Gün ışığı otel odasından içeri sızarken Kardelen yavaş yavaş kendine geliyordu. Göz kapaklarını aralarken bedenine çökmüş olan ağırlıktan hareket edemiyordu. Üstündeki bitkinliği silkip atmak istercesine kollarını kaldırdı. Kas ağrısına benzer bir ağrı hissetti. Sanki bedenine fazla yüklenilmiş gibi. Kendini toparlayabilse ne olduğunu anlayacaktı. Kafasına balyoz yemiş gibiydi, başağrısının hafiflemesini bekliyordu. Sırtını yatağa dayarken nihayet gözlerini açabildi. Ona ne olduğunu idrak edecek kafada değildi. Boş boş önüne bakıp, kafasını kıpırdatmadan odaya göz gezdirdi. Gözü yakınlara indi: yatağına, kendine. Üstündeki yorgana bakarken üzerine nedenini bilmediği bir tedirginlik çöktü. Bu duygudan kurtulmak istercesine elini yorgana geçirip onu üzerinden attı. Çırılçıplak olduğunu fark ettiğinde yorganı tekrar üzerine nasıl geçireceğini bilemedi. Kalp atışları hızlanmış nefes almakta güçlük çekiyordu. Beyninde şimşekler çakarken gözlerini kapatıp kendini düşünmeye itti. Onur gittikten sonra barda içki içmişti. Sonra o sulu adam oturmuştu yanına... Cenki aramıştı, onu gelip alsın diye... Sonra?
Başına ne geldiğini tahmin etsede bunu düşünmemek için kafasını ellerinin arasına alıp salladı:
- Olmaz! Hayır!Gözyaşları akarken onları sertce eliyle sildi. Birdenbire bir heykel gibi hareketsiz kaldı. Etrafındaki ve içindeki seslere kulak verdi. Hâlâ kasıklarının arasına vuran hafif sızıyı duyabiliyordu. Gerçek yüzüne bir tokat gibi çarptı. Yüksek sesli bir ağlama krizine girerken ne yaptığını bilmeden kendini banyoya attı. Aynada ona yansıyan vücudu izlerden geçilmiyordu. Göğüslerindeki kırmızı emme izlerine dokunurken birden yalpaladı. Kulağına çok derinlerden bir ses geliyordu, zevkten inleyen bir kadın sesi. Parmak uçlarının biriyle teması, onu ittiğinde daha da içine alan, direncini kıran dokunuşlar. Utanç içinde elleriyle yüzünü kapatıp aynaya sırtını döndü. Duş kabininin içine girip suyu açtı. Suyla birlikte gözyaşları da akıp gidiyordu. Kendi sesini duymamak için ne kadar zihnini kapatsa da kapı aralanmıştı birkere. Yüzüne görmediği birinin dokunuşlarını üzerinde hissediyor buna verdiği tepkiyi tekrar duyuyordu. İnlemelerini duymamak için kulaklarını kapatsada nafile. Bitmeyen bir işkence gibiydi. Kendini başka birine nasıl teslim etmiş, bu derece nasıl ona kapılmıştı? Böyle birşey mümkün müydü? Aklı ona oyunlar mı oynuyordu? Miğdesi bulanarak kendini yere bıraktı. Hıçkıra hıçkıra ağlarken kalbi onu toparlamaya çalışıyordu:
- KENDİNDE DEĞİLDİN! KENDİNDE DEĞİLDİN!Tir tir titrerken ayağa kalktı. Havluya sarılıp banyodan çıktı. Odanın bir köşesinde duran küçük bavuluna göz attı. Yanında Onurun valizi vardı. Ona bakarken bakışları değişti. Kafasında yaratığı ihtimali silerek yatağa baktı. Gözleri dolarken başını çevirdi:
- Birşey yapmam lazım! Yoksa delireceğim!Giyinip odadan çıktı. Kendini dışarıya temiz havaya bıraktı. Bir eczanenin önünden geçerken hep duyduğu birşey beynini kurcaladı:
- Ya hamile kalırsam?Eczaneye girip düşük hapı aldı. Otele geri geldiğinde huzursuzluğu hat safadaydı. Ona bunu yapanı bulmalıydı. Resepsiyona geçip sordu:
- Dün ben biraz fazla içmişim, odaya nasıl gittiğimi hatırlamıyorum. Acaba sizin bir bilginiz var mı?
- Ben dün burda değildim. Ama bizim çocuklar bilirler. Biraz bekleyin.Gidip iki görevli çağırıp sordu. İçlerinden biri onu hatırladı:
- Kartı sizinle kalan beyefendiye verdim.Listeye bakıp:
- Onur bey.Kardelenin inanası gelmiyordu:
- Emin misiniz? Dalgalı saçlı hafif sarışın...
- Hayır esmerdi.Kardelen yutkundu, kalbi sıkışarak:
- Cenk Arman, arkadaşım olur. Dün beni almaya gelecekti. Bir bakarsanız.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cam kırıkları - Kardelen
RomanceKardelen: İncinmekten korkarak kendini gizleyen narın çiçek. Ama karların ortasında açacak kadar cesaretli. Ya da güneşe yüzünü dönmek için acele eden, verdiği sözleri tutamayan hercai bir çiçek. Sen karar ver ne olduğuna... (2016)