Bir bölümle daha geldim sevgili okuyucularım :) Facebook sayfamıza bekliyorum demiş miydim :) Profilimden linkine ulaşabilirsiniz. Sevgiyle kalın...
Bu bölüm öncelikle beni oylarıyla yalnız bırakmayan orginalreader adlı okuruma ve ardından tabi ki bütün okurlarıma.
16.BÖLÜM Kader
MART-İZMİR
Sabahın erken saatlerinde yola çıkmanın verdiği yorgunlukla kapalı olan gözlerini çantasında çalan telefonun sesiyle araladı Erva, usulca. Önce algılayamadığı telefon sesini, direksiyon başındaki kocasının bir an yoldan gözlerini çekerek kendisine bakıp "Telefon hayatım." demesiyle fark etti. Oturduğu koltukta dikleşerek elini attığı çantasından telefonu çıkararak hala üstünden atamadığı uyku mahmurluğu ile telefonda arayan kişiye bakmadan "Efendim" diyerek açtı telefonu. Karşıdan gelen en içten, sıcacık, insana yaşama sevinci veren "Ablaların bir tanesi." cümlesini duymasıyla üzerinden attığı uyku mahmurluğu ile yüzüne yerleşen tebessüm ile karşılık verdi kardeşine. "Bıdık, saat kaç Amerika'da sen bu saatte nasıl uyandın?"
Yağız'la kalınacak otel için konuşurken Amerika'ya bir iş için gitme ihtimalinin gerçeğe dönmesiyle Eylül maalesef temel atma da bulunamayacaktı. Ama gidenleri sahipsiz bırakmamak adına saatini uykuyu ne kadar sevse de kurarak, bir telefon etmek istemişti. Cevap vereceği sıra da arkadan gelen şaşırmış, bir o kadar da dalga geçen Yağız'ı dinlemekten ablasına bir süre geç cevap verdi.
"Aa Eylül mü o, şu an Amerika da saat yaklaşık üç falan nasıl uyanmış o?"
"Söyle şuna kapatsın çenesini abla, madem orda olamıyorum bende telefonla destek olayım dedim aralarda."
İkili atışmaya kocasıyla birlikte gülerek karşılık veren Erva "Ablam sen boşver onu da zaten evden çıkmadan konuştuk biz ne diye böldün tekrar uykunu?" diye kardeşine ablalığını gösterdi yine.
Eylül ablasının bu yumuşak tavrını hemen çocuk gibi sevinerek karşıladı. "Yok ablam olsun, ben yine bir bakayım dedim. Kazasız belasız gidiyor musunuz diye?"
Kısa konuşma arasında İzmir'e yaklaştıklarını belli eden bir sohbet etmişlerdi. Şimdi sıra Erem Hanım ve Kenan Bey'in gönlünü almaktaydı. Eylül uykusuna devam ederken İzmir tarafı tatlı bir telaşın içindeydi. Erem Hanım yeğenine güzel güzel İzmir usulü yemekler yaparken, Erva halasını uzun zamandan sonra görmenin bir de karşısına evli çıkmanın heyecanını yaşıyordu. Arabadan inip zile giden elleri heyecanla titrese bile Yaman bavul işlerini kardeşine teslim edip karısının yanına gelerek elini tutup onu sakinleştirme görevini üstlenmişti. Yaman'ın elini kavramasıyla her zaman olduğu gibi huzurla kaplanan Erva üstünde ki heyecanı neredeyse tamamen yok etmişti. Bu adam iyi ki hayatındaydı, iyi ki rahatlama sebebi, iyi ki eşi olmuştu.
Zile bastıktan bir süre sonra iki katlı evin kapısının açılmasını beklediler. Bekledikleri şey çok geçmeden gerçekleşti ve kapı açılır açılmaz karşılarında eli belinde bir hala ile karşılaştılar. Erem Hanım Erva'ya bunu kendince ödeteceğini, ondan habersiz nasıl kaçarak evlendiğinin hesabını soracağını kendine tembihlese bile Erva'nın çocukluğundan beri değişmeyen, hala bıraktığı bir aylık bebek masumluğunu görünce bütün yapacağı işkenceler aklından uçup gitti. Yüzüne yavaş yavaş yayılan gülümseme ile ellerini belinden usulca çekerek Erva'ya kollarını açtı ve "Gel buraya." dedi. Erva halasının değişen yüz ifadesiyle birlikte içinde oluşan sinir bozucu heyecanı tatlı bir heyecana bırakırken kollarını açarak gel demesine karşılık kocasından elini yavaşça çekerek, halasının güvenli kollarına bıraktı kendini. Ne kadar süre öyle kaldıklarını bilmeden sarıldılar birbirlerine. Bir özlem giderir gibi, bir olayı sonuca bağlar gibi, en önemlisi de anne kız gibi... Eğer eniştesi Kenan gelmese belki de kapıda kendilerine bakan Yaman ve Yağız'ı unutmaya devam edip birbirlerinde özlemlerini gidermeye çalışırlardı. Kenan Bey her zaman ki babacan tavrına bu duygusal ortamı yumuşatmak için biraz da şaka katarken Erva'ya hiç bakmadan Berna'nın gönderdiği bir nikah fotoğrafından kalma hatırladığı damada yöneldi, karısından kalan kapı boşluğundan çıkarak. "Kız kaçıran damat da buradaymış." diyerek Yaman'a elini uzattı. Yaman kendine uzatılan eli sıkmak yerine, öpmeyi tercih etti. Kenan Bey bunun üstüne Yaman'ın omzuna öptüğü elini koyarak "Demek damat usul, erkan biliyor. Ee o zaman ben seni kabul ettim gitti." dedi babacan tavrını devam ettirirken. Yaman böyle bir söz duymanın verdiği tatlı utangaçlıkla yüzünde oluşan tebessümü gizlemezken, Erva ve Erem Hanım da birbirlerinin kolunda Kenan Bey ve Yaman'ın tanışmalarını izliyorlardı. Erem Hanım kocasının sözünün üstüne kızgınmış gibi bir surat ifadesi takınarak konuşmaya başladı. "Yok öyle hemen kabul etmek falan, benden gizli kaçarak evlenmek de neymiş, siz hele bir içeri geçin de ben sorarım size."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EMANET AİLE(DESTEK AŞK'LAR SERİSİ 1)(TAMAMLANDI)
Romanceİnsanın canını en çok ne yakar? Arkadaşla kavga? Aşk acısı? Anne baba kavgası? Ya da azıcık taze yenen azar? Herkesin canına tak eden nokta farklıdır. Buna göre çektiği acının da derinliği değişir. Fırtınalar kopar içinizde ve o acı öyle bir siner k...