eighteen : pt.2

4.7K 284 71
                                    

Hye'den :

Aşıktım.
Jeon JungKook'a delicesine, sırılsıklam aşıktım.
Belki ilk zamanlarda onu gördükçe haaatımın karmaşıklaşacağını düşünerek onu reddediyordum, kabul ediyorum bu büyük bir hataydı, ilk öpüşmemizden bu yana gelişen her şey içimde bir şeyin büyüyüp tamamen beni sarmasına neden olmuştu.

Defterdeki resimleri boşverin gitsin, onların hiç birini merak etmiyordum. Şu anda yalnızca JungKook'u merak ediyordum. Neler yaptığını, şu an o yapışkan kızla olup olmadığını...

Ve ben ilk kez, abimin kurallarına karşı gelerek evden çıktım ve sokakları dolaşmaya başladım. Bildiğim, bilmediğim her sokağı, rastgele gezdim.

Kulaklarıma doluşan ambulans sesi ile telaşlanmıştım. Sesin geldiği sokağa aradan baktım.

Abim burada ise, büyük ihtimalle ambulansa kaldırılan da, Jungkook'tu.

Nasıl gaza geldiysem aniden hızlandım ve kapısı kapanmak üzere olan ambulansa atladım. Abimin bakışlarını umursamamıştım bile, naaıl olsa ambulansta değildi, olmadığı sürece sıkıntı yoktu.

Kaşından, yanağından ve dudağının kenarından kan akıtan, bir de kolundan zedelendiği belli olan baygın JungKook'un elini tuttum.

Gözyaşlarım kendilerini bırakmıştı bile. Ölüm riski olmasa da onu bu halde görmek kalp atışımı hızlandırıyordu.

"JungKook-ah... Buradayım, hadi uyan. Huh?"
Beni sevmediğini biliyordum, bu yüzden ona yalvarmam da işe yaramayabilirdi ancak denedim. Onun beni sevmeme ihtimali umrumda değildi. Sonuç olarak o beni sevmese de ben hala onu seviyordum.
"JungKook-ah..."
Görevli serumu tutuyordu. Kolunu tutmak istesem de serum yüzünden  tutamamıştım.
"Lü-lütfen..."
Hıçkırıklarım boğazıma dizilmişti. Gözleri aralanıp yeniden kapanıyordu.

Sadece...düşünmek dahi istemiyordum.

Zihnim sadece ona odaklıydı.
Yaşamalıydı.
Yalnızca...yaşamalıydı.

 Onun hayatını kaybettiğini, aramızdan ayrıldığını düşünmek dahi istemiyordu. Abimin katil olarak anılması ya da hapse girip ömrünü çürütmesi de şuan umrumda değildi. JungKook, abimmin attığı bir kaç dayağa kurban gitmemeliydi. Ölmemeliydi. Ölürse asıl suçlunun abim olmayacağını, ben olacağımı biliyordum. Çünkü ben JungKook'tan uzaklaşmak yerine ona yapıştım. Sadece bir gün, bir kaç dakikalığına onunla konuşayım derken gerizekalı ağzımla her şeyi abime anlattım.

Ne bekledim? Abimin onu anlayışla karşılayacağını falan mı?

 Bir resim defteri yüzünden bizi buralara getiren kişiydi benim abim. Ondan anlayış beklemek benim suçumdu. JungKook'un bu kadar darbe alıp hastanelik olması da benim suçumdu bu yüzden.

 Hani derler ya , 'kendini boşuna suçlama, sen masumsun' diye. Bu cümleleri durmayı çok isterdim ama ne yazık ki bu cümleleri de hak etmiyorum. Bu cümleleri hak etmiyorum çünkü ben gerçek bir suçluyum. Yalan değil, kaza değil. Direkt olarak ben suçluyum.

  Hemşire ayaklandığında hastaneye geldiğimizi anlamıştım. Nasıl yapıldığını bilmediğim halde kapıyı açtım ve dışarıya atladım. Kapının önünde bekleyen hemşireler ve doktorlar sedyeyi alıp hızla içeriye giderlerken arkalarından koştum.

Ta ki hemşirenin biri bana 'buraya giremezsiniz' diyene kadar.

 Umutsuzca sandalyelerden birine oturdum. Bacaklarımı kendime çektim, alnımı huzursuzca dizlerime yerleştirdim ve akan gözyaşlarımı tutmaya çalıştım.

'Hadi ama HyeRim. Şimdi hastanedesiniz. Rahat ol, o yaşayacak.'

 Belki de şu an abim tüm hızıyla buraya doğru koşarak geliyordu beni bulmak, alıp zorla eve götürmek için. Ancak gitmeyecektim. JungKook'u bırakıp gitmek istemiyordum.

saver || jeon jungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin