12.BÖLÜM
ARAF
Elfida, rüyasında sakallarını çoğu beyazlamış, geniş omuzlu, oldukça kaslı bir adam görmüştü. O adamı belki onuncu kez görüyordu. İçindeki garip his o adamın babası olduğunu söylüyordu. Gerçi Elfida ne zaman babacan tavırlara sahip bir adam görse içinden acaba babam bu olabilir mi diye düşünürdü. Annesinin babasına ait bütün fotoğrafları yok etmesi de böyle düşünmesi için önemli bir nedendi.
Yavaş yavaş kendine geldiğinde kafasının sağa sola sallandığını ve başının döndüğünü hissediyordu. Saçları aşağı doğru süzülüyor ve burnuna keskin ter kokusu geliyordu. Neredeyse kusmak üzereydi. Karanlık ve serin bir hava vardı. Bir çift ayak sesi çok yakından geliyordu. Kafası da sürekli bir yere çarpıyordu.
Biraz sersemlemiş şekilde kendi kendine “Ne oluyor? Neredeyim ben?” diye sordu.
Elfida’yı omuzunda taşıyan Ateş, Elfida’nın sesini duyunca durdu ve onu omuzundan indirip bir ağaca yasladı.
“İyi misin? Yürüyecek durumda mısın?”
Elfida ağaca yaslandığı zaman Ateş’in omuzunda taşındığını anladı. Biran içi ürperse de kusma ihtiyacı daha ağır bastığı için kafasını yana doğru çevirip midesinde olan her şeyi çıkarana kadar kustu.
Elfida’yı karanlık ormanda taşımak Ateş’i iyice yormuştu. O da bir kayanın üzerine oturup dinlenmeye çalışıyordu.
Kafasını kaldırıp yıldızsız karanlık gökyüzüne baktığında saatin kaç olduğunu tahmin etmeye çalıştı ve sonra bu tahminin manasız olduğuna karar verip Elfida’ya baktı. Elfida öğürerek kusmaya devam ediyordu.
Sen nasıl bir kızsın? Bir bakıyorum kırılgan narin bir kelebek gibisin bir bakıyorum aslan gibi kükrüyorsun.
Ateş, Elfida’yı anlamaya çalışırken, Elfida birkaç dakika sonra midesini iyice boşaltmış ağzındaki iğrenç mide suyunun tadından kurtulmaya çalışıyordu.
Koluyla ağzını silip düşünmeye başladı. Son hatırladığı şey karanlık ve derin çukurda olduklarıydı. Çukurdan çıkmak için Ateş’in sırtına çıkması gerekiyordu ve haliyle ona dokunması da şarttı. Ateş’e dokunmak için elini uzattıktan sonrasını hatırlayamadı.
“Biz en son çukurda değil miydik? Hem kendini hem beni oradan çıkarmayı nasıl başardın?”
“Prenses, sana bunu uzun uzun anlatmak isterdim ama her ne kadarda baş belası olsa da kız kardeşimin hayatı tehlikede olabilir. Bu yüzden içini boşaltıysan yola çıkalım.”
Ateş, çukurdan nasıl çıktıkları hakkında bilgi vermek isterdi, tabii kendisi de nasıl açıkları hakkında bilgi sahibi olsaydı.
Elfida’nın peş peşe soru sormaması için şimdilik çukurdan çıkma konusunu anlatmamaya karar verdi. Anlatacağı pek bir şey de yoktu. Elfida bayılınca onu ayıltmaya çalışmıştı. O sırada çukurun üst kısmından bazı sesler duymaya başlamıştı. Hatırladığı en net ses “Puf... Pufff...” Diye bir şeydi. Ne manaya geldiğini ve neyin bu sesini çıkardığını anlayamamıştı. Zaten o sesi duyduktan kısa süre sonra da gözleri kararmıştı. Gözlerini açtığında Elfida ve kendisi çukurun dışında uzanıyorlardı. Bu gizemi çözene kadar anlatmamanın en doğrusu olduğuna karar verdiği için konuyu değiştirdi.
Elfida kamptakileri hatırlayınca “Saatin kaç olduğu hakkında bir fikrin var mı?” diye sordu.
“Çukurdan çıkmak için ve sonra seni çıkarabilmek için harcadığım zamanı göz önüne alırsak tahmimce beş saat geçti. Yani muhtemelen gece yarısı olmuştur. Hayırdır bir randevun mu vardı?”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYIP RUHLAR LİSESİ
Mystery / Thriller#2 +18 şiddet içerir Karanlık hüküm sürer ruhunu kaybetmiş bedenlerde. Bakanlar onları güçlü sanırlar. Hasta bedenlerdir onlar. Ruhları kayıptır. Acı çekmeye alışmak kolay bir duygu mu sanılır? Acı ile yaşamak zevklimi geliyor sana? Yere düşünce...