10.Bölüm: Karanlığa Sızan Işık

79 9 0
                                    

Kardelen bir gece kulübünde kendi kendine eğleniyordu. Bara içki almak için geçtiğinde okuldan Emre yanına geldi:
- Seni buraya nasıl aldılar? Onsekiz yaşına girdin mi sen?
- Girmesem ne olacak? Çevre olunca bir işaretime bakar. Hayrola Cin olmadan kız çarpmaya mı geldin?

Emre Cenk'e yapışık gibiydi, onsuz takılmazdı. Kardelenin bu imasına bozulsada ona gülümsedi:
- Bu gecede böyle olsun dedik. Sana katılmamın bir mahzuru var mı?
- Yani illa ayrı takılmam diyorsun? Maksat kafa dağıtmaksa fark etmez benim için.

İçkilerini içtikten sonra dans pistine geçtiler ve dakikalarca birlikte dans ettiler. Ama Emrenin derdi başkaydı, genç kıza yürüyordu:
- Çok güzel dans ediyorsun.

Kardelen kahkaha attı:
-Daha yaratıcı birşey bulamadın mı? Bu iltifat çok bayat.
- Yok, gerçekten iltifat değildi. Gözlerinin çok güzel olduğunu söyleyen oldu mu sana?

Halbuki Emre onlara dikkat bile etmemişti. Ama şimdi söyleyince baktı. Gerçekten güzeldi gözleri, badem içinde fıstık yeşili. Ağır koyu makyajı onları gölgede bırakıyordu. Genç kız onu ciddiye almayarak dans etmeye devam etti. Emre sıkılmıştı, bir üst seviyeye atlamak istiyordu:
- Dışarı çıkıp dolaşalım mı biraz?

Kardelinin onun kötü emellerinden haberi yoktu. Etrafına baktı:
- Aslında iyi olur, boğucu oldu burası.

Kulübün kalabalığı arkalarında bırakıp daha sakin bir sokağa girdiler. Emre genç kızın belini sardı. Kardelen onun elini belinden çekip ona garip garip baktı:
-Biraz hızlı gitmiyormusun? Dolaşmaktan kastın bu muydu?

Genç adam pişkin pişkin sırıttı:
- Dolaşalım tabi... Arada mola vererek.

Onu bir duvarın dibinde durdurdu. Yüzüne anlamlı anlamlı baktı. Kardelen bakışlarından rahassız oldu. Ağzını birşey söylemek için açamadan genç kızı duvara doğru itmişti bile. Ona nefes alacak alan bırakmamıştı:
- Hadi ama... Ne istediğimi anlamadığını söyleme. Toy kızlar gibi numara yapmayacaksın değil mi?

Ani bir refleksle onu öpmeye çalışan adamın saçını çekti. Yüzüne bir tokat yedi. Bu genç kızı biraz sersemletti. Emre onu belinden sarıp kendine doğru çekti. Kardelen çırpınarak kendini kurtarmaya çabaladı. Ona dokunan eller diken gibi batıyordu. Emre dudaklarını genç kızın boynuna sürtmeye çalışıyordu. Kardelen bulduğu tüm gücüyle bacaklarının arasına bir tekme attı. Genç adam nefessiz kalarak yere kapaklandı. Kardelen korku içinde ona baktı. Emre acı içinde kıvranırken sesi kesik kesik çıkıyordu:
- Sürtük! Bunun... hesabını... vereceksin!

Kardelen oradan koşarak ayrıldı. Nereye koştuğunu bilmeden, gözleri dolu dolu. Kalbi ağzında atıyordu, öyle bir panik hali. Biriyle sertce çarpıştığında yere düştü. Gözyaşları aktı. Çarptığı adam ona seslendi:
- İyi misin kızım?

Genç kız korkarak onun yüzüne baktı. Güleryüzlü, saçları ağırmış bir ihtiyar ona elini uzatıyordu. Etrafına baktı, ortalıkta kimsecikler yoktu. Adam ne düşündüğünü anlamış gibi:
- Korkma, benden sana zarar gelmez. Yukarda Allah var, o herşeyi görür. Güvendesin.

Korkmak mı? O mu? Dünyayı karşısına almaktan korkmayan Kardelen, yaşlı bir adamdan mı tırsıyordu? Az önce yaşadığı şeyi düşününce... Bunun nasıl önünü alamamıştı. Bu kadar mı acizdi? Yanlız... Emreye ömrü boyunca unutamacağı bir tekme atmıştı. Onun acıdan kıvranan halini anımsarken
gözyaşlarının arasından gülümseyerek ona el uzatan yabancıya elini verdi. Yerden kalkınca dirseklerinde bir ağrı hissetti. Elini sürünce kanamış olduğunu fark etti. Yaşlı adam:
- Gel benimle, sana pansuman yapalım.

Genç kız tereddütle ona baktı. Adam başını salladı:
- Haklısın, tanımadığın birine güvenmemelisin.

Arkasını dönüp yürüdü. Genç kız bir karar vermişti, adamın peşinden yürüyüp ona yetişti:
- Güvenme kelimesi benim kitabımda yok. İnsanları birbirine yaklaştıran güven değil mecburiyet.
- Bu yüzden mi benimle geliyorsun? Bana mecbur değilsin.
- Değilim. Seninle gelmek şu an işime geliyor. Sakın alınma ihtiyar.
- İhtiyar... Yaşlılığımın farkındayım, yüzüme vurmana gerek yok.

Genç kız mahçup oldu. Başını indirdi. Az önceki dik duruşundan eser kalmadı:
- Ben gideyim.

Bıyık altından gülümsedi adam. Olduğundan farklı görünmeye çalışan küçük bir kız çocuğuydu bu. Sert bir kabuğa bürünmüş gibi görünsede aslında bunda yeterince başarılı olamıyordu, fazla toydu. Yol gösterici kimsesi olmadan yitip gitmesi işten bile değildi. Kendini kurt sanan bir kuzu, çakallar tarafından parçalanmaya o kadar müsait.

Genç kız yaşlı adamın birşey demesini bekliyor, birazda merakından onun yanında yürümeye devam ediyordu. Adam bundan hoşnuttu:
- Geldik, hemen tersanenin yanı.

Ufak bir kulübenin önünde durdular:
- İçeri gelmek istemezsen anlarım, ben pansuman malzemelerini getireyim.
- Geliyorum.

Bu rahatlık nereden geliyordu Kardelene? Düşünmeden içeri girdi. Derli toplu sevimli bir yerdi. Adam kapıyı açık bıraktı. Kardelen bunu ne için yaptığını biliyordu. İçin için güldü. Kendine özgüveni gelmişti:
- Kapıyı açık bırakmanıza gerek yok, kendimi yaşlı bir adamdan koruyabilirim. Beni istemediğim yerde kimse alı koyamaz.
Adam kaşını kaldırdı:
- İhtiyar, yaşlı... Ah siz gençler. Adım Dündar. Dündar babada derler:
- Kardelen, Karen'de derler.
- Kardelen, baharın gelmesini beklemeden açan ince narın çiçek. İsmin gibi acelecisin, bu yüzden çabuk yanılgıya kapılıyorsun. Kardelenin hikayesini bilirmisin?
- Hayır.
- Kardelen karı delip boynunu göğe uzattığında güneşin bu kadar kavurucu olacağını hesaba katmamıştı. Onu görmek uğruna canından oldu...

Adamın sesinde ve gözlerinde acı bir ifade vardı. Sonra gülümseyerek:
- Kapıyı senin için açık bırakmadım. Beklediğim misafirlerim var.

Genç kız dudağını ısırdı. Bu ikinci mahçubiyetiydi. Adam pansuman malzemelerini dolaptan çıkarırken miyavlama sesleri duyuldu. Yaşlı adam başını kaldırdı:
- Misafirlerim de geldi işte.

Kapıdan üç dört kedi içeri girdi. Masanın altına doğru ilerlediler. Kardelen eğilip baktı. Masanın altında dolu mama kapları vardı. Yere oturup kedilerin yemek yemesini izledi. Yaşlı adamda yanına çöktü. Kardelenin yaralı dirseklerine pansuman yapıp sardı. Genç kız daha yavru olan bir kediye elini attı, diğer kediler onun mama yemesini engelliyorlardı, sürekli itekliyorlardı. Kedi acı acı miyavlıyordu. Nedense onda kendini gördü. Acıyarak onu okşadı:
- Süt var mı Dündar... bey?
- Dündar baba. Sen istersen Dündar dede de diyebilirsin, torunum yaşındasın.

Dolabı açıp sütü çıkarıp bir kaba koyup eline verdi:
- Sevdiysen senin olsun.
- Efendim?
- Kedi. Hayvanlar insanlardan daha yakındır bazen, iyi dosttur. İhtiyacın var gibi.

Kardelen bu söylemden hoşlanmadı. Ona acınmasından nefret ederdi. Kediyi yavaşca yere bıraktı:
- Gitmem lazım.
- Olur, ben hep burdayım. Gelmek istersen... dostlarımı sevmek için. Sadece bizim değil, onlarında bize ihtiyacı var. Bu çekinecek birşey değil.

Bu adam nasıl her seferinde onun içini okuyordu? Bu onu huzursuz etsede, anlaşılmanın verdiği bir rahatlık hissi de veriyordu.
Kapıdan çıktığında dönüp arkasına baktı. Dündar dede kapı aralığından ona bakıyordu:
- Her karanlığın bir sonu vardır, yeterki ışığın içeri sızmasına izin ver.

Cam kırıkları - KardelenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin