Birden susturdum tüm dünyayı sen konuş diye, nasıl sağırsın kendine.
— Küçük Prens
Bomboş koridorda yavaş adımlarla gidip gelirken nefesimi üfleyip saate baktım.5 saat olmuştu buraya geleli. Hala en ufak bir haber yoktu.
Bana kimse bir şey demeden geçen bir 5 saat söz konusuydu, Defne'yi götürmüşlerdi ve ben beklemekten başka bir şey yapamıyordum. Koltuklardan birine oturup kenara bıraktığım hırkayı kurumuş mu diye kontrol ettim. Geçen saatlerde gelişim gösteren tek şey hırkamdı sanırım.
Annemlere ve Defne'nin İspanya'daki anneannesine haber vermiştim. Kadın buraya geliyordu hatta tahmin ettiğim kadarıyla şu an inmiş olması falan gerekiyordu yani İspanya ve burası 2 saat falan sürüyordu Defne'den bildiğim kadarıyla. Annemlerle de hastaneye geldiğimizde konuşmuştum. Herkes haber bekliyordu ama benim bile olanlardan haberim yoktu ki.
"Ecrin!" koridorda adım bağırılınca kafamı kaldırdım. Defne'nin anneannesi perişan bir halde gelip koluma tutunurken birbirimize sarıldık. İspanyolcam çok iyi değildi ama çok şükür kadın İngilizce konuşuyordu.
"Nasıl oldu? Durumu nasıl?" olanları anlatınca kadın çöktü resmen.
"Ona sahip çıkamadım." yanına oturup ellerini tuttum. "Böyle düşünmeyin ne olur, Defne sizi çok severdi. Hiçbir kötülüğünüzü görmedi, son zamanlarda çevresindeki insanlar değişti o da değişiyordu." omuz silktim. Bunu nasıl anlatabilirdim ben de bilmiyordum ki.
"Uyuşturucu kullandığını ne zaman öğrendin?"
"Dün akşam nevresimlerini değiştirirken buldum, inkar etmedi." cebimdeki hapların ağırlığı yüreğime batıyordu resmen. Ben de kalmasını istemiyordum. Zaten uyanınca bunları kullanmak istemeyecekti.
"Ben lavaboya gideceğim siz bir şey ister misiniz gelirken alabilirim."
"Hayır canım, teşekkürler." kadın elindeki kumaş mendile gözlerini silerken ayağa kalkıp koridorun sonundaki merdivenlere yöneldim. Bir kat aşağı inince bulduğum tuvalete girip kendimi bir kabine attım hemen.
Cebimdeki hapları klozete döküp tozları da boşaltırken elimdeki plastik poşetleri de attım sinirle. Üzerine sifonu çekip ortadan kayboluşlarını izlerken belki de arkadaşımı kaybetmeme sebep olacak şeylerden bir kez daha tiksindim.
Gözyaşlarım yanağımdan kayıp giderken oradan çıkıp yüzümü yıkadım. Derin derin nefesler alıp aynadaki aksime baktığımda kıpkırmızı gözler ve solgun bir surat karşıladı beni. En ufak şeyde kızarıyordu gözlerim zaten.
Oradan çıkıp hızlı adımlarla üst kata gittim, her an doktorlar gelebilirdi sonuçta. Ama koridorda babamı ve Kerem'i buldum. Defne'nin anneannesinin yanındalardı. Kerem beni fark edince kadının yanından kalkıp bana doğru gelmeye başladı.
"Minik." kollarını bana sararken gözyaşlarım tekrar akmaya başlamıştı. "Ona yardım edemedim Kerem."
"Şşş ağlama, iyi olacak o."
"Saatlerdir haber yok ama."
"Olsun bebeğim Defne inatçı bir kız en iyi sen biliyorsun." kafamı sallayıp onu onaylarken babamı fark ettim. Ağır ağır bize yaklaşmıştı.
"Güzel kızım." kollarını etrafıma sararken ona sığındım. Ne yapacağımı bilmiyordum ilk kez, her zaman kontrollü olmaya o kadar alışmıştım ki. "Merak etme iyi olacak o."
"Umarım iyileşir baba." hepimiz koltuklara dağılırken kafamı Kerem'in omzundan kaldırmadım. Doktorlar sonunda koridorda belirirken dizlerimin titrediğine yemin edebilirdim. Ayağa kalkıp Kerem'e tutunurken doktorların bakışlarından asla bir şey anlamıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BÖĞÜRTLEN
ChickLitBöğürtlen dikenler arasında yetişen nadide bir meyvedir. Dikenler arasından türlü zorluklarla sahip olursunuz onun lezzetine. İnsan umut ettikçe yaşardı. Ecrin'in tek dayanağı umuduydu. Ama öyle bir gün geldi ki... "Herkes benden umudu kestiğinde b...