Zehirler -Beşinci Kısım

32 11 8
                                    


60.bölüm.

Büyük güzel malikaneye ulaşana dek onları korumaları için Wen Ning yaklaşık otuz tane efsuncu çağırmıştı. İçeriyearka kapıdan girdiler ve Wei WuXian’ı küçük bir eve yönlendirdi.Ancak Wen Ning kapıyı kapatıp geri döndüğü anda, o daha bir an duramadan Wei WuXian tekrar boğazına yapıştı ve sert bir sesle sorguladı, “Burası neresi?!”Her ne kadar Wen Ning onları kurtarmış olsa da Wen Sektinden birine karşı tedbiri elden bırakamazdı. Her an tetikteydi. Wen Ning’le birlikte büyük malikanede yürürken pek çok odanın önünden geçmişlerdi. İçeridekilerin çoğu Qishan aksanıyla konuşuyordu. Pencerelerin önünden geçerken yakaladığı konuşmalarda ‘teftiş’le ilgili bir şeyler duymuştu üstelik!Wen Ning hızla ellerini salladı, “Hayır... Ben...”Wei WuXian, “Ne demek hayır? Burası Yiling’deki teftiş binası değil mi? Bu kez hangi zavallı sekt bölgesini aldınız? Neden bizi buraya getirmek istedin?”Wen Ning tüm gücüyle direniyordu, “Genç Efendi Wei, b-beni dinle. Burası teftiş binası. Ama... Ama size zarar vermek gibi bir niyetim yok. Eğer isteseydim dün gece Nilüfer Rıhtıma girdiğim gibi sözümden dönerdim. S-Sizi buraya getirmezdim.”Wei WuXian uzun zamandır diken üstündeydi. Hiç rahatlamamış ve her an patlamak üzereydi. Başı dönüyordu. Wen Ning’in sözlerinin ardından bile yine de tam olarak ona inanamıyordu. Wen Ning konuşmayı sürdürdü, “Burası teftiş binası. Wen Sektinin aramayacağı bir yer varsa orası da burası. İkiniz burada kalabilirsiniz. Ama kimsenin seni bulmasına izin vermemen gerek...”Bir an durduktan sonra, Wei WuXian en sonunda onu serbest bıraktı. Kısık bir sesle ‘teşekkür ederim’ ve ‘özür dilerim’ dedikten sonra Jiang Cheng’i odadaki ahşap yatağa yatırdı.Ancak birden odanın kapısı hızla açıldı. Bir kadın sesi, “Sabahtan beri seni arıyorum! Bana açık...”Tam kimsenin seni görmesine izin verme dediği gibi fark edilmişlerdi!Soğuk terler Wei WuXian’ın sırtından boşaldı. Çabucak kendini yatakla kapının arasına koydu. Wen Ning o kadar korkmuştu ki konuşamıyordu.Donmuş bir halde gözlerini kapıdaki kadınadikmişlerdi. Aslında genç bir kızdı. Yüzü karanlıkta kalıyordu. Her ne kadar yüz hatları sevimli olsa da yüz ifadesi kibir doluydu. Giydiği güneş cübbesi kırmızı bir renkte parlıyor, kollarındaki ve yakasındaki alevler neredeyse dans eder gibi görünüyordu.Rütbesi aşırı yüksekti, Wen Chao’yla denkti!Üçü bir an hareketsiz kaldı. Aceleci ayak sesleri kapının dışından duyulabiliyordu. Wei WuXian cesaretini topladı. Tam saldırmak üzereyken genç kız ondan önce davrandı ve bir pat sesiyle kapıyı kapattı.Dışarıdan bir ses geldi, “Wen Teftiş Lideri, sorun ne?”Genç kız ifadesiz bir sesle, “Sorun yok. Kardeşim geri dönmüş. Yine yorgun düşmüş. Onu uyandırmayın. Gidelim. Yolda konuşuruz.”Dışarıdakiler cevap verip onu takip ederek uzaklaştı. Wen Ning rahatlayarak nefesini bıraktı, Wei WuXian’a açıklama yaparak, “Benim... Benim ablam.”

Wei WuXian, “Wen Qing senin ablan mı?”Wen Ning başını salladı, utanmıştı, “Ablam. Çok güçlüdür.”Sahiden çok güçlüydü.Wen Qing,QishanWen Sektinin en ünlü efsuncularından birisiydi. QishanWen Sektinin Lideri Wen RuoHan’ın kızı değildi, kuzeninin kızıydı. Uzak kuzenler olsalar da Wen RuoHan bu kuzeniyle hep yakın ilişkiler içerisinde olmuştu. Üstelik Wen Qing hem hukuk hem şifacılık konusunda oldukça bilgiliydi. Çok yetenekliydi, bu yüzdende Wen RuoHan’ın gözde efsuncularındandı. QishanWen Sektinin şölenlerinde pek çok kez Wen RuoHan’a eşlik etmişti, bu yüzden de Wei WuXian onu biliyordu. Çok güzel bir kızdı sonuçta. Bir yerlerden abisi ya da kardeşi olduğunu da duymuştu aslında. Ama muhtemelen Wen Qing kadar yetenekli olmadığından kimse ondançok bahsetmezdi.Wei WuXian tekrar, “Sahiden Wen Qing’in küçük kardeşi misin?”Wen Ning onun şaşkınlığını ablası kadar yetenekli, ünlü, harika birinin nasıl bu kadar sıradan bir kardeşi olabileceğine inanamayışına veriyordu. Kabullendi, “Evet. Ablam sahiden çok yeteneklidir. Ben... Ben değilim.”Wei WuXian, “Hayır, hayır. Sen de çok yeteneklisin. Şaşırdığım şey ablan Wen Qing, Teftiş Lideri,ve sen bizi buraya getirmeye...”Birden Jiang Cheng yatakta hareket etti. Kaşlarını çatmıştı. Wei WuXian hemen ona döndü kontrol etmek için, “Jiang Cheng?!”Wen Ning aceleyle, “Uyandı. İlaca ihtiyacımız var. Ben getiririm.”Dışarı çıktıktan sonra kapıyı arkasından kapattı. Uzun zamandır bilinçsiz bir şekilde yatan Jiang Cheng en sonunda uyanmıştı. Wei WuXian mutluluktan uçuyordu. Ama kısa bir süre sonra bir yanlışlık olduğunu fark etti.Jiang Cheng’in ifadesi tuhaftı. Sakindi, neredeyse fazla sakindi.Gözlerini tavana dikmiş, sanki içinde bulunduğu durum hiç umurunda değil gibiydi, sanki nerede olduğunu bile merak etmiyordu.Wei WuXian onun böyle davranmasını hiç beklememişti. Hüzün, mutluluk, öfke, şok –bunların hiçbiri yoktu. Bir an dondu, “Jiang Cheng beni görebiliyor musun? Beni duyabiliyor musun? Kim olduğumuhatırlıyor musun?”Jiang Cheng ona baktı. Hiçbir şey söylemedi. Wei WuXian birkaç soru daha sordu. Kolundan destek alarak en sonunda doğruldu. Acı bir şekilde kahkaha atmadan önce göğsündeki cezalandırma kırbacının izine baktı.Cezalandırma kırbacıyla vurulunca, utancın izi asla geçmezdi. Wei WuXian onu rahatlatmaya çalıştı, “Bakma şuna. Kurtulmanın bir yolu elbet bulunur.”Jiang Cheng ona tokat attı. Tokadı zayıftı, o kadar güçsüzdü ki Wei WuXian irkilmemişti bile, “Vur. Kendini iyi hissedeceksen sana engel olmayacağım.”Jiang Cheng, “Hissettin mi?”Wei WuXian durdu, “Ne? Neyi?”Jiang Cheng, “Ruhani gücümü hissettin mi?”

Mø Daø Zų Shī Novel (Türkçe)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin