Raund 2 - Bölüm 30

126 19 5
                                    

                  

Ceyda kendini elektrikli sandalyede oturan bir idam mahkumu gibi hissediyordu. Tedirgin... elektrik şonuna ne zaman maruz kalacağını bilmeden kaderine razı... Ve korkak!

Yıllardır bu anı defalarca kafasında canlandırmıştı. Yolda yürürken denk gelirsek ne yaparım? Arkadaş ortamında denk gelirsek ne yaparım? Bir zamanlar en yakın arkadaşı sandığı, şimdilerde adını bile hatırlamadığı o kızla kol kola görürsem ne yaparım? Ya çocukları yanındayken denk gelirsem? O kadar çok olasılık düşünmüştü ki. Hepsi için de bir çözüm bulmuştu oysa. Kaderin bir cilvesi olsa gerek Uygar'ın kendi rızasıyla görüşmek isteyeceğini hiç düşünmemişti.

Hafiften silkelenip sandalyesinde kıpırdandı. Deminden beri masanın üzerinde yuvarladığı kutuyu açıp içindeki yüzüklere baktı. Sırf seni unuttum, bak ben de evlendim, çok mutluyum diyebilmek için yüzük bile yaptırmıştı.

Kendine acıyan bir gülümsemeyle "Halin içler acısı." diye söylendi.

Yüzüklere bir süre daha baktıktan sonra kutuyu kapatıp sinirle yere fırlattı. Az önceki gülümseme yerini gözyaşlarına bırakmıştı. Farkındaydı, tamamen histerik davranıyordu ama şu an cidden ne yapacağını bilmiyordu.

Bir gün önce Buğra ve Oğuz konuşmaya geldiğinde anlattıklarını bir süre idrak edememişti. Kendisini terk eden, üstelik nikah masasında bırakıp giden bir adam neden tekrar görüşmek istiyor olabilirdi ki? Tüm bunları sorgularken Oğuz mavi dosyasını açıp geçmiş yıllarda Uygar'a dair yaptığı araştırmaları bir bir anlatınca olay kafasına dank etmişti. Beş parasız kaldığı için kolay lokma olarak gördüğü kıza geri dönmek istiyordu. Hepsi buydu. Olay tamamen bundan ibaretti. Ortada yeniden alevlenen aşk falan yoktu. Hele pişmanlık hiç yoktu.

Görüşecek misin diye sorduklarında bir süre cevap verememişti. Oğuz görüşmesi taraftarı değildi. Buğra ise geçmişiyle yüzleşip sırtında yük olan, aklında yer eden bu beladan kurtulmasını istiyordu. Biliyordu Oğuz üzülmesini istemiyordu ama haklı olan Buğraydı. Geçmişiyle artık yüzleşmeliydi.

Çocukları, görüşeceğini söyleyip evlerine yolladıktan sonra ne yapacağını sabaha kadar planlamaya çalışmıştı ama sonuç olarak gram uyumadan, sabahın köründe, elinde sadece bir yüzük kutusuyla Buğralara çıkıp gelmişti. Artık ne kadar kötü görünüyorsa İlkay toparlanması için türlü telkinlerde bulunmuştu. İyi de gelmişti aslında. Mutfağa geçip bitki çayı yaptıkları esnada yan komşuları gelip yardıma çağırmasaydı belki daha iyi olabilirdi. Çünkü tek başına kalınca bir sürü düşünceyle yine kafası bulanmıştı.

"Pardon, bu sizin galiba?"

Ceyda az önce yere fırlattığı yüzük kutusuyla önünde dikilen adamı görünce sıçrayarak sandalyesinden fırladı!! Hemen gözlerini silip kendine çeki düzen verdi.

Tedirgin tedirgin "Siz de kimsiniz?" diye sordu.

"Ben İlkay'ın arkadaşı Eşref. Peki siz?"

"Ben de Buğra'nın arkadaşıyım."

Eşref anladığını göstermek için başını salladı.

"İsmim Ceyda."

"Memnun oldum."

Eşref, kızın üzerine garip garip baktığını görünce kılık kıyafetini açıklamak zorunda kaldı.

"Dün gece burada kaldım. Pijamalar o yüzden."

"Anladım."

Misafirleri olduğunu söyleselerdi keşke. Bir an Uygar sanıp eli ayağı boşalmıştı.

Gereksiz İşler MüdürüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin