54. Bölüm: Onu bana yaz

38 3 0
                                    

Hâlâ ameliyathenin kapısın önünde bekliyorlardı. Cenkin tahammülü kalmamıştı. Sessiz oturuşları yerini huzursuz yürüyüşlere bırakmıştı. Şimdi de eline koluna hakim olamıyor kendine gittikçe artan kızgınlığıyla deliriyordu. Onurun az önce yaptıkları... Bu adam yüzünden Kardelenin sevgisinden şüphe etmişti. Öyle bir adam ki, daha dün evleneceği kız içerde can çekişirken onun tek önemsediği şey aldatılmışlığıydı. Ellerini duvara yaslayıp içinden dua etti:
- Allahım ne olur! Ona kıyma! Daha yirmi iki yaşında. yirmi üç bile değil.

Çok birşey fark ediyormuş gibi. Ne düşünüyordu? Demek istediği aslında:
- Birinin canı yanacaksa benim yansın. Birini alacaksan beni al! Ne olur!

Dualar sessiz yakarışlara, sayıklamalara döndü. Transa geçmiş gibi başını yavaşça duvara vuruyordu. Sonra daha hızlı, daha hızlı, artan bir şiddetle. Ne yaptığını görüp onu durduklarında anlı kanıyordu. Ellerini kollarını kurtarıp bu sefer yumruklarıyla duvara vurdu. Onu tutan, sakinleştirmeye çalışan insanları duymuyor görmüyordu. Taki beyninde bir ses yankılana kadar:
- Cenk!

Dedesinin sesi. Anında donup sesin geldiği yöne döndü. Yaşlı adam asırlık çınarlar gibi dimdikti. Yanında duran geliniyse onun aksine her an yere yığılacak gibiydi. Oğlunun yüzüne dehşetle bakıyordu. Şakağından inen kanları görünce dedesinin robotları andıran soğuk yüz ifadesi değişti. O kadarda sağlam görünmüyordu artık, elindeki baston sallanıyordu. Handan hanım Cenk'e doğru koştu:
- Oğlum! Ne oldu sana?

Annesinin onu tutan elini çekti:
- Dokunma!

Dedesi titreyen eliyle bastonunu daha sımdıkı sardı. Torununa sükutla yaklaştı:
- Yaralanmışsın.

Cenkin gözleri dolu doluydu. Yaralı elinin tersiyle akan burnunu sildi:
- Sizin eseriniz. Nasıl? Güzel olmuş mu?

Kafasına giren ağrıyla gözlerini kapattı. Yalpalarken dedesi ve annesi ona destek olmak istedi, ama onları silkeledi:
- Bırakın!

Bir hemşire ve doktor yarasına bakmak istiyordu. İzin vermedi:
- Dokunmayın bana. İstemiyorum.

Siniri geçmişti ama kalbine keskin birşeyle dokunulmuş gibiydi. Kağıt kesiği gibi ince ince sızlıyordu. Kontrol edemediği yüksek bir sesle ağlamaya başladı. Annesinin uzanan kollarının arasına girdi:
- Benim yüzümden... Ona birşey olursa yaşayamam... Ölürüm.
- Allah korusun! Böyle konuşma...

Kenan bey Cenkin deliliklerine bakmakla yetinmişti. Onun acısına saygı duysada Yusuf beyin varlığı onu rahassız ediyordu. Onu burda istemediğini belli ederek nefret dolu bir bakış attı. Ama yaşlı çınar gitmek için hiç acele etmiyordu, onu görmezden geliyordu. Kenan bey ona tersleneceği vakit ameliyathanenin kapısı açıldı. Kardeleni dışarı çıkarıyorlardı. Herkes etrafına toplandı. Cenk inanmayan gözlerle sargılı başına baktı, ağzındaki hortumlara. Küçük bedeninin yüklenemeyeceği hangi acıları yaşamıştı? Ve daha da yaşıyordu:
- Bebeğim! Burdayım! Karen!

Elini tutmak isterken arkaya doğru itildi:
- Lütfen açılın! Bize yardımcı olun. Hasta yoğun bakıma alınacak. Birazdan size bilgi verilecek.

Genç kızı odaya alıp kapıyı kapattılar. Camdan cihazlara bağlandığını görüyorlardı. Nihayet cerrahlardan biri yanlarına geldi:
- Kalça kemiği yerinden çıkmıştı, taktık. Ameliyat iyi geçti. Başındaki yaralanma korktuğumuz gibi çıkmadı, beyin hasar görmemiş. Yanlız kanama riskini göz altında tutuyoruz. Birde...

Cam kırıkları - KardelenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin