Bölüm 41

244 29 5
                                    

"Mısırları götürüyorum İlkay."

"Tamam canım. Şuraları toparlayıp geliyorum ben de."

Buğra mutfaktan çıkınca tezgahın üzerindeki dağınıklığa giriştim hemen. Mutfağı üstünkörü toparlar toparlamaz sevdiceğimin yamacına oturacaktım.

Geçenki sinema fiyaskosundan sonra hazır Pelin de yokken ikinci bir teşebbüste bulunup Buğra'yı film izlemek için bize çağırdım. Bu kez tedbirimi alıp geceleyin güzelce uyudum. Uyuyakalma problemini kökünden çözdüm böylece. Geçen sefer neydi öyle ya? Adamın kucağında uyuyakalmak da nedir? İyi ki salyalarım akmadı. O da olsaydı tam bir rezalet!

Temizliği bitirmenin habercisi olan sarı bezi katlayıp eviyenin yanına yerleştirme merasiminden sonra salona geçtim. Buğra filmi takmış beni bekliyordu. Kanepeye zıplayıp yanına konuşlandım. Beni hemen kollarının arasına alıp dudağımdan öptükten sonra gülümseyerek yüzüme baktı ve "Hazır mıyız?" dedi.

"Hem de ne!"

"Işığı kapatalım mı?"

"Uygundur." deyip kollarından sıyrıldıktan sonra yerimden fırladım.

Işığı kapatalım deyince insanın aklına başka şeyler de gelmiyor değil hani ama neyse.

Yine pis İlkay oldum bak!

Işığı kapattıktan sonra yerime geçtim tekrardan. Üşümeyelim diye bacaklarımıza polar battaniyemi de serdim. Oh mis gibi olduk. Buğra'nın başlat tuşuna basmasıyla mısırlarımız eşliğinde kucak kucağa filmimizi izlemeye başladık.

Filmi; üzerinde romantizm, komedi ve dram yazdığı için yüzde altmış romatizm, yüzde otuz komedi, yüzde on da dram barındırıyordur düşüncesiyle almıştım ama insan oraya koca puntolarla yazmaz mı? Hacılar bu ağır dram içerir, içine bir gıdım romantizm ve komedi de serpiştirdik işte diye. Hüngür şakırt ağlattı ya beni! Buğra garibim peçete uzatmaktan helak oldu.

Ben için için ağlarken filmin ortasına geldiğimizde kapı çaldı. Mecburen ara vermek zorunda kaldık ki, iyi ki de kaldık. Gözlerimde yaş kalmadı yahu!

"Pelin mi?"

"Sanmıyorum. Günü birlik Edirne'ye gidip gelmiş olamaz." deyip yerimden kalktım.

Işıkları yaktıktan sonra da dosdoğru kapıya yöneldim.

Kim ki bu saatte?

"Kübra?"

"N'aber İlkay?"

"İyilik canım gelsene."

"Müsait misiniz bilmiyorum ama buralarda dolanırken aklıma geldiniz ve uğramak istedim."

"Gel canım gel, müsaitiz tabii. Hayırdır ne işin var bu saatte buralarda?"

"Anlatırım" deyip içeriye girdi Kübra. Montunu alıp salona buyur ettim kızı.

Buğra'yı görünce "Zamanlama diye buna derim..." dedi pişman bir ifadeyle.

"Yok canım biz de ara verecektik zaten. Baksana gözlerimin haline, ağlamaktan kıpkırmızı oldular. Senin şu çizgi gözlü anime karakterlerine döndüm."

"Hoş geldin." deyip elini uzattı Buğra.

"Hoş bulduk."

"Otur haydi, dikilip durma."

"Tamam." deyip oturdu Kübra.

"Ne içersin? Çay, kahve, meyve suyu, oralet, kola?"

"İstemiyorum bir şey. Hiç zahmet etme."

Gereksiz İşler MüdürüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin