Alp'in yol boyu sessizliği hiç hayra alamet değildi. Gördüğü fotoraftan sonra kabuğuna çekilmiş gibi görünüyordu.
Dostunu yalnız bırakmak istemeyerek eve sürdü. Gizem gittiğinden beri uğramadığı eve Alp'ın sayesinde gireceğini düşündüğünde yaşadığı hayatın ne kadar çetrefilli olduğunu daha iyi anlıyordu.
Evin bahçesine arabayı rastgele park ederek çıktığında Alp de kendisine eşlik etti. Kapıdan içeri girerken bakışlarını arkasında düşüncelere boğulmuş dostuna çevirdi.
"İyi misin biraz daha"diyebildi. Dostunun cevabını tahmin etse de yine de en azından içinde ki öfkeyi kusacağı zaman yanında olacağını bilmesini istiyordu.
" İyi olmamı istiyorsan tekel bayide ki tüm içkileri sipariş et belki bir nebze iyi gelebilir."
Kapıdan içeriye dostunun girmesi için kapıyı araladığında " Sen yeter ki iste dostum. İki tane yatak odası var sıkıntıya düşeceğimizi sanmıyorum bu kez"
Alp kolidordan salona doğru ilerlerken dudakları istemsizce gerildi. " Düşündüğü şeye bak adamın" diyebildi sadece. Kanepeye kendini bir un çuvalı gibi atarken " Anlatmamı istiyorsun o kadını değil mi?" dedi boğuk bir sesle.
Alp'in yüz çizgilerinde öfkeyi nefreti pişmanlığı vicdanı aynı anda okuması durumun tahmin ettiğinden de karmaşık olduğunu düşündürttü. " Sen anlatmak istediğin zamana kadar beklerim bugün şart değil" diyerek dostunu teskin etmeye çalıştı.
" Eyvallah dostum" diyen adamın kanepenin yanında ki kırlenti alıp yüzünü kapatmasıyla ne yapacağını bilemedi. Ardından " En üst katta yatak odam istersen ben masayı hazırlayana kadar birazcık uyumayı dene" diye öneride bulundu.
Alp kanepeden kalkarak merdivenlere doğru ilerledi " Sağol" dedi gırtlaktan gelen sesi kendisine yabancı gelmişti.
Olayları düşünmek istemiyordu düşündükçe girdap gibi düşünceler içine çekecek bulamadığı soruların cevapları daha büyük çıkmazlara sokacaktı. Şuan ihtiyacı olan berrak bir zihindi. Soruların cevapları Alp ve Sedef'teydi.
Düşüncelerinden bugünkü yediği yemeği çıkardı. Eline aldığı telefondan gece için gerekli şiparişleri verdi. Donanmış bir masa tüm sorunları çözerdi. Zihnini dağıtmak istercesine eski 45'liklerden özenle şeçtiği müzikleri dinlemek için CD çalarını çalıştırdı. Kanepeye yerleşerek gözlerini kapattı. Barış Manço - Alla Beni Pulla Beni parçası kulaklarının pasını silerken zihni sadece şarkıya eşlik ediyordu. Uzun zamandır ihtiyacı olan huzuru Barış Manço vermiş gibiydi.
Zilin ısrarlı çalması ile gözlerini araladı. Kimseyi beklemiyordu. Tanıyan kişiler de davetsiz misafir sevmediğini bilirdi. " Bir kaç dakika huzur verin" diyerek kanepeden kalktı.
Salondan kapıya giderken bildiği tüm küfürleri tüketmişti. Kapıyı araldığında karşısında Kıvanç'ı bulmayı hiç beklemiyordu.
" Hatim indirdin sülaleme dostum insaf ya" derken yüzünde en bilindik gülümsemesini takınmıştı.
" Neden aramıyorsun oğlum sende. Nereden bileyim senin olduğunu dingonun ahırı gibi ipini koparan buraya geliyor bilmiyorsun sanki"
Kıvanç hiç bir şey söylemeden Buğra'ya sarıldı. Uzun zamandır içinde yaşattığı tüm öfkeyi tüketmiş özlediği eski günlere geri dönme çağrısını, bildiği en iyi ifade ile anlatmıştı. Sarıldığı adamın da eski günler de ki gibi samimi bir şekilde cevap vermesiyle tüm yaralar bir bir kapanmıştı.
Salona geçtiklerinde Kıvanç orta sehpanın üzerinde ki kumandayı alarak müziğin sesini kıstı. " Biraz konuşalım ne dersin?"
Buğra koltuğun birine attı kendini " Sen nasıl istersen dostum. Hayır mı şer mi?"
Kıvanç kanepeye yayıldı gözlerini Buğra'nın gözlerinin içine dikerken " 2 gün sonra gidiyorum. Sen söyle hangisi hayır mı şer mi?"
Alt dudağını dişleri arasına aldı. " Gitmek zorunda mısın?"
Kıvanç alaylı bir gülümseme takınarak " Yarı yolda bıraktığım kızlar gibi davrandığının farkında mısın şuan?"
Buğra dostunun alaylı cümlesine gülümsedi kırık " Dağıtmak yetmedi mi devam mı yani?"
Kıvanç elini ensesine götürerek " Duruldum artık. Merak etme dostum iyiyim hatırlıyor musun Massachusetts General Hospital" –devam edecekti ki Buğra sözünü kesti.
"Boston'a gidiyorsun yani"
Kıvanç başını olumlu anlamda salladı. " Fırsat bulduğun an gelirsin artık yanıma"
Dostunun cümlesine gülümsedi " Gazeteyi bile aksatırken fırsat bulup yanına geleceğimi düşünmüyorum ama sen gel. Siz doktorların izinleri çok oluyor."
Kıvanç eliyle 'hadi oradan işareti' yaptı " Hayat kurtarıyorum lan ben ne izini sende. Sanki klinikte olduğum zamanlardan bilmiyorsun yoğun çalıştığımı"
Buğra gözlerini yere kaydırdı. " Özleyeceğim lan seni"
Kıvanç " Bende dostum bende"
O esnada Gönül Yazar'ın Gel desen gelemem ki parçasından Seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli nakaratı yankılandığında ikisi de kahkaha attı.
Kıvanç " Yok artık" diyebildi kahkahalarının arasında. Ardından ciddileşerek " Bir konu daha var konuşmamız gereken"
Dostunun bir anda ciddileşmesiyle dikkatini toparlayarak direk bakışlarını gözlerine dikti " Hayırdır inşallah" diyebildi sadece.
Kıvanç dudaklarını yaladı " Senden önce Gizem'le vedalaştım" – kısa bir nefes aldı – " Elini hızlı tutsan iyi olur derim. Sen kendi duygularından emin olana kadar kız elden gidecek haberin olsun"
Buğra " Beraber olmaya mı karar verdiniz ne çıkarmam gerekiyor cümlelerinden" derken sakin kalmaya çalışıyordu. Yeni durulan dostluklarını anlayıp dinlemeden yıkmak istemiyordu.
Kıvanç kanepe de doğrularak bakışlarını söyleyeceği cümleleri anlaması için tane tane söylemeye özen göstererek " Plaza da bir lavuk var adı Enes. Gizem ile aralarında ne oluyor bilmiyorum ama çoçuğun bakışlarını sevmedim. Gizem'e alenen ilgisi olduğunu belli etti."
Buğra bakışlarını kaçırarak " Önemli olan Gizem'in ilgisi var mı lavuğa karşı."
Kıvanç yutkundu. " İkisi arasında yükselen elektrik trafo da yok gerisini sen anla. Senden vazgeçmesi an meselesi duygularını netleştirsen iyi olur benden sana gider ayak en büyük dostluk bu kardeşim. Gizem'i kaybetmek istemiyorsan aşkına ikna etmen lazım."
Buğra içinde ki öfkeyi bastırmak için ayağa kalktı. " Vazgeçmek bu kadar kolaysa geçsin kardeşim"
Çalan zil içinde ki öfkeyi dindirmek için bir lütuf gibiydi. Kolidora doğru ilerlerken " Alp yukarda kaldırsana nevaleler geldi dağıtalım. Benim de gider ayak sana son kıyağım olsun"
Kıvanç gülümsedi " Soytarıyı görmeden gideceğim diye üzülüyordum desene son dostlar gecesi yapıyoruz."
Bu gece üç dostun zihinlerinde binlerce sorularla ardı ardına boşalan bardakların gecesi olacaktı. Kırık eski günleri yad edecekleri gecenin başlangıcı büyük 70 likti.
Eski 45'liklerin geceye yön vermesiyle üç bardağın buluşmasının hikayesine kapanışı Cem Karaca'nın "Kendim ettim kendim buldum" parçası son verecekti.
Zihinlerin bulanıklaşmasıyla Alp'in " Kıvanç lan Buğra Gizem'e aşık ama senden çekindiği için kıza açılamıyor söyle şu mala da içinde ki vicdan azabından kurtulsun" demesinin üzerine
Kıvanç'ın " Gizem'e aşık olmayacak erkek tanımıyorum ki bu süzme elindeki kızın mükemmeliğinin farkında değil. Yabancıya gitmesin oğlum ben diyorum tren kaçmadan yakala diye yoksa bu malın sonu da benim gibi olacak farkında değil."
Buğra " Zevzekliği bırakın da yatın hadi" diyerek geceyi bitirdiğinde soluğu Gizem'in yatağında aldı. Bulanık zihinle yanında Gizem'in olduğunu düşünerek daldı uykuya...
Aşkı aşk yapan aslında yanlış zamanda alınan doğru kararlardı.
Vote vermeyi unutmazsanız sevinirim
Bir de ufacık bir yorum *-*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Satır Arası Derin (Kitap Oldu)
Roman d'amourSatır arası Tutku ve Satır arası Aşk adlı hikayenin devamı niteliğindedir. (3) Karşılıksız bir aşkın tutsağında ki bir kadının sevdiği adam tarafından zorunlu da olsa kabullenişini anlatmaktadır. Aşk sadece karşılıklı mı yaşanır yoksa karşılıksız...