Raund 2 - Bölüm 25

131 20 0
                                    

                  

Aksilikler başladı mı gerisi çorap söküğü gibi gelir zaten. Ferhat'ın vefatını sindirmeye çalışırken Pelin'in başına geleni duyunca ikinci bir şok dalgasıyla sarsılmış oldum. Haberini alınca soluğu hemen kızın yanında aldım ama fazla anlatmak istemediği için çok da zorlayamadım. Yavrum ne kadar da üzülmüş. O kadar üzülüyorken bir de üzerine gidip yıpratmayayım diye durum takibini Erdem aracılığıyla yapıyordum. Şu aşamada ailelere söylemek istemiyorlarmış. İyileşmesi için gereken tüm yöntemleri araştıracaklarmış. Morallerini yüksek tutmaları gerekiyormuş. Zibilyon tane şey. Kafamda dönen binlerce habis düşünce yüzünden ofiste daral gelince Selin'i de kapıp kendimi kafeteryaya attım.

"Pelin nasıl olmuş?"

"Daha iyiymiş. En azından Erdem öyle söylüyor."

"Zor ya. Ne bil'im. Ben olsam öyle bir haber karşısında çok sarsılırdım herhalde."

Evet anlamında başımı sallamakla yetindim.

"Doğumgünü işini ne yaptın peki?"

Plan yapacak kafa mı kaldı bende?

"Hala düşünüyorum."

"Hımm... Var mı aklında bir şey."

"Bir iki şey var ama, bakalım. Kafamı toparlayayım da gerisi kolay."

Tam tekrar çay almak için ayağa kalmıştım ki telefonum çalmaya başladı. Ekrandaki ismi görünce bir şaşırdım doğal olarak. Erdem bu saatte neden arıyordu ki? Yoksa Pelin'e mi bir şey oldu?

Telaşlı telaşlı açtım telefonu.

"Alo."

"N'aber İlkay?"

"Pelin'e bir şey olmadı değil mi?"

"Yok canım daha neler. Senden bir şey isteyecektim."

Oh çok şükür.

Rahatlamış bir halde "Yapabileceğim bir şeyse tabii ki. Seve seve." dedim.

Erdem gülümseyerek "Yaparsın yaparsın" dedi.

"Ee, ne yaparmışım bakalım?"

"İş çıkışı kızlar çetesini toplayabilir misin?"

"Af buyur?"

***

Çimen, sembolik düğünlerinden sonra Ezgi fotoğraflarını çekeceğini ve itiraz kabul etmediğini söyleyince güzel bir mekan seçme işine girişmek zorunda kalmıştı. Yüzlerce yerin arasından iki mekan içlerine sinince çekimler için kolları sıvadılar. İlk durakları Atatürk Arboretumu'ydu. Bir yer bu kadar mı güzel olur. Tanrı tüm renkleri buraya bırakıp alın size cennetin bir yansıması demiş sanki. İnsan içine girince toprağına basmaya kıyamazken manzarasına da bakmaya doyamıyor. Bedeni huzur ve mutlulukla dolduran, doğa ananın tüm zerafetini sergilediği ruhu besleyen bir yer. İkinci mekan ise nostaljinin vücut bulduğu, eskiden taşı toprağı altın olan bu şehre gelenlerin ilk adımlarını attığı, şimdilerde sükunetini korusa da heybetinden hiçbir şey kaybetmeyen Haydarpaşa Garı. Yeşilçamın vazgeçilmezi, İstanbul'un simgelerinden biri olan bu yer, artık evliliklerinin de bir parçası olmuştu.

Ezgi çekimleri yaptıktan sonra gerisi artık benim işim deyip fotoğrafları düzenleme işine girişince bize de beklemek düşüyordu. Yaklaşık bir haftalık bir beklemeden sonra albüm nihayet gelmişti. Ardından Zehra hanım ve Nilay abla da gelmişti. İkisi de merakla albümün gelmesini bekliyordu.

"Haydarpaşadaki siyah beyaz fotoğraflarınıza bayıldım." dedi Nilay abla.

"Aynen ben de."

"Sonbahar yapraklarıyla olan da çok hoş" dedi Zehra Hanım.

Gereksiz İşler MüdürüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin