/+18/Tütsü Kabı-ikinci kısım

316 20 52
                                    

119.bölüm



~🐇~

Sabah Wei WuXian nasılsa Lan WangJi'den erken uyanmıştı. Bacakları bütün gün boyunca titremişti.Tapir tütsü kabı sönmüş ve uzun bir süre boyunca dikkatle incelenmişti. Wei WuXian parçalarına ayırmış, tekrar birleştirmiş ama yine de işin gizemini çözememişti.

*Tapir:Aradasırada belgesellerde gördüğümüz ama adını bilmediğimiz bir hayvanmış, vallahi Türkçesi de buymuş. Şaşkınım. Googlelayın. Bu tapirler genelde mitolojilerde rüyalarla ilişkilendirilirmiş. Bknz: Pokemon'dakiHypnoMasada*

otururken Wei WuXian kafa yordu. "Eğer tütsüyle ilgili bir şey yoksa, işlevi sağlayan tütsü kabı olmalı. Harika bir şey. Empati bile bununla boy ölçüşemez. Köşk Kütüphanesinde tütsü kabına ait kayıt var mı?"

Lan WangJi başını iki yana salladı.Başını iki yana sallayan oysa, kesinlikle bir kayıt yok demekti.

Wei WuXian. "Eh neyse. Tesiri artık geçti. Başka insanlar kazara etkisine maruz kalmasın diye bundan sonra onu düzgün bir şekilde saklamalıyız. Eğer ruhani araçlar konusunda uzman birisinin yolu buraya düşerse, gösterip sorabiliriz."

Her ikisi de tütsü kabının etkisinin geçtiğini düşünüyorlardı, ancak yaşananlar tahminlerinin çok ötesindeydi.Geceleyin, bir süre çarşafların arasında oyalandıktan sonra, Wei WuXian ve Lan WangJi yan yana uyuyakalmış, Jingshi'de yatıyorlardı.

Kısa bir süre sonra Wei WuXian tekrar gözlerini açtığında aniden Köşk Kütüphanesinin dışarısındaki manolya ağacının altında uzanmakta olduğunu fark etti. Çiçekli dalların arasından geçen güneş ışıkları yüzüne yansıyordu. Wei WuXian gözlerini kıstı ve elleriyle yüzünü kapattı. Yavaşça ayağa kalktı.Bu kez, Lan WangJi yanında değildi.

Wei WuXian sağ elini ağzının yanına götürerek bağırdı."Lan Zhan"

Cevap yoktu. Wei WuXian meraklandı, görünüşe göre tütsü kabının etkisi henüz geçmemişti, Ama Lan Zhan nerede? Yoksa tütsü kabının arta kalan gücünden sadece ben mi etkilendim?Manolya ağacının önünde beyaz çakıl taşlarından küçük bir yol vardı. Bir grup GusuLan Sekti genci beyaz kıyafetleri ve alın şeritleriyle, ellerinde birkaç kitapla yoldan geçiyorlardı, sabah dersine katılmayagidermiş gibiydiler.

Hiçbiri Wei WuXian'a bakmadı, onu göremiyorlardı. Wei WuXian Köşk Kütüphanesine gitti ve gizlice içeriye baktı. Lan WangJi içeride değildi, ne büyük olanı ne de küçük olanı. Bu yüzden tekrar aşağıya indi ve Bulut Kovuğunda amaçsızca dolaşmaya başladı.

Kısa bir süre sonra iki gencin konuşması belli belirsiz kulağına çalındı. Yaklaştı, yaklaştıkça seslerin oldukça tanıdık geldiğini fark etti.

"...Daha önce kimse Bulut Kovuğunun içinde böyle bir şey tutmadı. Hiç duyulmadık bir şey bu."Bir anlık sessizlikten sonra diğer genç cevapladı, sesi karamsar geliyordu. "Biliyorum. Ama... çoktan söz verdim. Sözümden dönemem."

Wei WuXian bu konuşmanın tamamını yakalamıştı. Gizlice bir bakış attı. Tahmin ettiği gibi yemyeşil çimenlerin üzerinde konuşanlar Lan XiChen ve Lan WangJi'ydi

Yumuşak rüzgarlarla hareketlenen bir bahar günüydü. Genç kardeşler saf yeşim parçaları gibi görünüyor, birbirlerine çok benziyorlardı. Her ikisinin de kar beyazı, geniş kollu cübbeleri ve alın şeritleri rüzgarda çırpınıyordu,neredeyse bir tablo gibiydiler. Bu zamanki Lan WangJi on altı yaşlarında görünüyordu. Hafifçe kaşlarını çatmış, endişeli gibiydi. Kollarında pembe burnuyla durmadan koklayan beyaz bir tavşan vardı, ayaklarının yanında ise bir başkası, uzun kulaklarını dikmiş, yukarı tırmanmak istermiş gibi çizmelerine tutunmuştu.

Mø Daø Zų Shī Novel (Türkçe)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin