Duyarlılık -Altıncı Kısım

46 14 24
                                    


68.bölüm.

Wei WuXian eşekten inip dağın eteklerine ilerledi.

Duvarın kalıntılarına ayak bastıktan sonra patikada ilerlemeye başladı. Kısa bir süre sonra başsız bir yaratığın taştan heykeliyle karşılaştı. Heykel binlerce ton ağırlığındaydı, yıllarca dağ patikasını korumuştu.

Üzerine sarmaşıklar tırmanmış, çukur yerlerini yosunlar tutmuştu. Yaratığın baltayla koparılan kafası bir yerlere uçmuştu. Sanki gücüne mani olmak istercesine bedenideküçük parçalara ayrılmıştı. Kesikler henüz yeniydi, içlerinde beyazlıklar vardı. Benzer şekilde ilerledikçe bir sonraki heykelinde baştan aşağıya ikiye bölündüğünü gördüler.Wei WuXian bir bakıştabu taştan heykellerin o öldükten sonra bölgenin önemli yerlerine sektler tarafından yerleştirildiğini anlamıştı.Taş heykellerin kötü ruhları defetme gücü vardı. Çok fazla işçilik ve oldukça büyük bir maliyetle üretilmişlerdi. Şimdiyse muhtemelen her biri yok edilmişti. Büyük bir israftı sahiden.*Giriş bölümdeki ‘Birçok hane 120 taş yaratığı LuanZang Tepesine koyup’kısmını şimdi anladım!!!Wei WuXian ve Lan WangJi yan yana birkaç adım daha attı.Öylesine arkalarına baktıklarındaysa Wen Ning’in çoktan geldiğini gördüler.Taş yaratığın önünde durmuş, başı öne eğik bir halde hareketsiz duruyordu, Wei WuXian sordu, “Wen Ning? Neye bakıyorsun?”Wen Ning taş yaratığın kaidesini işaret etti.Taş yaratık kısa, kalın bir ağaç gövdesinin üzerine inşa edilmişti. Gövdenin üzerinde üç küçük, daha kısa gövde vardı. Sanki yangında yanmış gibi görünüyorlardı. Simsiyahlardı.Wen Ning iki diziyle birden yere çöktü. Parmakları yeri derince kazarkenellerinde biriken topraklarla yumruklarını sıkmıştı, “...Abla.”

Wei WuXian’ın söyleyecek sözleri yoktu. Yanına yaklaştı ve omzuna dokundu.Tüm hayatı boyunca Wei WuXian’ın dayanamadığı iki zaman aralığı olmuştu. Her ikisi de burada yaşanmıştı. Buraya bir daha gelmeyi hiç istememişti.Ve ona kıyasla, Mezar TepeWen Ning’in çok daha affedilmez bir yerdi.Soğuk birrüzgar esti. Ağaçlar denizi hışırdarken on binlerce kısık ses fısıldadı. Wei WuXian dikkatle dinledi. Bir dizi üzerinde yere çökerken toprağa ve içindekilere seslendi. Birden önünde bir tümsek oluştu.Sanki siyah toprakta bir çiçek büyürmüşçesine, kemik bir kol toprağı deldi.Kemikler havada zayıfbir şekilde duruyordu. Wei WuXian uzandı ve kolu tuttu, daha da eğildi. Uzun saçları omuzlarından sarkmış yüzünü örtüyordu.Dudaklarını kemiklere bastırırken bir şeyler fısıldadı. Ardından sessizleşti, sanki dinler gibiydi. Bir süre sonra hafifçe onaylayarak başını salladı. El tekrar bir tohum haline gelerek toprağın derinliklerine geri çekildi.Wei WuXian ayağa kalktı, üzerindeki toprağı süpürürken, “Geçtiğimiz günlerde yüz kadar kişiyi buraya getirmişler. Hepsi hala tepede ve hayatta. Onları getirenler iseçoktan dağdan gitmiş. Ne istediklerini bilmiyorum. Her neyse, dikkatli olmamız gerek.”Üçlü tırmanmaya devam ederken yolun kenarındaki birkaç yıkık kulübenin yanından geçtiler.

Kulübeler farklı boyutlardaydı. Yapıları basitti, neredeyse yavanlardı. Tek bir bakış, aceleyle inşa edildiklerini anlamak için yeterliydi. Bazıları geride sadece belli belirsiz şekiller kalacak kadar yanmışken bazılarıysa tümüyle bir tarafa devrilmişti. En iyi durumda olanları bile yarı yarıya yok olmuştu. On yıldan uzun bir süredir yağmurlarla ve rüzgarla tek başlarına yüzleşiyorlardı, onlarla ilgilenen kimse yoktu, paramparça kıyafetleriyle yok olmanın eşiğindeki hayaletler gibi dağdaki patikadan gelenleri sessizce izliyorlardı.Dağa tırmanmaya başladıklarından beri Wen Ning’in adımları ağırlaşmaya başlamıştı. Şimdiyse, evlerden birinin önünde durmuş, yine, yürüyemeyecek durumdaydı.Bu ev kendi elleriyle inşa ettiklerinden biriydi. O gitmeden önce ev, her ne kadar virane bir halde olsa da insanların sığınmak için kullandığı bir yerdi, dahası sığınan o insanlar tanıdığı kişilerdi, değer verdiğikişiler.‘Yerler kalır insanlar gider’, yerler kalmıştı, insanlarsa yoktu. Önlerindeki yol onlara sadece özledikleri insanları hatırlatıyordu, başka hiçbir şey değil...Wei WuXian, “Bakma artık.”Wen Ning, “...En başından beriböyle olacağını biliyordum. Sadece geride kalan bir şey var mıdiye bakmak istiyorum...”

Mø Daø Zų Shī Novel (Türkçe)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin