25. Bölüm: Alışacağım

50 3 5
                                    

Biliyorum bana rahat vermeyeceksin,
yinede kalbim senin için atıyor.
Ne hüzün nede dert zincirinden azat edeceksin,
yinede kalbim bırakamıyor.

*****

Kardelen uzun bir bocalamadan sonra nihayet Onuru aradı. Genç adam onunla yüzyüze konuşmak istiyordu. Bir kafede buluştular. Genç kız karşısına gelip oturan adama gayet soğuk bir sesle sordu:
- Şöyle ne söyleyeceksen, fazla vaktim yok.

Onur onun masanın üzerindeki eline uzandı ama Kardelen elini çekti. Genç adam nefesini bırakarak söze başladı:
- Biliyorum bana kızgınsın, ama inan ki benim içinde ani oldu. Ayağıma gelen fırsatı tepmek gibi bir şansım da yoktu. Ben sizin sahip olduğunuz imkanlara sahip değilim. Geleceğimi düşünmek zorundayım, aileme karşı sorumluluklarım var.
- Ne bu şimdi? Gidişine bir kulp takıp sahip olduklarım için kendimi suçlu hissetmemi sağlamaya mı çalışıyorsun?

Masadan kalkarken Onur kolunu yakalayıp kendine çekti:
- Beni anlamanı istiyorum! Senden ayrı kalmak benim içinde çok zor. Ama bu ayrılık ilişkimizin biteceği anlamına gelmez. Ben seni bırakmam! Bırakmayacağım!

Kardeleni yanına çekip sarıldı:
- Seni seviyorum.

Kardelen ona güvenmiyordu. Başını kaldırmayarak konuştu:
- Boş laflar bunlar, unutursun beni.

Onur başını tutup kaldırdı:
- Hayır. Sen benim pusulamsın. Gözlerin yönümü belirleyen iki yeşil ışık. Unutursam kaybolurum... Ya sen beni unutursan?

Genç kız elini onun sarıya çalan saçlarına attı:
- Güneşimi kaybedersem üşürüm. O güneş ki içimi ısıtıp hayatımı aydınlattı. Ben ona aşığım.

Birbirinin gözlerinin içine baktılar ve sanki o an aşklarının eksik olan tüm parçaları tamamlandı. Dudakları birleşti ve daha önce hiç olamadıkları kadar bir bütün oldular.

Cenk dışarıda bir köşede camın arkasından iki sevgilinin birleşmesine şahit oluyordu. Kardeleni arabayla bıraktıktan sonra gitmemişti. Neden beklemişti sanki. Kardelenin ağlayarak çıkıp Onurla aralarındaki herşeyin bittiğinini söylemesini mi? Nasıl pişmandı şimdi burda durduğuna. Ayaklarını sürüye sürüye oradan uzaklaştı. Arabasını sahile doğru sürdü. Orada direksiyon başında gözü kapalı kaç saat oturduğunu bilmiyordu. Kendinde değildi adeta. Telefonun defalarda çaldığını duymuyordu. Kolu uyuşup ağırlaşınca yana düşünce kendine gelir gibi oldu. Amaçsızca arabaya göz gezdirdi. Nereden geliyordu bu ses? Doğru ya, onun telefon melodisiydi. Onu bulup kendini arabadan dışarı atıp soğuk havayı soluyup ekrana baktı. İsteksizce konuşma tuşuna bastı:
- Karen.
- Nerdesin? Kaç kez aradım.
- Arabada uyuyup kalmışım.
- Birşey diyeceğim...

Heyecanı genç adama kadar ulaştı. Cenk kardelenin söyleyeceği şeyin ona kendini kötü hissetireceğine emindi. Yinede hayır demedi:
- Söyle.

Genç kız aptal aptal sırıtıyordu. Cenk onu görüyormuş gibi yüzünü bir eliyle gizleyerek telefona fısıldadı:
- Yarın Onurla çok lüks bir otelde yemeğe gidiyoruz.

Onur ve lüks yanyana pek durmasalarda asıl aklını kurcalayan şey otel oldu. Düşündüğü şey onu darmadağan ediyordu. Sormadan yapamazdı:
- Neden restoran değilde otel?

Kardelen bu soruyu hiç beklemediği için kızarıp bozardı:
- Bir gece kalacağız...

Sıkılarak:
- Neyse, görüşürüz.

Telefon kapanınca Cenk küplere bindi:
- Allah kahretsin! Kahretsin! Karen bana bunu yapma! Seni seviyorum anlamıyor musun? SENİ SEVİYORUM ALLAHIN CEZASI!

Cam kırıkları - KardelenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin