14. Bölüm: Sevilmemişlik

103 11 5
                                    

Başakla Cenk bir kafede oturuyorlardı. Genç kız fazlaca adamın üstüne düşüyordu:
- Elin iyi mi? Başın nasıl oldu?
Genç adam kısa kısa cevap verip geçiştiriyordu. Sıkılmıştı bu ilgiden. Esas konuya girdi:
- Onuru öptün mü?
- Anlamadım.
- Çok iyi anladın. Onu öptün mü? Birdaha sormam!
- Bu ne biçim soru?
Cenk yerinden kalktı ve gitmeye hazırlandı. Başak onu elinden tutup sakinleştirmeye çalıştı:
- Bak ben istemeyerek...

Genç adım elinin kalkmasına hakim olamadı. Sevgilisinin yanağına çarptı. Kız haykırdı:
- Evet öptüm, Onuru öptüm!
- Bir daha sakın karşıma çıkma!

Cenk kaçar gibi çıktı kafeden, Başakta peşinden:
- İnan bana bir anlıktı. Neden yaptığımı bilmiyorum. Belkide seni kıskandırmak için. Ben seni seviyorum.

Kız elini koluna attı. Genç adam onu üstünden çekti:
- Dokunma bana! Yüzünü görmek istemiyorum!
- Lütfen aşkım, dinle beni. Öylesineydi, çılgınlıktı yaptığım.

Cenk hala ikna olmamıştı. Başak onu tişörtünün yakasından yakalayıp silkeledi:
- Önemsiz, öyle birdenbire, düşünmeden yaptığım birşeydi. Senin başından hiç mi böyle birşey geçmedi? Elinde olmayan, kontrol edemediğin, kendinden gelişen birşey? Ne olur affet beni.

Sevgilisi ona sıkı sıkı sarılırken Cenk derin düşüncelere daldı. Başak'ın soruları onu kendisini sorgulamasına neden oldu. Doğru ya, ona bu kadar kızdığı şeyi daha geçen gün kendi yapmamış mıydı? Kardeleni öpmekte hiçbir mahsur görmemişti. Üstelik bile istiye. Hatta bununla gurur duymuştu. Onun dudaklarına dokunan ilk erkekti, var mı ötesi. Şimdi bunu hatırlayınca bile mutlu oluyordu. Halbuki buda bir ihanet değil miydi? Hem Başak'a hemde Kardelenin arkadaşlığına. Belkide onun bir başkası için sakladığı ilk öpücüğünü çalmıştı.
Elini yüzüne gezdirdi. Şimdi bunu düşünmeye itilmesi hiç iyi değildi. "Hayatı sana geldiği gibi almak, seni mutlu eden her fırsatı değerlendirmek", bu Cenkin hayat felsefesiydi. Doğru veya yanlış, bunun üstünde hiç durmamıştı. İçine hiç alışkın olmadığı bir huzursuzluk çöktü. Ona yalvaran sevgilisinin kollarına kendini bıraktı.
Başak Cenk'i ikna etmenin verdiği rahatlıkla derin bir nefes aldı ve gözyaşlarını sildi:
- Affettin mi beni?

Cenk suskundu. Başak ona sürtündü:
- Ziyanı yok, bu kadarıda yeter.

Kolkola konuşmadan yürüdüler sonra tüm herşeyi silmek ister gibi, eski kıvılcımları yeniden alevlendirmek ister gibi öpüştüler. Başbaşa yemek yedikten sonra bir otele gittiler ve birbirinin kollarında teselli arayarak seviştiler. Sular durulduğunda ikiside aynı şeyi düşünüyordu. İlişkileri birdaha asla eskisi gibi olmayacaktı. Birşeyler yerinden oynamıştı ve şimdi geri yerine oturmuyordu. Aşk sandıkları şey aslında alışkanlıktı. Birbirini çok iyi tanımanın sağladığı kolaylık ve rahatlık. Özgürlüklerini kısıtlamadan anlaşmak. Bunlar onları birbirine görünmez bir zincirle bağlıyordu ve şimdi bu zincir yavaş yavaş kırılacaktı.
Çünkü aşk alışılmışlığın dışında, usanılmayacak kadar güzel, bıkıldıkca yenilenen bir duygu.

****

Onur bugün çok neşeliydi. Sofrada bile ıslık çalıyordu. Perihan hanım:
- Hayrola oğlum, deminden beri bize konser veriyorsun? Oysa günlerdir yüzünden düşen bin parçaydı.

Annesi böyle diyince Onurun aklına tekrar moralini bozan şey geldi: dedesi. Onunla karşılaşması günlerdir aklından gitmiyordu. Yusuf Altay Arman ve ailesi, yani Cenk ve Handan hanım. Handan hanımın yüzünü anımsadığında gülümsedi. Zaman zaman rüyalarına giren, kulaklarında çınlayan sesin sahibini tanıyordu artık. Onu küçükken koruyup kollayan yeşil gözlü melek. Şimdi oğlunun üstüne titriyordu, yani Onurun kardeşi Cenkin. Ne tuhaf, kardeşi olduğunu bilmesine rağmen Cenk'e hiçbir yakınlık hissetmiyordu. Hatta dahada soğumuştu ondan. Dedesinin gücüne güvenerek onu arkasına alarak yaptığı şeyler canını sıkıyordu. Onu Yusuf Altay Armanın küçük bir kopyası gibi görüyordu. Onun gibi despot, hiç kimseyi düşünmeden hareket eden bencil biriydi. Cenki yakından tanısa belkide bu fikri değişecekti. Ama hem dayısına verdiği söz hemde ona karşı adlandıramadığı bir duygu onu bunu yapmaktan alıkoyuyordu. Elbette ileride böyle hissetmesinde dedesinin çok büyük bir payı olduğunu öğrenecek, en çok nefret ettiği insanın onu dışlamasının onda açtığı yarayla böyle davrandığını anlayacaktı. Şimdilik onları görmezden gelecekti ve gereği olmadıkça kimliğini onlara açıklamayacaktı. Ama burası küçük bir yerdi. Dedesinin dayısının çiftlik için yaptığı planlardan haberi olmaması imkansızdı. İhtiyar kurt mutlaka birşeyler düşünüyordu. Oğlunun ölümüne sebep olan bir adamın serbestce at koşturmasına izin vermezdi herhalde.

Cam kırıkları - KardelenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin