğünü de sağ gözüne takarak, keseri tüm gücüyle tutup kasmaya başladı.
Tabutun kapağı çapraz bir şekilde kaymaya başladı. Kapak açıldıkça içeri toprak giriyordu. Elfida giren toprağı eliyle ayak kısmına attı. Bir elini tabuta yaslayıp diğeriyle kapağı tutup germeye başladı. Bu hareketi toprağın hızla içeri dolmasına sebep oluyordu. Germeyi bırakıp toprağı ayak kısmına atmaya devam etti.
Beline kadar toprakla dolmuştu. Bu işlemi biraz daha devam ettirince göğsüne kadar toprak doldu. Sadece göğsünün üstünü hareket ettirebiliyordu. Üst kısımda fazla toprak kalmadığını biliyordu. Son darbeyi vurma zamanı gelmişti. Elleriyle tabutu ve kapağı tutarak bedenin gireceği kadar yer açmaya çalıştı. Elleri kanıyordu ama pes etmiyordu. Üst kısımda göçük oluşmuştu zaten. İstediği boşluk oluştuğunda her yeri toprak kaplamış, bedeni tamamen toprağa girmişti.
Derin bir nefes alarak tüm gücünü toplayıp kendini açtığı gedikten yukarı doğru itti. Gedik kısmında fazla toprak kalmadığı için eli dışarı çıkmıştı, sonra diğer elini çıkardı. Kenarlardan destek alarak kafasını dışarı çıkardı. Eliyle yüzünü temizleyip korsan gözlüğünü ve maskeyi çıkardığında Çelik’in ona doğru koştuğunu gördü. Elfida tam konuşacağı sırada Çelik ağzını kapatarak, “Sakın sesini çıkarma. Çok garip şeyler oluyor burada.” diyerek susturdu.
********
Bir bölüm daha bitti. Dostlarım rica ediyorum sadece bir kişi de olsa davet edin kitaba. Emeğe saygı ve yazara teşekkür babında. Sizleri seviyorum. Bölümleri uzun yazmak istiyorum. Lakin ben 110 bölümü uzun uzun yazarsam kocaman iki cilt kitap olur. Ve hiç bir yayın evi bunu basmaz. Tecrübelerime dayanarak bunu söylüyorum. Benim amacım KRL iki cilt olacak şekil de yazmak. Bu şekil de yazınca iki cilt olabilir. Bu sebeble kızmayın.Not : YEDİ DAKİKA kitabıma bakmayan varsa hatırlatayım dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYIP RUHLAR LİSESİ
Mystery / Thriller#2 +18 şiddet içerir Karanlık hüküm sürer ruhunu kaybetmiş bedenlerde. Bakanlar onları güçlü sanırlar. Hasta bedenlerdir onlar. Ruhları kayıptır. Acı çekmeye alışmak kolay bir duygu mu sanılır? Acı ile yaşamak zevklimi geliyor sana? Yere düşünce...