025.bölüm.Daha bir adım geriye gidebilmişti ki bileğini burktu, yere düşecek gibi duruyordu. Yüz ifadesi bir anda değişen Lan WangJi, çabucak gelip, Rinç Dağında geçen sefer yaptığı gibi onu bileğinden yakaladı. Wei WuXian dengesini sağladıktan sonra, Lan WangJi ayak bileğini incelemek için tek dizi üzerine çöktü. Wei WuXian çok şaşırmıştı, “H-h-hayır HanGuang-Jun! Gerek yok.”Lan WangJi hafifçe başını kaldırdı, Wei WuXian bir çift açık renk gözün delici bakışlarını hissetti, ardındangözler tekrar bacağına döndü. Paçaları kıvrılırken tek yapabildiği beklemekti.Tüm bacağı simsiyah lanet işaretiyle kaplıydı.Bir süre baktıktan sonra Lan WangJi keskin bir sesle konuştu, “...Sadece birkaç saatliğine yoktum.”Wei WuXian omuz silkti, “Birkaçsaat uzun bir zaman. Hayat işte. Hadi kalk bakalım artık.”Lan WangJi’yi yukarı çekerken, “Orta düzey bir lanet işareti işte sadece. Beni bulmadan onu öldürmemiz gerekiyor sadece. Yardımın gerekiyor HanGuang-Jun. Sen olmadan başaramam. Onu yakalayabildin mi bu arada? O muymuş sahiden? Şimdi nerde?”Lan WangJi sokağın uzak ucundaki bir dükkanın önünde olan tabelaya doğru bakıyordu. Wei WuXian konuşmaya devam etti, “Önce taş şato işini halledelim.” Bir yandan dükkana doğru yürümeye başladı. Daha önce fark etmemişti ama bacağı biraz uyuşuk gibiydi, muhtemelen Zidian yüzünden. Neyse ki Jiang Cheng Zidian’ın gücünü kontrol altında tutmuştu, yoksa çoktan alevleri tüten bir cesede dönerdi.Lan WangJi arkasında duruyordu. Birden konuştu, “Wei Ying.”Wei WuXian bir an için yürümeyi kesti, hemen ardından sanki ne dediğini tam duyamamış gibi, döndü, “Ne?”“Lanet Jin Ling’den alındı, değil mi.”Soru sormamıştı, sadece bildiğini belirtmişti.Wei WuXian hiçbir şey söylemedi. Lan WangJi tekrar konuştu, “Jiang Sekt Lideriylekarşılaştın.”Lanet işaretinin üzerinde Zidian’ın izleri de olduğu için tahmin etmesi çok zor değildi. Wei WuXian ona döndü, “İkimizde aynı dünyada yaşadığımız sürece er ya da geç karşılaşırız.”“Gitme...”Wei WuXian, “Eğer gitmezsem nasıl bu sokaktan çıkacağız? Beni sırtında falan mı taşıyacaksın yoksa?”“...” Lan WangJi sessizce ona baktı. İçine doğan his yüzünden Wei WuXian’ın yüzündeki gülümseme bir anda dondu.Eski Lan Zhan olsa, bu söylediğinden sonra şaşkınlıktan konuşamazdı bile, ya buz gibi bir suratla çekip giderdi ya da onu hepten görmezden gelirdi. Ama şimdiki Lan Zhan’ın ne tepki vereceğini söylemek zordu.O sırada Lan WangJi ona doğru yürüdü, sanki sahiden itibarını hiçe sayarak diz çöküp, öne eğilip Wei WuXian’ı sırtında taşıyacakmış gibi görünüyordu. Wei WuXian bir kez daha donakaldı, “Dur dur. Şaka yaptım sadece! Hiçbir yerim kırılmış değil, bir iki kere Zidian vurdu diye bacağım uyuşuk sadece biraz. Benim gibi yetişkin bir erkeğin birinin sırtında taşınması çok kötü görünür.”
Lan WangJi sordu,“Kötü mü görünür?”“Sence?”Bir an sessiz kaldıktan sonra Lan WangJi cevap verdi, “Ama sen de beni daha önce sırtında taşıdın.”“Öyle bir şey mi oldu? Ben neden hatırlamıyorum?”İfadesiz bir sesle Lan WangJi cevap verdi, “Böyle şeyleri hiç hatırlamıyorsun.”“Herkes bana balık hafızalı diyor. Tamam neyse, sonuç olarak beni sırtında taşımana izin vermiyorum.”Lan WangJi, “Emin misin?”Wei WuXian kararlıydı, “Eminim.”İkisi de bir süre sessiz kaldı. Derken bir anda Lan WangJi’nin bir kolu sırtına sarıldı, biran sonra Lan WangJi’nin eğilmesiyle diğeri dizlerine.Wei WuXian ondan hem daha kısa hem daha zayıftı. Bu yüzden kolayca havaya kaldırılmış, bedeni bir anda sert kollarla kucaklanmıştı. Wei WuXian olayların bu hale geleceğini aklının ucundan bile geçirmemişti. Hem geçmiş hayatında hem şimdikinde daha önce hiç böyle bir şey yaşamamıştı. Dehşete düştü, “Lan Zhan!!!”Lan WangJi yürümeye başladıhem yürüyüşü hem sesi sabitti, “Sırtımda taşınmak istemediğini söyledin.”“Böyle taşınmakta istememiştim.”Neyse ki saat gecenin bir yarısıydıve sokakta pek insan yoktu. Zaten Wei WuXian da kolay utanan birisi hiç olmamıştı. Birkaç adımdansonra rahatladı. Lan WangJi’nin kıyafetinin önünü çekermiş gibi yaparken sırıtıyordu, “Hangimiz daha cesur görmek ister misin?”Sandal ağacının soğuk kokusuyla sarılmıştı. Lan WangJi ona aldırmadı, dümdüz önüne bakarken hiç tepki vermemişti, ciddi ve erdemli ifadesini koruyordu. Wei WuXianhala onun kıyafetleriyle oynamaya devam ederken artık onun hiçbir şeyden etkilenmediğini düşünüyordu, Lan Zhan için intikam gerçekten soğuk yenen bir yemekmiş. Eskiden onu kızdırmak için yaptığım her şeyin bedelini,şimdi bütün eğlencemi benden çalarak alıyor. Büyük bir gelişme. Sadece efsunlar konusunda değil böyle konularda da daha iyi olmuş.“Lan Zhan, Rinç dağından beri kim olduğumu biliyordun değil mi?”“Evet.”“Nasıl anladın?”Lan WangJi ona baktı, “Bilmek ister misin?”“Evet.”“Kendin söyledin.”“Ben mi? Jin Ling yüzünden mi? Yoksa Wen Ning’i çağırdığım için mi? İkisi de değil dimi?”Bir şey Lan WangJi’nin gözlerinde bir dalgalanma yaratmış gibiydi. Ama hemen tekrar söndü, gözleri yine durgun bir göl gibi sakindi.
Ciddi bir tonla konuştu, “Düşün.”Wei WuXian cevap verdi, “Aklıma gelmediği için sordum zaten.”Bu kez cevabı almak için nasıl sorarsa sorsun Lan WangJi cevap vermeyi reddetti. Kollarında Wei WuXian’la bir hanın önüne gelmişti. İçtiği su boğazına kaçan bir görevli dışında, kimse gelişlerini tuhaf karşılamış görünmüyordu. Odanın kapısına geldiklerinde Wei WuXian tekrar konuştu, “Tamam. Geldik. Artık beni indirebilirsin. Kapıyı açacak üçüncü bir kolun olm...”Sözlerini bitiremeden Lan WangJi inanılmaz bir şey yaptı. Hayatında ilk defa bu kadar kaba bir şey yapıyor oluşubir ihtimal değil, gerçeklikti.Wei WuXian’ı taşırken, kapıyı tekmeleyerek açtı.Kapı açıldığı anda içeride gergince oturan kişi hemen feryat etmeye başladı, “HanGuang-Jun bilmiyorum, sahiden...”İçeri giren kişileri gördüğünde ise bir an boş boş baktıktan sonra cümlesini zar zor tamamlayabildi, “...bilmiyorum.”İçerideki ‘Bilmiyorum Lideri’ydi.O sanki hiçbir şey görmemiş gibi davranmaya çalışırken, Lan WangJi Wei WuXian’ı hasırın üzerine bıraktı. Nie HuaiSang daha fazlabakmaya dayanamayacakmışgibi yelpazesiyle yüzünü gizledi. Wei WuXian onu incelemek için yelpazenin etrafından dolaştı. Geçen yıllara rağmen sınıf arkadaşı hiç değişmemişti. Tıpkı eskisi gibi görünüyordu. Her ne kadar soylu ve çekici bir yüzle doğmuşolsa da yüz ifadesi hala insana ona istediği her şeyi yapabilecekmiş hissi veriyordu. Şık kıyafetlerine tek bir bakış atmak onları özenle seçtiğini anlamak için yeterliydi. Bir Sekt Liderinden çok, baba parası yiyen zengin ama aylak bir adama benziyordu. Eğer kraliyet nişanı taksa prense, kılıç tutsa efsuncuya benzemezdi.Lan WangJi ne söylerse söylesin reddediyordu, o da en sonunda ruhani köpeğin kopardığı kumaş parçasını masanın üzerine koydu. Nie HuaiSang’ın eli istemsizcebir parçası kopuk olankol yenine gitti, perişan bir sesle konuştu,“Sadece oradan geçiyordum. Sahiden hiçbir şey bilmiyorum.”Wei WuXian, “Sen bilmiyorsan ben anlatayım. Beni dinlerken belki bir şeyler bildiğini fark edersin.”Nie HuaiSang ağzını birkaç kez açıp kapattı, ama cevap veremedi. Wei WuXian konuşmayı sürdürdü,“Quinghe’nin Xinglu Tepesi hakkında 'İnsan-Yiyen Tepe’ diye bahsediliyor, bir de şatodan, ama kimse gerçekte kurbanlar olup olmadığını bilmediği için sadece halk arasında bir söylentiolarak kalmıştı. Ama bir söylenti bile insanların Xinglu Tepesinden uzak durması için yeterli olur. Söylentinin esas amacı bir savunma hattı oluşturmaksonuçta–ilk hattı.“İkinci savunma hattı ise Xinglu Tepesinde yürüyen cesetlerin olması. Birisi İnsan-Yiyen Şato efsanesinden korkmasa ya da yolu yanlışlıkla oraya düşse bile, yürüyen cesetleri gördükten sonra doğal olarak kaçacaktır. Halbuki oradaki yürüyen cesetlerin hem sayısı az hem de o kadar zayıflar ki neredeyse kimseye zarar veremezler.“Üçüncü savunma hattı taş şatonun önündeki labirent. İlk ikisi normal insanlar için; bu ise efsuncular için. Ama tabi sadece ortalama düzeydeki efsuncuları uzakta tutabilir. Eğer bir efsuncunun ruhani bir silahı ya da köpeği olursa ve labirentler konusunda bilgiliyse veya efsuncu HanGuang-Jun kadar güçlüyse, labirentte işe yaramayacaktır.“Üç savunma hattı da taş şatonun gizli kalması için. Şatoyu kimin inşa ettiğidebelli. Nie Sekti bölgesinde. Nie Sektinden başka kimse Qinghe’ye bu üç engeli koyamaz. Ve dahası taş şatonun yanında görüldün üstelik ardından kanıt bıraktın.
“QingheNie Sekti neden Xinglu Tepesine İnsan-Yiyen Şatoyu inşa etti? Duvardaki cesetler nereden geldi ve onlar yendi mi? Nie Sekt Lideri, eğer bize düzgün bir şekilde cevap vermezseniz korkarım sırrınız ortaya çıktıktan sonra tüm sekt ve haneler sizi sorgulamak için buraya gelecek. O zaman geldiğinde açıklamak isteseniz bile sizi dinleyen ya da size inanan kimse olmayacaktır.”Nie HuaiSang çaresizce cevap verdi, sanki pes etmişti, “...İnsan-Yiyen Şato değil. O... O sadece atalarımın mezarı!”Wei WuXian sorguladı, “Atalarının mezarı mı? Kim mezara cesetler yerine kılıçlar koyar?”Nie HuaiSang cevap verirken somurtuyordu, “HanGuang-Jun, açıklamaya başlamadan önce bana söz verir misin? Sektlerimiz uzun zamandır iyi ilişkiler içerisinde, abilerimizse birbirlerini kardeş olarak görürlerdi, bu yüzden bu andan sonra ne söylersem söyleyeyim sen... ve yanındakinin sırrı korumasını istiyorum. Eğer gelecekte başka biri sırrı açığa çıkartırsa ikinizin tanıklar olarak güzel şeyler söyleyeceğinizi umuyorum. Her zaman sözünün eriolmuşsundur. Eğer söz verirsen sana güveneceğim.”Lan WangJi, “Öyle olsun.”Wei WuXian, “İnsan-Yiyen Şato değil dedin, o zaman hiç kimseyi yemedi mi?”Nie HuaiSang dişlerini sıktı, “...Yedi.”“Vaay.”Nie HuaiSang aceleyle ekledi, “Ama sadece bir kez! Ve suç sektimizde değildi ve onlarca yıl önceolmuştu! İnsan-Yiyen Şato söylentilerideo zaman başladı. Ben...Ben sadece biraz körükledim ve söylentileri büyüttüm.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mø Daø Zų Shī Novel (Türkçe)
Historical FictionŞeytan Tarikatı'nın kurucusu Üstad-ı Azam Wei Wuxian. Şeytani sanatlarda ustalaşması, onun kötücül güçlere hükmetmesini sağlar. Ne kadar kötücül güç emerse o kadar zihin bulanıklığı yaşar.Bu zihin bulanıklığı yüzünden kaotik olaylar yapmış milyonlar...