KRL 32

22.6K 2K 800
                                    

“Mezarda olmayan kişi, Elfida’nın çok değer verdiği biri.”

“....”

“Duydun mu beni?”

“Tam duyamadım, bir daha tekrarla.”

“Fatih Güneş, diyorum. Boş mezarın sahibi. Elfida Arslan’ın aşık olduğu kişi. Şimdi ikinci ipucunu söyle bakalım.”

“...”

BÖLÜM 32

“Sana diyorum. Dilini mi yuttun?”

“Buradayım. Şimdi yapacağın şeyi söylüyorum. O boş mezarın içinde bulunduğu mezarlığın bekçisi vardı. Kıbrıs’ta kısa bir süre görmüştün, hatırladın mı?”

“Evet, hatırladım.”

“Evet, o adamın kim olduğunu bul. Bu arada, Fatih Güneş olayı üzerinde ne kadar çok ilerlersen o kadar çabuk yaklaşırsın Elfida’ya.”

“Fatih Güneş işi bende, tamam da bu mezarlık bekçisi ne alaka?”

“Polis olan sensin, ne alaka olduğunu sen bul.”

“Bulurum, sorun değil de inşallah beni oyalamıyorsundur.”

“Şimdilik bu kadar.” diyerek telefonu kapattı. Komiseri arayan gizemli kişi Elfida’nın ta kendisiydi. Telefonu kapattıktan sonra, “Biliyordum, sen olduğunu biliyordum. Oley beee!” diye bağırdı.

***

İki gün önce gelen gizemli telefonun nereden geldiğini, arayanın kim olduğunu bulmaya çalışmıştı. Bulduğu sonuçlar biraz garipti. Çağrı Almanya’dan gelmişti. Alman bir vatandaşın üzerine kayıtlıydı. Esas ilgisini çeken ise telefonla arayan kişinin Elfida şarkısını dinletmesiydi. Elfida, yapbozun parçalarını birleştirince her şey daha da net olarak ortaya çıkmıştı. Mezarcı, Fatih’in gömülmesini şüpheli ve ilginç bulmuştu. Annesi cenazeye katılmasına izin vermemişti. Son olarak da Fatih’in mektubunu okuyunca emin olmak için komisere oyun oynadı. Sonuç olarak Fatih’in mezarı boştu. Bu da demek oluyordu ki Fatih’in ölümü koca bir yalandı. Elfida, Fatih’in böyle bir oyuna nasıl dahil olduğuna anlam veremiyordu. Fatih yaşıyordu ama neredeydi? Almanya’dan arandığına göre orada olmalıydı. Elfida bunları düşünürken Melek yatakhaneye girdi.

Elfida’nın yüzündeki şapşal gülümsemeye takılarak, “Hayırdır, yüzünde güller açıyor?” diye merakla sordu. Elfida, “Hiç, öylesine.” diye karşılık verdi. Melek, “Peki, öyle olsun. Ya ben sana bir şey diyecektim. Abim bahçede seni bekliyor. Seninle konuşacakları varmış. Ben gelmeyeceğini söyledim ama yine de sen bilirsin.” dedi.

Elfida’nın keyfi yerindeydi. Ateş’in yanına gidip canının sıkılmasını istemiyordu. Ama aynı zamanda ne söyleyeceğini de merak ediyordu. “Gidelim bakalım, ne yumurtlayacak acaba?” diye söylenerek yataktan atlayıp, kapüşonlu yeleğini giyerek yatakhaneden çıktı. Merdivenlerden zıplayarak üçer beşer atlıyordu. Kapüşonu kafasına çekmişti, ellerini yeleğinin kollarının içinde saklayarak dışarı çıktı. Dışarıdaki merdivenlerden inince Ateş’in sağ taraftaki bankta tek başına oturduğunu gördü. Keyfini gizleme gereği duymadan yanına gidip banka oturdu. Ateş, elindeki dokunmatik telefonu cebine koyarak Elfida’ya baktı ve kafasını önüne eğdi.

“Eee, seni dinliyorum. Ne konuşacaksın benimle?

“...”

“Sana diyorum. Konuşmak için çağırmadın mı?”

“Tamam, kızım, konuşacağım. Sabret iki dakika.”

“Bak, baştan söyleyeyim. Keyfim yerinde. Sakın keyfimi kaçıracak bir şey söyleme.”

“Yok, keyfini kaçıracağını sanmıyorum.”

“Ee? Söyle o zaman.”

“Bak, bu konuşmayı yapmak benim için çok zor. Çünkü daha önce hiç böyle bir konuşma yapmadım.”

“Hadi oğlum, bütün gece seni bekleyecek değilim.”

“Ben, şey… Özür dilerim ve teşekkür ederim.”

“Sen, özür ve teşekkür... Dünyanın sonu gelmiş olmalı. Ha ha ha!”

“Gülme, ben ciddiyim.”

“Pardon ya, şaşırdım bir an.”

“Bak, bu tarz cümleleri zor kuruyorum zaten. Dalga geçme sen de.”

“Tamam, tamam sustum. Peki, neden özür diliyorsun ve neden teşekkür ediyorsun?”

“Olanlar için.”

“Ne oldu ki?”

“Söyletme işte, aramızda geçen kötü olaylardan ve sana ettiğim hakaretlerden dolayı özür diliyorum.”

“Hımm. Peki, teşekkür sebebin nedir?”

“Bugün hayatımı kurtardığın için minnettarım sana. Şimdiye kadar hiç kimse bana iyilik yapmamıştı.”

“İlginç.”

“Nedir ilginç olan?”

“Senin bu kadar kibar ve düşünceli olabileceğine ihtimal vermiyordum doğrusu.”

“Aslında öyleyimdir ama kimse bunu bilmez, kimse göremez.”

“Neden?”

“Bu beni zayıf gösterir. İnsanlara iyi davranmak onları şımartıyor. Bu hayatta ne zaman zayıflık belirtisi göstersem ya da merhamet etsem hep zarar gördüm. Kimse bana acımadı. Kimse bana merhamet etmedi. Çalıştım, hakkımı yediler. Çok defa yurttan kaçtım. Her defasında kötü insanlarla tanıştım. Bana yaşattıklarını, şahit olduğum kötülükleri tahmin bile edemezsin. Bu insanlar sayesinde sert ve kötü biri oldum. Bir tane iyi insan çıkmadı karşıma; hepsi faydalanmak isteyen, zarar veren şerefsizlerdi. İlk defa kötülük yaptığım biri bana iyilik yaptı, o da sensin. Güzel bir tanışma olmadı bizimki, kabul ediyorum. Hatta sana küfürler ettim, sürekli kavga ettik. Sen bunları düşünmeden hayatımı kurtardın ve az kalsın kendi canından oluyordun. Sana bir can borçluyum.”

“Bak, yaşadıklarına üzüldüm. Özrünü kabul ediyorum. Can borcuna gelince unut gitsin. Bana öğretileni yaptım. Kim olursa olsun, zor durumdaysa yardım ederim. Ben bunun için eğitildim. Yani boş ver gitsin.”

“Sen iyi birisin. Bu okulda olmayı hak etmiyorsun.”

“Bu okulda olmayı hiçbirimiz hak etmiyoruz. Bu okulda olmak hak edilecek bir şey değil, bir onurdur. Bu okulda olmak bir ayrıcalıktır.”

“Saçma. Bu kadar delinin içinde olmanın neresi ayrıcalık?”

“Bunu belki şimdi değil ama daha sonra çok iyi anlayacaksın. Söyleyeceklerin bittiyse gitmek istiyorum. Yorgunum, yatmak istiyorum.”

“Aslında bitmedi. Ama gitmek istiyorsan git.”

“Bitir öyle gideyim.”

“Utangaç biri değilim. Konuşmakta da zorluk çekmem. Fakat bu sefer farklı.”

“Farklı olan ne? Ne diyorsun, anlamıyorum?”

“Bak, içimden geldiği gibi konuşacağım ama senden bir söz vermeni istiyorum.”

“Ne sözü?”

“Söylediklerimi kimseye söylemeyeceksin. Dalga geçmeyeceksin.”

“Tamam, söz veriyorum.”

“Umarım sana güvenmekle hata etmem. Bugün bana yaptığın iyilikten sonra sana bakış açım değişti. Bir saattir burada seni düşünüyorum. Hayatımı kurtarmak için bana suni teneffüs yaptığından beri dudaklarının tadı ve kokusu aklımdan çıkmıyor. Nasıl oldu bilmiyorum ama sana karşı farklı duygular beslemeye başladım. Aklımdan çıkmıyorsun.”

Elfida duydukları karşısında donup kaldı. Öylece Ateş’in gözlerine bakıyordu. Ne diyeceğini bilemiyordu. Hiçbir şey söylemeden ayağa kalkıp yürümeye başladı. Ateş, bir iki saniye Elfida’nın arkasından baktıktan sonra ayağa kalktı, peşinden koşup elini tutarak durdurdu.

“Bekle bir saniye. Hiçbir şey söylemeyecek misin?”

KAYIP RUHLAR LİSESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin