Babamın acilen Kerem'i çağırması sonucu tatlısını tabağında bırakıp ona uzattığım anahtarı alarak ayağa kalktı.
"Ne oldu acaba, babam önemli olmasa bu kadar acele çağırmazdı herhalde." dudaklarını saçlarıma bastırırken "Yağız, Ecrin sana emanet." dedi ve hızla gözden kayboldu.
Yağız Ecrin sana mı emanet?
Gözlerimi devirip tatlımdan bir kaşık daha yerken Özüm saatine bakıp bize döndü. "Saat geç olmuş, Ömür seni ben bırakayım o zaman hem kaynaşırız iyice."
"Ya taksiye binerim bir daha yolunu uzatma." dese de Özüm bir kere ağzından çıkanı yapardı, hep yapmıştı.
Hesabı istediğimizde garson ödendiğini söyledi, kaşlarımı çatarken Kerem'in o hızla bunu düşünmediğine emindim. Dayım hesap almamalarını tembihlemiş olmalıydı.
Yağız cebinden çıkardığı bir miktar parayı bahşiş olarak bardağın altına sıkıştırırken ben de cüzdanımdan bir miktar çıkarmıştım. Kapının girişindeki kutuya atacaktım, bu şekilde o insanların emeğine ayıp etmişiz gibi hissediyordum.
Restorandan çıktığımızda Yağız gözlüklerini takıp bana ve Arın'a baktı. "Hadi geçin arabaya."
Kızlarla vedalaşırken Arın'ın arka koltuğa oturduğu fark etmiş kaşlarımı çatarak arabaya yönelmiştim. "Binseydin ya öne."
"Olmaz ,Kerem hariç hiç kimseye yer vermem normalde ama sen bizdensin." diyerek arkasına yaslanırken Yağız çoktan yerine geçmiş bana bakıyordu. Onun yanına oturup boynumdaki kolyeyle oynarken saçlarımı omzumdan geriye atıp gözlüklerimi taktım ben de.
"Kemer." Yağız'ın uyarısıyla kafamı hafifçe sallayıp kemerimi takarken bir türlü girmesi gereken hazneye yerleştirememiştim. Sinirle nefesimi üflerken elimin üstüne kapanan el hareketimi durdurdu. "Sakin ol, bırak ben hallederim."
Bakışlarımı kaldırıp kirpiklerimin altından ona bakarken bana oldukça yakın olan suratı derince yutkunmama sebep oldu. Bu sebepsiz yakınlığı benim açımdan iyi değildi, kötü hissetmeye başlamıştım iyice.
Kendimi olmayan birine ihanet ediyormuş gibi hissediyordum bir de Merve vardı. Ne alakaydı yani bu samimiyet?
Hem Merve bile mi burada oturmuyordu yani?
Arın'ın boğazını temizleyip dikkati üstüne çekmesiyle birbirimizde olan bakışlarımızı anında çektik. "Arkadaşlar bölmek istemem ama eczaneler kapanmadan bir yer mi bulsak acaba?"
"Reçeten nerede?" Yağız Arın'ın uzattığı reçeteyi alırken Arın elini göğsüne koymuş bekliyordu öylece. "Ne dedi doktor şimdi?"
"Kötü bir şey yokmuş, krem ağrı kesici falan verdi bakacağız duruma göre."
"Eminiz değil mi olmadığından?" kafasıyla beni onaylarken gülümsedi, iç ısıtan bir gülümsemeye sahipti.
Yağız elindeki reçeteyi bana uzatırken yeşil ışık yanmış ve biz yola devam etmiştik. Kendimi bugünün iyi biteceğine inandırmaya çalışıyordum sadece. Emir kimseyi tanımıyordu ve annem onu yemeğe davet etmişti. Hayır yani insan bir bana sorar.
Yağız'ın isteğiyle telefonumda haritalardan en yakın eczaneyi arattım ve oraya doğru gitmeye başladık. Cidden yakınmış ki 15 dakika içinde bir eczanenin önünde durmuştuk.
"Sen bekle arabada alıp geliriz hemen." Yağız'ın arabasının anahtarı garip bir şeydi, yani tam anahtar da değildi ama garipti işte. Onu oradan alırken dediği şeye takıldı kafam. Biz birlikte mi gidiyorduk yani? Çünkü Arın'a bakarak söylemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BÖĞÜRTLEN
ChickLitBöğürtlen dikenler arasında yetişen nadide bir meyvedir. Dikenler arasından türlü zorluklarla sahip olursunuz onun lezzetine. İnsan umut ettikçe yaşardı. Ecrin'in tek dayanağı umuduydu. Ama öyle bir gün geldi ki... "Herkes benden umudu kestiğinde b...