40. Bölüm: Büyük konuşmak

72 5 0
                                    

Kardelen az önce uyanmış şimdi kıpırdamadan yanında uyuyan adamı izliyordu, onun Cenk'i. Herşey eskisi gibiydi, hiç ayrılmamışlar gibi. Sadece içindeki çağrıya kulak verdiğinden beri her zamankinden daha fazla onundu, ona aitti. Bir buz dağının arkasından çıkıp güneşi selamlamak gibi. Sadece ısınmak yetmiyordu. Yanıp kavrulacak olsa bile ona yakın, daha yakın olma arzusu. Sussuzluğunu arttırıyordu, ama onu giderecek olan da yine oydu. İçinde uyandırdığı hislerden utanarak başını çevirdi. Yataktan kalkıp kapalı olan cep telefonunu açtı. Çıkardığı ani yüksek sese hazırlıklı olmadığı için sıçradı. Cenk'i uyandırmış mıydı? Genç adam kımıldadı ama uyanmadı. Kardelen telefonuna gelen onlarca çağrı ve mesaja balktı. Yarısından çoğu Onurdandı. Cenk gözleri kapalı ellerini yatakta gezdiriyordu. Aradığı teni ve kokuyu bulamayınca gözlerini açtı:
- Karen!
- Burdayım.

Telefonunu tekrar kapatıp bıraktı:
- Çok uyuyumuşuz. Saat nerdeyse yedi. Eve gitmeyecek misin?
- Hayır. Bizimkilere sabah gelmeyeceğimi söylemiştim. Ya sen?
- Ben söylemedim ama eksikliğimi fark edeceklerini sanmıyorum. Şimdi daha büyük dertleri var.
- Ne?

Babasının iflasından bahsetmiyecekti:
- Boşver. Başka bir bekleyenim var zaten. Beni merak etmiştir şimdi.

Cenk kaşlarını çattı:
- Kim?

Gözlerinde kıskançlık vardı. Genç kız ona yanaşıp yanağını okşadı. Dudaklarını oraya uzatırken Cenk onu geri itti:
- Gitsene yanına! Ne bekliyorsun? Benim yanımdayken onu aklına getirebildiğine göre benden daha önemli olmalı senin için.

Sinirle kapıya doğru yürüdü. Kardelen içten içe bu halinden zevk alıyordu. Tadını çıkarıyordu:
- Dur!

Yanına gitti:
- Yüzündeki boyaları silmeden mi gidiyorsun?

Banyoyu gösterdi. Cenk yüzünü yıkadı. Kardelen havlu tuttu. Genç adam yüzünü kurutup havluyu yine eline tutuşturdu. Kardelen tebessüm etti:
- Bir saniye.

Havluyu ıslatıp boynunda, kulağında kalmış boyaları sildi:
- Ayna aldım, ama daha takılmadı.
- Ziyanı yok. Bende sana yardım edeyim.

Aynı havluyu ıslatıp burnundaki, yanaklarındaki, alnındaki kurumuş boyaları sildi. Dokunuşları o kadar zarif ve dikkatliydi ki, onu okşar sever gibi. Birbirinin gözlerine dalıp gittiler. Sonra genç adam birşeylere uyanmış gibi sert tavrını tekrar takınıp havluyu Kardelenin kucağına itti:
- Benim işim bitti! Gitme zamanı.

Genç kız elini tuttu:
- Gitme!

Elini alıp yanağına sürtüp öptü:
- Bekleyenim var dediğim... Dündar dede.

Cenk birden canlandı:
- Gerçekten mi?

Kardelen başını salladı. Genç adam onu belinden tutup havaya kaldırdı. Başını geriye alıp alnını alnına dayadı. Aşağı doğru kaydırarak burnunu burnuna sürttü ve sonra dudakları birleşti. Kardelen yüzündeki sakalları okşuyordu. Dudaklarını bırakıp, çenesine elini sürdü. Boynuna öpücükler kondurup başını göğsüne dayadı:
- Senden başka kimse yok.

Genç adam çenesini başına dayadı:
- Seni seviyorum... Eskiden bunu senden de sık sık duyardım. Şimdi neden söylemiyorsun?
- Bu sözlerinin altındaki derin anlamı, insana yüklediği büyük sorumluluğu, yeni yeni kavrıyorum. Ya bunun altından kalkamazsam?
- Kalkarsın. Neden korkuyorsun?

Cam kırıkları - KardelenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin