Bu hafta bölümü biraz erken getireyim dedim, bir gün kadar. Çünkü mutluyum, Tanıtımla birlikte 1K olduk yani bin kişiye ulaştık hatta geçtik bile. Yanımda olduğunuz için hepinize sonsuz teşekkür ederim. Siz olmasaydınız ben olmazdım bu şekilde. Beni mutlu ettiğiniz, emeklerime karşılık bulduğum için size çok çok teşekkür ederim gerçekten.
Bu bölüm öncelikle tabi ki beni okuyan herkese ama özellikle ithaf etmek istediğim biri var. purpleBlover adlı yazarımıza. Damatsız Gelin hikayesini severek okumuştum ve diğer hikayelerini de o şekilde okuyacağımdan eminim. Göz attığınız zaman beğenecek insanlar var eminim aranızda.
Ee o zaman hadi bölüme geçelim :) Sevgiyle kalın..
7.BÖLÜM Devreden Pişmanlık
Üstündeki ilk karşılaşma şokunu atlatan Eylül kendine gelmiş, aslında yaptığı sorumsuzluğun farkında olmasına rağmen altta kalmaya pek niyetli olmadığını belli eder bir tonda sözlerine başlamış, aynı anda da ayakta olan Yağız gibi sandalyesinden kalkmıştı.
"Elbette süs diye taşımıyorum Yağız dalmışız ne yapalım. Hem sorumsuz ne demek ya o nasıl söz öyle?" diye Yağız'a atar yapmayı da ihmal etmedi. Evet tamam hatalıydı, hem habersiz bırakmış hem de dosyayı unutmuştu ama kimsenin kendisine 'Sorumsuz' demeye cesaret etmesine izin bile verecek bir kişiliğe sahip değilken bir anda kendisine Yağız tarafından sorumsuz denilince afallamıştı ve sinirlenmişti. Bundandır bir anda sesini kontrol edemeyip hatalı olduğu halde Yağız'a söylenmesi.
Yağız içinse durum tamamen farklı bir boyut taşıyordu. Eylül'den haber alamayınca evet sinirlenmişti dosya için ama en önemlisi az önce de söylediği gibi başına bir şey gelmiş olma ihtimaliydi. O korkuyla Erva'ya bir şey çaktırmamaya özen göstererek kafenin adını almak tamamen bir işkence biçimi haline gelmişti. Gerçi Erva Yağız'ın sesinden endişelenmiş defalarca kardeşini arayıp açmayınca, Yağız'ın ağzından lafları almıştı. Onunda beş kere aramasının sebebi tamamen kardeşini merak etmesindendi. Kafenin adresini alır almaz yola çıkan Yağız'ın aklındaki tek düşünce 'Bir şey olmuş olmasın.'dı. Tamam Eylül ile mükemmel anlaştıkları söylenemezdi ancak merak etmeyecek kadar da insafsız, düşüncesiz bir insan olduğu da söylenemezdi. Eylül bir insan, en önemlisi 'Yenge' diyeceği insanın kardeşiydi. Doğal olarak Erva ile endişelenmişti. O kadar şeyin üstünden şimdi Eylül'ün hiçbir şey olmamış gibi üste çıkma çabası ise iyice sinirlerini germişti.
"Bırak bana laf yetiştirmeyi de ablanı ara, kız meraktan öldü." dedi aynı sinirle. Sesinde gevşediğine dair bir ifade bile yoktu, Eylül böyle devam ederse de olacak gibi değildi.
Yağız'ın sözlerine daha sonra sinirlenmeyi kafasının bir köşesine not eden Eylül telefonunu bıraktığı masadan almak için arkasını döndü ve ablasını aradı. Ortamdan biraz uzaklaşıp konuşmanın en iyisi olacağını düşündüğünden tekrar Yağız'dan tarafa dönerek ona hiç bakmadan yanından ayrıldı. Onlar abla kardeş 'Nerdeydin?' 'Neden o telefona bakılmıyor?' konuşmaları yaparken, Jack Yağız'ın yalı kazığı gibi ayakta hala durmakta olduğunu yeni idrak etmiş gibi ayağa kalkıp elini nazikçe uzattı Yağız'a.
"Merhaba ben Jack, Eylül'ün üniversiteden arkadaşı." dedi gülümseyerek. Ortamı birinin yumuşatması gerekiyordu değil mi? Jack şu an bunun için bulunmaz bir nimet konumunda olduğunun farkındaydı. O bunun farkındayken Yağız da hala sinirleri yatışması için beklemede, bir yandan gözleri telefonda konuşan Eylüldeydi. Aslında masadaki Jack'in farkına varmamıştı bile neredeyse geldiğinden beri. Gözlerini Eylül'den çekip karşısında elleri havada kendine uzanan adamı görünce o da sinirini bir köşeye bırakmak ister gibi bir nefesle ellerini karşısındaki adama kenetledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EMANET AİLE(DESTEK AŞK'LAR SERİSİ 1)(TAMAMLANDI)
Romantizmİnsanın canını en çok ne yakar? Arkadaşla kavga? Aşk acısı? Anne baba kavgası? Ya da azıcık taze yenen azar? Herkesin canına tak eden nokta farklıdır. Buna göre çektiği acının da derinliği değişir. Fırtınalar kopar içinizde ve o acı öyle bir siner k...