021.bölüm.
🤍
Wei WuXian cevap verdi, “Ha, yani orada insanları yiyen yaratıklar mı var?”Bunun gibi binlerce efsane duymuş ve onlar gibilerinden yüzlercesini öldürmüş biri olarak söylediklerini sıkıcı bulmuştu. Şarlatan yükselip alçalan sesiyle konuşmaya devam etti, “Evet! Derler ki tepedekiormanda içinde yaşayan insanları yiyen canavarlarla dolu bir ‘insan-yiyen şato’ varmış. Canavarlar arkalarında tek bir kırıntı bile bırakmadan içeriye giren herkesin işini bir çırpıda bitirirmiş. Şimdiye kadar tek bir ceset bile bulunamamış! Korkunç değil mi?”Jin Ling’inde gelmesine şaşmamalıydı. Rinç Dağındaki tanrıçayı baskılayamadığı için, şansını Xinglu Tepesindedenemek istemişti kesin. Wei WuXian, “Korkunç sahiden! Ama eğer geride hiçbir şey kalmıyorsa ve cesetler bulunamıyorsa, yendiklerini nereden biliyorsunuz?”Bir an durduktan sonra şarlatan cevap verdi, “Birisi görmüş tabi ki.”Wei WuXian gözlerinde hayranlıkla, “Ama giren herkes tek bir kırıntı dahi bırakmadan yeniyor demiştin? O zaman bu efsaneyi kim başlattı? Öyle bir yerden canlı çıktığı için çok güçlü olmalı değil mi?”“...” Şarlatan, “Efsane böyle sürüp gidiyor işte. Nereden bileceğiz?”Wei WuXian, “O zaman kaç kişinin yendiğini biliyor musun peki? Kaçlı yaşlardalar? Cinsiyetleri? Adları neydi? Nerede yaşıyorlardı?”“Bilmiyorum.”“Qinghe’yi avucunun için gibi biliyordun hani?”Şarlatan yerden bir sepet kaptı, “Efsanelerde böyle bilgiler bulunmaz!”Wei WuXian kahkaha attı, “Dur dur gitme. Başka bir şey sorayım. Xinglu Tepesi, Qinghe’ye mi bağlı? Qinghe, Nie Sektinde değil mi? Eğer sahiden Xinglu’da canavarlar varsa neden müdahale etmiyorlar?”Bukez şarlatan, bilmiyorum demedi. Yüzünde bir küçümsemeyle sorusuna cevap verdi, “Nie Sekti mi? Eski Nie Sekti olsaydı asla böyle bir şeyi görmezden gelmezdi. Efsanenin fısıldandığı ilk günde hemen canavarların üzerine gider olayı kökünden kuruturlardı. Ama Nie Sektinin şimdiki lideri, heh, ‘Bilmiyorum Lideri!’”QingheNie Sektinin eski lideri ChiFeng-Zun’du, Nie MingJue. Babası QishanWen Sektinin lideri Wen RuoHan tarafından vahşice katledildiğinde henüz yirmi yaşında bile değildi. Nie Sektinin kontrolünü eline alıp her şeyi doğrudan ve zorlamayla yapmıştı. Aynı zamanda ZeWu-Jun olarak anılan Lan XiChen ve LianFang-Zun olarak anılan Jin GuangYao’yla yeminli kardeşlerdi. Güneş Avı Seferi sırasında Nie Sekti onun önderliğinde oldukça güçlü görünmüştü, neredeyse LanlingJin Sekti kadar ses getirmişti. Ama qi ayrılmasının ardından herkesin gözü önünde ölmüştü, ondan sonra tahta küçük kardeşi geçmişti, Nie HuaiSang. Wei WuXian sorguladı, “Neden öyle söyledin?”*Qi Ayrılması: Uygunsuz bir yöntem kullanarak büyü yapan kişilerin başına gelen fizyolojik veya psikolojik rahatsızlık. (https://en.wikipedia.org/wiki/Zou_huo_ru_mo)Şarlatan, “Hiç mi anlatılanları duymadın? Sekt Liderine ne sorarlarsa sorsunlar asla cevap vermezmiş, ya bilmiyor ya söylemeye korkuyormuş gibi. Israrla sormaya devam edersen de tekrar tekrar kafasını sağa sola sallayıp ağlayarak ‘Bilmiyorum, bilmiyorum, sahiden bilmiyorum!’ dermiş. Onu bırakmaları için yalvarırmış bir de. Bilmiyorum Lideri işte adı.”
Geçmişte Wei WuXian ve Nie HuaiSang birlikte çalışmışlardı, o yüzden onu tanıyordu. Nie HuaiSang kötü birisi değildi, aptalda sayılmazdı, sadece yetenekleri efsunlarla ilgili değildi. Başka alanlarda parlaktı; yelpaze boyamak, kuş avlamak, dersleri ekmek ve balık yakalamak gibi. Özünü neredeyse yaşıtlarından dokuz yıl sonra oluşturabilmişti. Nie MingJue yaşarken, kardeşine sık sık beklentilerini karşılamadığını için kızardı, o yüzden onu katı bir şekilde cezalandırırdı. Yine de kardeşi ilerleme göstermemişti. Şimdi onu koruyan ve yöneten abisi yanında yokken onun yönetimi altındaki QingheNie Sekti günden güne güç kaybediyordu. Büyüdükten özellikle de Sekt Lideri olduktan sonra bilmediği pek çok sorunla boğuşmuş ve herkesten yardım istemişti, özellikle de abisinin kardeşi olarak gördüğü ikiliden. Bir gün Jinling Kulesine gidip Jin GuangYao’ya dert yanıyorsa, ertesi gün Bulut Kovuğunda Lan XiChen’i buluyordu. Jin ve Lan Sektinin iki lideri ellerinden gelen her şeyi yaptıkları halde, sekt lideri olarak konumunu zar zor elinde tutuyordu. Bugünlerde birileri ne zaman Nie HuaiSang’dan bahsetse, yüksek sesle konuşulmasa bile herkesin ne düşündüğü yüzünden okunuyordu –beş para etmez.Eski anıları aklına gelince istemsizce iç çekti.Wei WuXian, Xinglu Tepesi hakkında tüm sorularını sorduktan sonra iki tane allık alarak şarlatana tekrar teşekkür etti. Allıkları ceplerine koyarak Lan WangJi’nin yanına gitti. Hiç para kesesini geri istermiş gibi durmuyordu. Sessizce şarlatanın gösterdiği yönde ilerlemeye başladılar.Xinglu Tepesinde, büyük bir sedir ormanı vardı. Ağaçların gölgelerinin arasında ise geniş bir patika. Bir süredir yürüdükleri halde olağandışı bir şeye denk gelmediler. Zaten daha en başından çok umutlanmamışlardı, ne olur ne olmaz diye gelmişlerdi sadece. Eğer etraftakilere dehşet saçan efsane doğru olsaydı daha fazla bilgi olurdu. Ruh emen tanrıçanın avlandığı Rinç Dağında, kurbanların yaşadığı yerleri hatta isimlerini bulmak bile çok kolay olmuştu. Eğer şarlatan kurbanlar hakkındaki soruları cevaplayamadıysa, yüksek ihtimalle gerçek değildi, sadece söylentiydi.Neredeyse bir saat geçmişti ki, sonunda bir aksilikle karşılaştılar. Önlerinde onlara doğru yürüyen yedi sekiz kişilik bir ekip belirmişti. Gözleri beyazdı, üzerlerindeki kıyafetler yırtılmıştı, en ufak bir rüzgarda savrulacakmış gibi görünüyorlardı. Aşırı yavaş yürüyüşleriyle nedeniyle onların var olan en düşük seviyeden yürüyen cesetler olduğunu bir bakışta anlamışlardı.Böyle cesetler alay konusu olurdu, eğer güçlü bir insanla karşılaşırlarsa tekmelenir, hızlı yürüyebilen her çocuk onları sonda sıfır bırakırdı. Eğer kurban aşırı şanssızsa bile bedeninden çekilen birkaç yudum yang enerjisi kimseyi öldürmezdi. Berbat görünmeleri ve iğrenç kokmaları dışında zararsızlardı. Bu yüzden gece avından onlara denk gelen yaşlılar çoğu zaman onları görmezden gelir, en yeni öğrencilerine bırakırlardı. Bir fare yerine kaplan yada panter yakalamakla aynı mantıktı.Onların yaklaştığını gören Wei WuXian bir şeylerin ters gideceğini anlayıp Lan WangJi’nin arkasına saklandı. Tahmin ettiği gibi yürüyen cesetlerle aralarında yirmi metre kadar mesafe kaldığında Wei WuXian’ı gördüler, öyle korkmuşlardı ki hemen arkalarına dönüp geldiklerinin iki katı hızla onlardan uzaklaştılar. Wei WuXian şakaklarını ovarak, korkmuş bir sesle konuştu, “Vay canına HanGuang-Jun harikasın! Seni gördükleri anda korkup kaçıştılar! Haha.”Lan WangJi’nin dili tutulmuştu.Wei WuXian gülerek onu itti, “Hadi gidelim, hadi. Bu tepede başka canavarlar olduğunu hiç sanmam. Birkaç yürüyen cesedin hikayesi ağızdan ağıza dolaşırken abartılarak korkunç canavarlara dönüştürülmüş. ‘İnsan-yiyen şato’ da uydurmadır zaten. Boşuna o kadar yürüdük ha?”Lan WangJi’nin tekrar yürümesi için birkaç itmesi yetmişti. Wei WuXian’da hareketlendiği sırada, ormanın derinliklerinden köpek havlamaları duyuldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mø Daø Zų Shī Novel (Türkçe)
Historical FictionŞeytan Tarikatı'nın kurucusu Üstad-ı Azam Wei Wuxian. Şeytani sanatlarda ustalaşması, onun kötücül güçlere hükmetmesini sağlar. Ne kadar kötücül güç emerse o kadar zihin bulanıklığı yaşar.Bu zihin bulanıklığı yüzünden kaotik olaylar yapmış milyonlar...