026.Bölüm.
Ancak o zaman Lan WangJi önüne döndü, hala tam olarak ona bakmıyor gibiydi. Bunu görünce Wei WuXian gözlerini kırptı, nedense ona sataşmak istemişti.
Tam yapacaktı ki, masa gürültüyle parçalandı.İkisi de ayağa fırladı. Demlik ve fincanlar parçalanmıştı. Beyaz porselen parçalarının üzerindeki Qiankun kesesi çayla ıslanmıştı, sanki içinden çıkmaya çalışan bir şey varmış gibi kımıldıyordu.
Qiankun keseleri sadece bir yumruk büyüklüğünde olmalarına rağmen çok daha büyük boyutlardaki eşyaları depolamak üzere yapılmıştı. Karmaşık efsunlar hem içten hem dıştan dikilerek koruyucu katmanlar oluşmasını sağlardı. Lan WangJi normalde kolu kesenin içine mühürlemiş ve masanın altına koymuştu. Karmaşayı görünce en sonunda Uyku’yu çalma vaktinin geldiğini hatırladılar. Eğer her gece çaldıkları şarkı olmasa, Qiankun kesesi ne kadar güçlü olursa olsun kendi başına hayalet eli zapt edemezdi.Wei WuXian’ın eli belindeki bambu flüte gitti, ama orada yoktu. Döndüğünde flütün Lan WangJi’nin elinde olduğunu gördü. Başını hafifçe yana yatırmıştı. Flütü ancak adanmış bir şekilde bir süre oyduktan sonra geri verdi. Flütü geri aldığında Wei WuXian ayarlandığını ve parmak yerlerinin artık eline daha iyi oturduğunu fark etti.Lan WangJi, “Uygun şekilde çal.”
Mingshi’deki düetlerinin Lan QiRen’i komadan kaldırıp tekrar bayıltacak kadar berbat olduğunu hatırlayan Wei WuXian kahkahalara boğuldu, neredeyse yere düşecekti, Günlerdir çıkarttığım berbat seslerenasılkatlandı kim bilir.Daha fazla oyalanmadan kahkahalarını kontrol altına aldı ve ciddi bir yüz ifadesiyle flütü dudaklarına götürdü. Ancak daha birkaç nota çalmıştı ki Qiankun kesesinin boyutu birkaç katına çıktı ve dik bir şekilde durmaya başladı!Müziği bir anda kesti. “Kötü çalmama mı alıştı acaba? Bir kez olsun adam gibi çalıyorum ve beğenmiş gibi görünmüyor.”Cevap verircesine Qiankun KesesiWei WuXian’ın üzerine atladı. Lan WangJi’nin müziği keskin bir tonla karşılık verdi. Yumuşak bir dokunuşla yedi tel birden titredi, çığ kadar güçlü bir ses odayı doldurdu. Qiankun Kesesi tekrar yere düştü. Hiçbir şey olmamış gibi Wei WuXian çalmaya kaldığı yerden devam etti. Lan WangJi biraz gevşedi. Uyku’nun notalarını takip ederken guqinin sesi gittikçe sakinleşti, en sonunda flütle tekrar uyum sağladı.Şarkı bittiğinde, Qiankun Kesesi tekrar normal boyutlarına dönmüş ve en sonunda hareketsiz kalmıştı. Wei WuXian flütü tekrar beline soktu, “Daha önce hiç bu kadar sabırsız davranmamıştı. Bir şey onu tetiklemiş gibi.”Lan WangJi başını salladı ve ona döndü, “Senin üzerindeki bir şey.”Wei WuXian’ın bakışları hemen bacağına kaydı. Değişen tek şey Jin Ling’den aldığı lanet işaretiydi.Jin Ling, Xinglu Tepesindeki taş şatodayken lanet işaretini almıştı. Hayalet elin lanet işaretine böylesine güçlü tepki vermesinin nedeni...Wei WuXian, “Demek istediğin, bedeninin bir parçası Nie Sektinin Pala Salonunda mı?”
Ertesi sabah ikisi tekrar Xinglu Tepesine doğru yola çıktı.Yakalanan Nie HuaiSang dün her şeyi itiraf etmişti. Gece süresince, sektinin en güvenilir üyelerine ulaşmış ve davetsiz misafirlerin verdiği hasarı tamir ettirmişti. Wei WuXian ve Lan WangJi şatoya ulaştıklarında, Wei WuXian’ın Jin Ling’i çıkardığı duvar çoktan yeni bir ceset koyularak kapatılmıştı. Beyaz duvarın özenle kapatılmasını izlerken alnındaki terleri siliyordu. Ancak arkasını döndüğünde neredeyse dizlerinin bağı çözülecekti. Yüzüne yalaka bir gülümseme kondurarak, “HanGuang-Jun... ve sen...”Wei WuXian el sallarken sırıtıyordu, “Nie Sekt Lideri, duvar mı yapıyorsunuz?”Nie HuaiSang yüzünü o kadar çok mendille silmişti ki suratı incelse şaşırmazdı, “Evet, evet...”Wei WuXian’ın tekrar konuştuğunda sesi anlayışla doluydu ve bir parça çekingenlikle, “Özürlerimi sunarım. İşinizi zorlaştırdığım için üzgünüm ama duvarı daha sonra yapmanız gerekecek.”Nie HuaiSang, “Evet, evet... Ne?! Bekle!”O cümlesini bitiremeden Bichen kınından çıktı. Nie HuaiSang biraz önce tamir ettirdiği duvar tekrar açılırken sadece yutkunabildi.Yıkmak her zaman inşa etmekten kolaydı. Wei WuXian yapıldığından kat be kat hızlı bir şekilde duvarı parçaladı. Nie HuaiSang sıkıca yelpazesini tutarken titriyordu, kendisine yapılan yanlış yüzünden göz yaşlarına boğulmak üzereydi. Ama yanında duran HanGuang-Jun sessiz kaldığı için kendisi de bir şey söylemeye cesaret edemiyordu. Sonrasında Lan WangJi ona olayı kısaca açıkladığında anında Gökler ve Topraklara lanet etti, “Saçmalık! Tamamen saçmalık! PalaSalonumuzdaki tüm cesetlerin bedenleri bütündür. Orada kolsuz bir erkek cesedi bulunması imkansız. Eğer bana inanmıyorsanız masumiyetimi kanıtlamak için sizinle birlikte duvarı kendi ellerimle yıkarım. Ama sonrasında hepsini en kısa zamanda tekrar yapmak zorundasınız. Sonuçta burası atalarımızın mezarı...”Nie Sektinin birkaç üyesi de onlara katıldı. Artık çalışan fazla sayıda insan olduğu için Wei WuXian geri çekilip sonucu bekledi. Bir saat sonra Jin Ling’in gömüldüğü duvar neredeyse tamamen açılmıştı. Enerjileri cesetleri uyandırmasın diye bazıları maske takarken bazıları kırmızı haplar yutmuşlardı. Siyah toprağın yanı sıra bazen beyaz bir el bazen oyulmuş bir ayak görünüyordu, karmaşaya ek olarak her yerde saçlar vardı. Her bir cesetaceleyle temizlendi ve yere yan yana dizildi.Her şekilden ve boyuttan cesetler vardı –bazılarının sadece kemikleri kalmıştı, bazılarının hala çürüyen uzuvları vardı, bazılarıysa hala tazeydi. Ama her birinin bedeni bütündü. Sol kolu olmayan bir tane bile ceset bulamadılar. Nie HuaiSang dikkatle konuştu, “Bir duvarı yıkmak yeterli değil mi? Yıkılması gereken başka var mı? Yok değil mi?”Sahiden yeterliydi. Jin Ling’in bedenindeki lanet işareti kapkaranlıktı, hemen yanına gömülü biri tarafından ancak yapılmış olabilirdi, başka bir duvardaysa kesinlikle olamazdı. Wei WuXian cesetlerin arasına çöktü. Bir süre düşündükten sonra Lan WangJi’ye döndü, “Qiankun kesesini getirsek mi?”Qiankun kesesindeki sol eli çıkartıp bedenini tanımlamasını istemek fena bir fikir değildi. Ancak eğer diğer vücut parçalarına fazla yaklaştığında tetiklenmesi çok kolay olurdu. Etraftaki karanlık enerjinin yoğunluğu da göz önünde bulundurulduğunda tehlikenin seviyesi katlanarak artardı. Bu yüzden buraya gündüz gelmişlerdi. Wei WuXian kendi kendine düşündü, O zaman kol bir kadına ait mi demek oluyor? Hayır imkansız. Bir bakışta bir erkeğe mi kadına mı ait hemen belli oluyor... O zaman üç kolu mu var?!
Saçma fikri yüzünden kahkaha atacaktı ki Lan WangJi konuştu, “Bacaklar.”Bu hatırlatmayla Wei WuXian en sonunda anladı. Lanet işaretinin sadece bacakla sınırlı kaldığını göz ardı etmişti. Çabucak seslendi, “Pantolonlarını çıkartın! Pantolonlarını çıkartın!”Nie HuaiSang dehşete düşmüştü, “Böylesine ayıp bir şeyi HanGuang-Jun’un önünde nasıl söylersin?”Wei WuXian yanıtladı, “Nesi ayıp bunun? Hepimiz erkeğiz zaten. Cesetlerin pantolonlarını çıkartmama yardım et. Sadece erkek cesetlerin! Kadınlarla bir işimiz yok.”Konuşurken bir yandan en yakındaki cesedin kemerine uzandı. Nie HuaiSang gerçekten çok şanssızdı. Dün her şeyi anlattıktan sonra bugün de atalarının palamezarları önünde cesetlerin pantolonlarını çıkartmak zorunda kalıyordu. Şüphesiz öldükten sonra atalarının her birininona tek tek vurup, tekrar dirilse bile geçmeyecek yaralar bırakacaklarını düşünürken gözleri dolu doluydu.
Neyse ki Wei WuXian, Lan WangJi tarafından durduruldu. Nie HuaiSang tam HanGuang-Jun hitabının ona ne kadar yakıştığını söyleyecektiki konuştuğunu duydu, “Ben yaparım.”Wei WuXian, “Sen mi? Gerçekten böyle bir şeyi yapacak mısın?”Lan WangJi sanki bir şeyleri geride tutmaya çalışıyormuş gibiydi, kaşları hafifçe titredi. Tekrarladı, “Kımıldama. Ben yaparım.”Bu, Nie HuaiSang’ın bugün tecrübe ettiği en büyük şoktu.Tabi ki Lan WangJi’nin elleriyle cesetlerin pantolonlarını indirecek hali yoktu. Cesetlerin pantolonlarını bacaklarını gösterecek kadar Bichen’le kesti. Kıyafetleri çoktan paramparça olmuş cesetlerle ilgilenmesine gerek kalmıyordu. Kısa bir süre sonra konuştu, “Buldum.”Herkes anında yere baktı. Lan WangJi’nin beyaz çizmeleri arasındaki cesedin iki bacağında da beyaz açık renk dairesel birer işaret vardı. Ten rengi ipliklerin dikişleri sıkıca bacakları çevrelemişti. Dikişlerin altındaki ve üstündeki ten rengi hafifçe farklıydı. Bacaklar ve gövde farklı kişilere aitti.Bacakları birisi dikmişti!Nie HuaiSang artık konuşamıyordu bile. Wei WuXian sorguladı, “Bu salonda kullanılacak cesetleri kim seçiyor?”Nie HuaiSang boş bir ifadeyle cevap verdi, “Normalde eski sekt liderleri henüz hayattayken cesetleri seçer ve saklarlar. Abim genç yaşta öldü. Henüz yeterince cesedi olmadığından ben eksikleri tamamladım... Seçtiğim cesetlerin tüm uzuvları yerindeydi. Başka da bir şey bilmiyorum...”Ondan cesedi kimin duvara taşıdığını öğrenmek imkansızdı. Nie Sektinde cesetleri sağlayan sayısız şüpheli vardı. Gerçeği sadece tüm uzuvları, bedeni ve ruhu bir araya getirdiklerinde öğrenebilecek gibiydiler.En sonunda bacakları cesedin gövdesinden ayırabildiklerinde Wei WuXian, bir yandan Lan WangJi’yle konuşurken onları yeni bir Qiankun Kesesine koyuyordu, “Görünüşe göre sevgili dostumuz parçalara ayrılmış. Ve bu da yetmezmiş gibi parçaları her yere dağıtılmış –biri orada biri burada. Ondanbu kadar nefret edecekleri ne yapmış olabilir? Tek umudum daha küçük parçalara bölmedikleri...”
Her ne kadar Nie HuaiSang giderken yine de ‘görüşürüz’ dediyse de çıkarken, dehşet dolu ifadesinden ömrünün sonuna dek bir daha onları görmek istemediği anlaşılıyordu. İkili Xinglu Tepesinden ayrılıp hana döndü. Nispeten daha güvenli bir yere ulaştıkları için üç uzuvu incelemeye başladılar. Tahmin ettikleri gibi bacaklar, kolla aynı renkteydi. Ve onları yan yana koyduklarında güçlü bir tepki verdiler,
tekrar birleşmek istiyormuş gibi durdurulamaz bir şekilde titriyorlardı. Ama ne yaptılarsa sonuç vermedi, sonuçta ortalarında olması gereken gövde yoktu.Uzun boylu, kaslı bir bedene sahip güçlü bir efsuncuya ait olması dışında, gizemli ceset hakkında başka hiçbir şeybilmiyorlardı. Neyse ki hayalet el onlara bir kez daha gitmeleri gereken yönü gösterdi –Güneybatı.Güneybatıya ilerlerken Wei WuXian ve Lan WangJi Yueyang’a ulaştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mø Daø Zų Shī Novel (Türkçe)
Historical FictionŞeytan Tarikatı'nın kurucusu Üstad-ı Azam Wei Wuxian. Şeytani sanatlarda ustalaşması, onun kötücül güçlere hükmetmesini sağlar. Ne kadar kötücül güç emerse o kadar zihin bulanıklığı yaşar.Bu zihin bulanıklığı yüzünden kaotik olaylar yapmış milyonlar...