051.Bölüm.Yunmeng’de çok sayıda nehir bulunurdu. YunmengJiang Sektinin Nilüfer Rıhtımı, buradaki en büyük sektin malikanesiydi, o da nehirlerin etrafına kurulmuştu.Nilüfer Rıhtımın sonundan,biraz kürek çektikten sonra yaklaşık yüz altmış kilometre uzunluğundaki büyük Nilüfer Gölü görülebilirdi.
Geniş, yeşil yapraklar ve yumuşak, pembe çiçekler omuz omuza dizilmişlerdi. Hafif bir meltem eserken çiçekler ve yapraklar sanki başlarını sallarmışçasına sallanırdı. Saflık ve zarafetin yanı sıra insan onlara bakarken hafif bir tembellik hissini de duyardı.
Nilüfer Rıhtım diğer sektlerin malikaneleri gibi uhrevi bir yer değildi, sıradan halkla arasında mesafe koyup kapılarını kapatmazdı. Nilüfer Rıhtımın hemen önündeki doklar neredeyse her zaman tohumlar, su kestaneleri ve her türden yiyecek satan tüccarlarla dolup taşardı. Başka hanelerin burnu akan küçük çocukları da içeri sızabilir ve kılıçlarıyla idman yapan efsuncuları izleyebilirlerdi. Yakalansalar bile azarlanmazlardı üstelik.
Bazen Jiang Sektinin gençleriyleoyun bile oynarlardı.Wei WuXian gençken sık sık Nilüfer Gölünün kıyısında uçurma vurma oynardı. [63. Bölüm, Duyarlılık –Birinci Kısım’a kadar geçmişte olanlar anlatılacak]Jiang Cheng gözlerini uçurtmasına dikmişti, arada birWei WuXian’ınkini kontrol ediyordu. Wei WuXian’ın uçurtması şimdiden çok yüksekteydi, ama hala yayını çıkartmaya niyeti yok gibigörünüyordu. Sağ eli alnında,yukarı bakarken sanki uçurtması hala yeterince yüksekte değilmiş gibisırıtıyordu.Uçurtmasının neredeyse alandan çıkmak üzere olduğunu gören Jiang Cheng dişlerini sıktı, şu anda vurursa düşüreceğinden emindi. Okunu yerleştirdi ve yayını gerdi. Beyaz tüylü ok fırladı. Tek gözlü bir canavar resmedilmiş uçurtma tam gözün ortasından vuruldu ve yere düştü. Jiang Cheng’in kaşları kalktı, “Vurdum!”
Hemen ardından sordu, “Seninki çok uzağa gitmiş. Vurabileceğinden emin misin?”
Wei WuXian, “İddiaya girmek ister misin?”
En sonunda okunu çıkardı ve nişan aldı. Yay sonuna dek gerilmişti, tek bir hareketle serbest bıraktı.Ve vurmuştu!Jiang Cheng’in kaşları yine kırıştı. Burnundan bir hıh sesi çıktı. Tüm gençleryaylarını kaldırarak uçurtmalarını almak için hareketlendi, böylece mesafeyi ölçüp en iyi kim göreceklerdi. En yakındaki uçurtma en kötüsü sayılırdı. Her seferinde sonuncu aynı kişi olurdu. Her zamanki gibi yine ona güldüler.
Ama oldukça utanmaz birisi olduğu için dalga geçmelerinden etkilenmemişti bile. Wei WuXian’ın uçurtması en uzaktakiydi. Ona en yakın olan, ikinci, Jiang Cheng’in uçurtmasıydı. Hem Wei WuXian hem Jiang Cheng gidip uçurtmalarını almaya üşeniyorlardı.
Gençler suyun üzerine inşa edilmiş dolambaçlı salona koşturdular. Onlar etrafta koşturur oynarken iki genç, zarif kadın önlerinde belirdi.Her ikisi de silahlı hizmetçilerdi, bellerindenkısa birer kılıç sarkıyordu. Uzun olanın elinde bir uçurtma ve yay vardı, önlerini kesti.
Soğuk bir şekilde sordu, “Bunlar kimin?”
Gençlerinhepsi iki kadını gördüklerinde içlerinden şanssızlıklarına sövmüşlerdi. Wei WuXian elini çenesine götürerek ileri çıktı, “Benim.”
Diğer hizmetçi homurdandı, “Pekte dürüst.”
İkisi kenara çekildiklerinde arkalarındaki onlar gibi kılıç taşımakta olan mor giysili kadın göründü.Kadının yumuşak bir teni vardı, her ne kadar yüz hatları sertlik taşısa da güzeldi. Dudaklarının kenarları somurtmakla gülümsemek arasındaydı –her zaman küçümseyici görünürdü, tıpkı Jiang Cheng gibi. Dökümlü mor cübbesi ince beline sarılmıştı. Hem yüzü hem kılıcının kabzasında dinlenmekte olan sağ eli,yeşim taşı kadar soğuktu. Sağ elinin işaret parmağında ametistlerle süslenmiş bir yüzük vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mø Daø Zų Shī Novel (Türkçe)
Historische RomaneŞeytan Tarikatı'nın kurucusu Üstad-ı Azam Wei Wuxian. Şeytani sanatlarda ustalaşması, onun kötücül güçlere hükmetmesini sağlar. Ne kadar kötücül güç emerse o kadar zihin bulanıklığı yaşar.Bu zihin bulanıklığı yüzünden kaotik olaylar yapmış milyonlar...