Hile-Beşinci Kısım

55 12 13
                                    


50.Bölüm.

Onun girdiğini görünce Jin GuangYao hemen panikleyip Lan XiChen’in arkasına saklanmıştı. İkisinin arasında dururken Lan XiChen, Nie MingJue palasınıçekmeden önce konuşmaya fırsat bile bulamamıştı. Lan XiChen saldırıları kendi kılıcıyla engellerken bağırdı, “Kaç!”

Jin GuangYao kapıdan fırladı. Nie MingJue Lan XiChen’den sıyrıldı, “Yoluma çıkma!”O da dışarı fırladı. Uzun koridorları geçtikten sonra birden kendisine doğru gelen Jin GuangYao’yu gördü. Kılıcının tek hamlesiyle kanlar fışkırdı. Jin GuangYao hayatını kurtarmak için kaçıyor olmalıydı. Nasıl geri dönüp onunla karşılaşmıştı?Darbenin ardından Nie MingJue tekrar öne atılıp saplamaya başladı. İçerideki bir odaya kaçan Jin GuangYao’yu takip etti, içeri baktığında nefeslenmek için durdu. Wei WuXian kalbinin deliler gibi çarpışını hissedebiliyordu.Jin GuangYao!Odanın içerisindeki herkes Jin GuangYao’ydu.Nie MingJue çoktan qi ayrışmasını yaşamaya başlamıştı.Delirmiş bir haldeydi, sadece Jin GuangYao’yu nasıl öldüreceğini, öldüreceğini, öldüreceğini, öldüreceğini biliyordu. Önüne çıkan herkese saldırdı. Çığlıklar her yeri doldurmuştu. Birden Wei WuXian inleyen bir ses duydu, “Ağabey!”

Nie MingJue sesi duyduğu gibi titredi, bir parça sakinleşmiş gibiydi. Döndüğünde en sonunda Jin GuangYao’nun yüz hatlarıyla karşısındakinin ayrımına varabildi.Yaralanmış kolunu tutarken Nie HuaiSang bir bacağını sürükleyerek çaresizce Nie MingJue’ya yaklaşmaya çalışıyordu. Onun en sonunda durduğunu gören Nie HuaiSang’ın gözlerinden yaşlar süzülüyordu, “Ağabey! Ağabey! Benim, kılıcıindir, benim!”Ama Nie HuaiSang ona yaklaşmaya fırsat bulamadan Nie MingJue yere çöktü.Düşmeden önce bir an için Nie MingJue’nun gözleri tekrar görmeye başladı ve gerçek Jin GuangYao’yu gördü.Jin GuangYao koridorun en sonunda duruyordu. Üzerinde bir parça bile kan yoktu. Ona doğru bakarken gözlerinden yaşlar süzülüyordu.Göğsüne işlenmiş Kar Parçası şakayıkları ise sanki onun yerine güler gibiydi.

Birdenbire Wei WuXian kafasının içinde onu çok uzaklardan çağıran bir ses duydu. Ses hem derin, hem soğuktu. İlk çağrı belli belirsizdi. Sanki çok ama çok uzaklardan geliyordu, gerçek miydi hayal mi ayırt edemiyordu. İkincisi ise daha somuttu. Tanımlayamadığı sesteki endişeyi bile hissedebiliyordu neredeyse.Üçüncü çağrıyı ise açık ve net bir şekilde duydu.“Wei Ying!”Sesi duyduğu gibi Wei WuXian hemen kendini dışarı çekti!Hala ince kağıt adamdı, Nie MingJue’nun kafasını mühürlemiş miğferin içinde duruyordu. Nie MingJue’nun gözlerini kapatan demirden kabukları tutan ipe asıldı ve kan çanağına dönmüş ardına kadar açık gözleri ortaya çıkardı.
Çok vakti kalmamıştı. Hemen bedenine dönmesi gerekiyordu!Kağıtadam WuXian kollarını salladı ve bir kelebek gibi uçmaya başladı. Ancak tam perdenin altından çıkmıştı ki odanın kenarında oturmakta olan karanlık bir şekil gördü. Jin GuangYao gülümsedi. Tek kelime etmeden belindeki yumuşak kılıcıçekti. Ünlü kılıcının adı Henshengidi.

*Yumuşak kılıç: Bükülebilen bir kılıç. Genellikle beline veya koluna sararak taşır kullanan kişi. Gerçekte pek kullanılan bir şey değilmiş ama bugünlerde wuxia novellarında çok sık geçtiği için bir tür mistik kılıç haline gelmiş.

*Hensheng: Hayattan nefret etmek/tiksinmek gibi bir anlamı var.

Jin GuangYao Wen RuoHan’ın yanında gizlice çalışırken kılıcını pek çok kez beline veya koluna sararak kritik durumlarda kullanırdı. Her ne kadar Hensheng oldukça yumuşak görünse de saldırıları hiçte öyle değildi, aslında her iki ağzı da oldukça kesindi ve kağıdı değil, insanları dahi paramparça edebilirdi. Kılıç dışarı çıktığı anda Jin GuangYao onu oldukça güçlü bir ruhani enerjiyle sarmıştı ve yumuşak görünüşüne rağmen herhangi birisinin bu kılıçla parçalanması içten bile değildi. O anda kılıç gümüş pullu bir yılan gibi saldırıyordu ve bir an tereddüt etmeden kağıt adamı ısırmak için hamle ediyordu. Bir an dikkati dağılırsa Wei WuXian o zehirli dişlere yem olacaktı!Kağıt adam WuXian bir oraya bir buraya savrularak çevikliğiyle saldırılardan sıyrıldı, ama bu onun kendi bedeni değildi sonuçta. Birkaç saldırının ardından Hensheng’in ucu neredeyse onu delecekti. Eğer böyle giderse kesinlikle paramparça olacaktı!Birden göz ucuyla duvarda ahşap bir bölme işinde sessizce asılı duran kılıç gözüne ilişti. Uzun zamandan beri kimse kılıcı cilalamamıştı. Hem kılıç hem kını tozla kaplanmıştı.Ama bu kılıç onun kılıcı Suibian’dı!Kağıt adam WuXian bölmeye doğru uçarak Suibian’ın kabzasına yüklendi. Bir patırtı sesiyle kılıç emrine itaat etti ve kınından çıktı!Suibian hemen fırlayarak Hensheng’in ürpertici parıltısıyla savaşmaya başladı. Bunu görünce Jin GuangYao şok olmuş göründü. Tekrar kendine gelerek çabucak sağ elinin bileğini büktü. Bir sarmaşık gibi Hensheng kendini Suibian’ın beyaz düzgün bıçağına sardı. Anında dikkatini oradan alarak iki kılıcın dövüşmesine izin verdi. Sol eli Wei WuXian’a doğru bir tılsım fırlattı. Tılsım henüz havadayken tutuştu ve vahşi alevlerle sarıldı. Wei WuXian alevlerin yaklaşan sıcaklığını hissedebiliyordu. Üzerinde dövüşen iki kılıcın göz alan ışıltılarından faydalanarak hemen kollarını salladı ve odadan kaçtı!Zaman neredeyse dolmuştu. Wei WuXian’ın artık gizlenerek gidecek zamanı yoktu, dümdüz bir şekilde odalarına kadar uçtu. Şansına Lan WangJi kapıyı açmıştı. Böylece hemen kendini Lan WangJi’nin yüzüne atabildi.Kağıt adam WuXian Lan WangJi’nin yüzünün alt yarısına yapışmıştı. Titrer gibi görünüyordu. Lan WangJi’nin gözleri iki geniş kolla kapanmıştı. Onu dikkatle almadan önce birsüre için titremesine izin verdi.Bir an sonra ruhu başarıyla geri dönmüştü, Wei WuXian hemen derin bir nefes aldı. Başını kaldırıp gözlerini açtı ve hemen ayağa fırladı. Ancak bedeninin bu ani harekete nasıl tepki vereceği hiç aklına gelmemişti ve birdenbaşı döndü, düşmeye başladı. Onu gören Lan WangJi hemen yakaladı. Wei WuXian başını bir kez daha kaldırdı ve kafası Lan WangJi’nin çenesine sertçe çarptı. Bir pat sesiyle her ikisi de acıyla homurdandı. Wei WuXian bir eliyle başını ovarken diğer eliyle Lan WangJi’nin çenesini kontrol ediyordu, “Aah! Özür dilerim. Lan Zhan iyi misin?”Çenesi birkaç kez hafifçe okşanan Lan WangJi başını iki yana sallamadan önce yumuşak bir hareketle Wei WuXian’ın elini tutarak uzaklaştırdı. Wei WuXian onu çekti, “Gidelim!”
Lan WangJi de çok fazla şey sormadı. Gitmek için hemen ayağa kalkarken tek bir soru sordu, “Nereye?”“Rayihalı Saraya! Oradaki bronz ayna gizli bir odaya geçit sağlıyor. Karısı onun bir sırrını öğrendi, hemen onu içeri sürükledi ve hala oradalar! Ve ChiFeng-Zun’un kafası da orada!”Jin GuangYao Nie MingJue’nun kafasındaki mührü çoktan güçlendirmiş ve onu başka bir yere taşımış olmalıydı. Ancak kafayı taşımayı başardıysa da karısı Qin Su’yu taşıyacak vakti olmamıştı! Sonuçta JinlinKulesinin hanımıydı o. Kısabir süre önce şölene katılmıştı. Böylesine saygıdeğer birisi bir anda ortadan kaybolursa insanlar tabi ki konuşmaya başlardı. Bu durumu fırsat bilerek içeri giripJin GuangYao yalan söylemeye ya da Qin Su’yu susturmaya fırsat bulamadan oraya varabilirlerdi!İkisi muazzam bir güçle saldırarak onları durdurmaya çalışan herkesi bir kenara fırlattılar. Jin GuangYao’nun Rayihalı Saray’daki eğitimli askerleri çoktan alarm vermişti. Onları gördükleri anda bağırarak efendilerini uyarmışlardı, eğer onlar engel olamasa bile efendileri gelenleri bilecekti. Ancak böyle bir durumda insan kendi kendisine ayak bağı olabiliyordu. Jin GuangYao’nun efsuncuları bağırdıkça kendisi daha dezavantajlı bir duruma düşüyordu. Bugün etrafta pek çok sektten bir sürü efsuncu vardı. Bağırışları tek duyan Jin GuangYao değildi, sesler etraftaki herkese ulaşıyordu!İlk koşan kişi Jin Ling’di. Kılıcını çoktan çekmişti ve seslendi, “Burada ne işiniz var?”O konuşurken Lan WangJi çoktan üç basamağı atlamış ve Bichen’i çekmişti. Jin Ling tetikte görünüyordu, “Burası amcamın yatak odası. Yanlış yere mi geldiniz? Hayır, içeri zorla girmeye çalışanlar sizsiniz değil mi? Ne istiyorsunuz?”JinlinKulesindeki efsuncuların büyük bir kısmı da birer birer onlara yaklaşıyordu. Hepsi oldukça şaşkındı.“Ne oldu?”“Neden bu kadar bağırıyorsunuz?”“Burası Rayihalı Sarayı. Burada bulunmamız sizce de uygunsuz değil mi...”“Alarm verildiğini duydum...”Efsuncularhem paniklemiş hem şaşkın haldeydi. Saraydan hiç ses gelmiyordu. Wei WuXian tekrar tekrar kapıya vurdu, “Jin Sekt Lideri? Baş Efsuncu Jin?”Jin Ling homurdandı, “Ne istiyorsun yine? Herkes senin yüzünden burada! Burası amcamın yatak odası, yatak odası, anladın mı?! Sana demedim mi ben...”Lan XiChen onlara doğru yürüdü ve Lan WangJi’yle bakıştı. Gözleri buluştuğu anda Lan XiChen’in biraz önce tereddütlü olan ifadesi katılaştı, sanki inanamıyormuş gibiydi. Görünüşe göre anlamıştı.Nie MingJue’nun kafası Rayihalı Saraydaydı.Birden gülümseyen bir ses yankılandı, “Sorun ne? Gündüz olan şölen yeterli gelmedi de akşam da benim evimde bir ziyafet mi istiyorsunuz?”Jin GuangYao kalabalığın arasından sakince sıyrıldı. Wei WuXian, “LianFang-Zun, ne güzel bir zamanlama. Eğer biraz daha geç kalsaydın Rayihalı Sarayın içerisindeki gizli odayı göremeyecektik.”Jin GuangYao duraksadı, “Gizli oda mı?”
Herkes şaşkındı, neler olduğu hakkında bir fikirleri yoktu. Jin GuangYao ise onlardan biriymiş gibiydi, “Ve? Gizli odalar nadir şeyler mi? Neredeyse her sektin gizli bir hazine odası yok mudur?”Lan WangJi konuşmak üzereyken Lan XiChen araya girdi, “A-Yao, hazine odana bakmamız mümkün mü acaba?”Jin GuangYao isteğini hem tuhaf hem zor bulmuş gibiydi, “Kardeşim adı üzerinde hazine odası, içerisindeki şeylerin gözden ırak kalması en iyisi. Ve benden birdenbire orayı açmamı istiyorsun. Pekala...”Bu kadar kısa zaman içerisinde Jin GuangYao’nun Qin Su’yu kimseye belli etmeden başka bir yere taşıması imkansızdı. Yer-değiştirmetılsımı ise sadece kullanan kişiyi başka bir yere taşırdı. Qin Su’nun şu anki hali düşünüldüğünde ise tılsımı kullanacak kadar gücünün olması imkansızdı ve tabi ki asla gönüllü olarakta tılsımı kullanmazdı. Bu yüzden de şu anda Qin Su odada olmalıydı.Ölüya da diri –her şekilde ortaya çıkması Jin GuangYao için bir darbe olacaktı.Jin GuangYao son bir kez daha çırpındı. Hala çok sakindi, ortaya bahaneler atıp duruyordu. Ne yazık ki o reddettikçe Lan XiChen’in ses tonu daha kesin oluyordu, “Aç.”Jin GuangYao en sonunda ona baktı. Birdenbire sırıttı, “Kardeşim bu kadar ısrar ettiği için herkesin önünde açmam gerekiyor sanırım, değil mi?”Elinin bir hareketiyle açılan kapının önüne geldi. Kalabalığın arasından soğuk bir ses belirtti, “İnsanlar GusuLan Sekti etiğe en çok önem veren sekttir der. Bunu görünce hepsi laftaymış derim ben. Bir sekt liderinin yatak odasına zorla girmek uygun bir davranış değil.”Gündüz salondayken Wei WuXian Jin Sektinin efsuncularının özellikle bir kişiden saygıyla bahsettiğini duymuştu, ona ‘Su Sekt Lideri’ diyorlardı. Bu sekt lideri yükselişe geçmiş olan MolingSu Sektindendi –Su She.

Mø Daø Zų Shī Novel (Türkçe)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin