Gizlemek-dördüncü kısım

109 22 55
                                    


110.bölüm

-18

~🐇

Wei WuXian, “Tabutlar cesetleri saklamak için kullanılır tabi ki. Tahminimce burada gömülü olan ceset Jin GuangYao’nun annesi, Meng Shi’ye aitti. Bu gece buraya muhtemelen annesinin cesedini almak ve onunla birlikte DongYing’e seyahat etmek için gelmişti.”

Lan XiChen hiçbir şey söylemedi. Nie HuaiSang, “Ah. Evet sahi. Mantıklı.”


Wei WuXian sordu, “Jin GuangYao’nun annesinin cesedini kazıp çıkarttıktan sonra bu kişi ne yapmıştır dersin?”


Nie HuaiSang, “Wei-xiong neden sürekli bana soruyorsun? Ne kadar sorarsan sor ben hiçbir şey bilmiyorum.”

Duraksadı, ardından devam etti, “Ama…”

Nie HuaiSang yavaşça fırtınada yıkanmış olan saçlarını karıştırdı, “Bence eğer bu kişi Jin GuangYao’dan sahiden nefret ediyorsa, muhtemelen onun kendi hayatından bile daha değerli gördüğü bu şeye karşı merhametli davranmamıştır.”

Wei WuXian, “Tıpkı ChiFeng-Zun’a olduğu gibi, cesedini parçalara ayırıp, ardından tüm parçaları farklı yerlere bırakmak gibi mi?”

Nie HuaiSang sıçradı, geriye doğru tökezledi, “B-b-b-bu… Bu biraz fazla olmaz mı…”

Wei WuXian gözlerini üzerinden çekmeden önce bir süre onu inceledi. Tahmin tahmindi sonuçta. Elinde hiç kanıt yoktu.

Muhtemelen şu anda Nie HuaiSang’ın yüzündeki kafa karışıklığı ve acizlik sadece bir maskeydi. Başkalarını piyon olarak kullandığını ve insan hayatına bir hiçmişçesine davrandığını kabul etmek istemiyordu. Muhtemelen plan tamamen ona ait değildi. Gerçek kişiliğini daha fazla şey yapmak, daha yüksek hedeflere ulaşmak için saklamıştı. Tabi belki de aslında bu kadar karmaşık değildi. Mektubu gönderen bir başkasıydı, kedileri öldüren de ve tabi Nie MingJue’nun bedenini ve başını bir araya getirip diken de. Belki de Nie HuaiSang sahiden, tamamen işe yaramazın tekiydi.

Belki de hareketi Nie HuaiSang tarafından görüldükten sonra Jin GuangYao’nun son söz sözleri yalandı, böylece Lan XiChen’in dikkati dağılacak ve Jin GuangYao’da onu ortak ölümlerine sürükleyebilecekti. Sonuçta Jin GuangYao geçmişte yaptıkları göz önüne alınınca korkunç bir yalancıydı. Ne zaman ya da ne konuda yalan söylediğine asla şaşmamak gerekirdi.

Son anda neden fikrini değiştirdiğine ve Lan XiChen’i ittirdiğine gelirse, onun aklından tam olarak ne geçtiğini kim bilebilirdi ki?

Lan XiChen’in alnını yasladığı elindeki damarlar aniden belirginleşti. Sesi boğuk geliyordu, “…Ne yapmak istiyordu? Bir zamanlar onu tanıdığımı düşünüyordum sonra ise hiç tanımadığımı fark ettim. Bu geceden önce onu bir kez daha tanıdığımı düşünmüştüm, şimdi ise yine tanımıyorum.”

Kimsenin ona verecek bir cevabı yoktu.

Lan XiChen hüsranla tekrar etti, “Ne yapmak istiyordu?”

Jin GuangYao’ya en yakın olan kişi bilmezken, diğerlerinin bu soruya cevap verebilmesi imkansızdı.

Uzun bir sessizliğin ardından Wei WuXian konuştu, “Burada daha fazla boşu boşuna oyalanmayalım. Birkaç kişi yardım çağırmaya gitsin. Birkaç kişi de burada kalsın ve etrafı kontrol etsin. Tabut ve guqin telleri ChiFeng-Zun’u uzun süre mühürleyemez.”

Mø Daø Zų Shī Novel (Türkçe)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin