Dikkatsizlik -Birinci Kısım

42 10 18
                                    

72.bölüm

Jinlin Kulesi.Lan XiChen ve Lan WangJi sonsuz sayıdaki kar parçası şakayıklarının arasındanyanyana geçti.Elini uzanLan XiChen tam açmış, kar rengiçiçeklerden bir tanesine elini sürttü.Hareketi o kadar nazikti ki çiçeğin üzerindeki çiy tanesi bile düşmemişti. Söze girdi, “WangJi aklında bir şey mi var? Neden bu kadar gerginsin?”

Tabi ki diğer insanların gözünde ‘gerginlik’ Lan WangJi normal ifadelerinden hiçte farklı görünmüyordu.Lan WangJi başını eğdi, uzunca bir süre geçtikten sonra kısık bir sesle konuştu, “Kardeşim, Bulut Kovuğu’na geri götürmek istediğim birisi var.”Lan XiChen şaşırmıştı, “Bulut Kovuğu’na mı?”

Lan WangJi başını salladı, ifadesi dalgındı. Tekrar duraksadıktan sonradevam etti, “Onu geri götürmek... ve saklamak istiyorum.”Lan XiChen’in gözleri anında ardına dek açıldı.Annelerinin ölümünden beri, küçük kardeşi gittikçe daha içe dönük birisi olmaya başlamıştı. Gece avına çıktığı zamanlar dışında kendisini bütün gün odasına kapatır, kitap okur, meditasyon yapar, yazı yazar, guqin çalar ve kendini geliştirirdi. Abisi dışında kimseyle neredeyse konuşmazdı. Ancak ilk kez böyle kelimeler ağzından dökülüyordu.Lan XiChen, “Saklamak mı istiyorsun?”Lan WangJi hafifçe kaşlarınıçattı. Tekrar başladı, “Ama o gelmek istemiyor.”Birden önlerinde bir karmaşa koptu. Birisi tükürerek, “Bu yolda senin gibi biri yürüyebilir mi sanıyorsun? Senin burada dolaşmana kim izin verdi!”Genç bir ses cevap verdi, “Özür dilerim. Ben...”Bunu duyuncaLan XiChen ve Lan WangJi aynı anda döndüler. Kabartmaları duvarların önünde iki erkek duruyordu. Azarlamakta olan kişi Jin ZiXun’du, yanında birkaç hizmetçi ve efsuncu da bulunuyordu. Azarlanan kişiyse beyaz cübbeli genç bir adamdı. Adam Lan WangJi ve LanXiChen’i gördüğü gibi yüzü bembeyaz olmuştu. Sözlerine bile devam edememişti. Jin ZiXun ters bir şekilde bakmayı sürdürürken, Jin GuangYao kurtarmak için tam zamanında yetişmişti.Beyaz cübbeli adama yaklaştı, “Jinlin kulesinin yolları dolambaçlıdır. GençEfendi Su, kaybolmanız sizin suçunuz değil. Benimle gelin.”Onun gelişini görünce Jin ZiXun dudak bükmüş ve uzaklaşmıştı. Beyaz cübbeli adamsa hala tereddüt ediyordu, “Beni tanıyor musunuz?”Jin GuangYao gülümsedi, “Tabi ki. Nasıl tanımam? Daha önce karşılaşmamış mıydık? Genç Efendi Su, Su MinShan, oldukça iyi bir dövüşçüsünüz. Anka Dağındaki avdan beri sizin kadar genç bir yeteneğin sektimizde olmayışına üzülüyordum. Gerçi en sonunda, buraya geldiniz. Haberi alınca çok mutlu olmuştum. Bu taraftan, buyurun.”

Su She gibi pek çok efsuncu kendi sektlerini LanlingJin Sektine katılmak için satmıştı. Onu pek kimsenin tanıyacağını düşünmemişti, Jin GuangYao’nun ise onu böylesine net bir şekilde hatırlamasını hayal dahi edemezdi, onu övmüştü üstelik ve sadece tek bir kez karşılaşmışlardı. Bir anda Su She rahatlamış görünüyordu. Lan kardeşlere bakmak için bir an durduktan sonra Jin GuangYao’nun peşinden uzaklaştı, onunla dalga geçeceklerinden ya da onu işaret edeceklerinden korkar gibiydi.İhtişam Salonunda, Lan XiChen ve Lan WangJi karşılıklı oturdular. Önceki konuşmalarına burada devam etmeleri uygun olmazdı. Lan WangJi buz ve ayazdan her zamanki haline geri döndü. GusuLan Sektinde içkinin yasak olması oldukça iyi bilinirdi.Jin GuangYao’nun düzenlemeleriyle, o ikisinin masasında içki bardakları bulunmuyordu. Sadece çay bardakları ve birkaç taze, hoş yiyecek vardı. Kimse de yanlarını gelip onları kadeh kaldırmaya davette etmemişti, bu yüzden oldukça rahatlardı.Ne yazık ki, tam sükûnet üzerlerine yerleşirken, üzerinde kar parçası şakayıkları işlenmiş bir adam elinde birer kadehle yanlarına yaklaştı, “Lan Sekt Lideri, HanGuang-Jun ikiniz içinde birer kadeh!”Jin ZiXun gelmişti, geçtiği her masadaki insanlarla kadeh kaldırıyordu. Jin GuangYao, ikisinin de içkiden hoşlanmadığını biliyordu, bu yüzden aceleyle yanlarına gelerek, “ZiXun, ZeWu-Jun ve HanGuang-Jun Bulut Kovuğu’nda büyüdüler. Taş duvarlarına kazınmış üç binden fazla kuralları var. İçmeleri için ısrar etmek yerine, neden...”Jin ZiXun, Jin GuangYao’dan tiksinirdi.Onun aşağılık bir geçmişi olduğunu düşünür ve kendi hanesine mensup olmasından büyük bir utanç duyardı. Lafını kesti, “Jin Sekti ve Lan Sekti her zaman birbirlerini aile gibi görmüştür. Biz aynıyız. Benim iki Lan kardeşim, eğer bunu içmezseniz bana saygısızlık edersiniz!”Kenardan birkaç izleyici alkışladı, “Ne cüretkar hareket!”“Saygın bir efsuncuya da bu yakışır!”Jin GuangYao gülümsemeyi sürdürdü, ancak bir taraftan alnını ovalamak istiyordu. Lan XiChen ayağa kalktı, teklifi nazik bir şekilde reddetmekistiyordu. Jin ZiXun ısrar etmeye devam etti, Lan XiChen’e dönerek, “Bir şey söyleme. Lan Sekt Lideri, sektlerimiz yabancı değil. Bana yabancıymışım gibi davranma! Bana sadece tek bir şey söyle –içiyor musun içmiyor musun?”Jin GuangYao’nun yüzündeki gülümseme donmaya başlamıştı. Lan XiChen’e bakan gözleri özürlerle doluydu. Nazik bir şekilde konuşmayı denedi, “Buradan sonra kılıçlarıyla yolculuğa çıkmak zorundalar. İçki içmek muhtemelen etki...”Jin ZiXun bunu hiç düşünmüyordu, “Birkaç bardaktan sarhoş olacak değiller ya? Ben sekiz koca bardak içsem bile hala uçarak buradan Bulut Kovuğu’na gidebilirim!”Etraftan tezahürat yapan sesler duyuldu. Lan WangJi hala kımıldamadan durmuş, Jin ZiXun tarafından zorla gözüne sokulaniçki bardağına soğuk bir şekilde bakıyordu. Tam konuşmak üzereymiş gibi göründüğünde birden birisi uzanıp önündeki bardağı aldı.Lan WangJi şaşırarak dondu, çatılmış kaşları bir anda havaya kalkmıştı. Başını kaldırdı.İlk gördüğü şey siyah kıyafetlerdi. Belinde,kan rengi püskülünün bir ucu sarkan bir flüt vardı. Ellerini arkasına bağlamış, gevşek bir şekilde yanlarında duruyordu. Başını kaldırarak tek dikişte bardağı bitirdi ve boş dibini Jin ZiXun’a göstererek, “Ben onun yerine içtim. Artık tatmin oldun mu?”Hem gözleri hem sözleri kahkahalarla doluydu. Yakışıklı yüzü ince bedeniyle vurgulanıyordu.Lan XiChen, “Genç Efendi Wei.”

Mø Daø Zų Shī Novel (Türkçe)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin