(...)
Saniye ve saniye, delirecek gibi hissediyordum.
Her adımımda hissettiğim ayağımın ağrısı umrumda bile değildi, ya da daha fazla düşünmek için yolu iki katı uzatmış olmam...
Sadece üzülüyordum. JungKook'un böyle biri olduğunu asla tahmin edemezdim. O benim için kurtarıcıydı, her an her yerden çıkabilen, zor anında gelip elimden tutan ve sevgisini çokça hissettiğim biriydi.Ancak o da ne? Aslında beni sevmiyormuş bile. Okuldan gittiğimden beri başka bir kızla ilgilenmesi, yani biz çıktığımızda bile o kızla ilgilenmesi, benim aslında onun için bir hiç olduğumun bir göstergesiydi. Sadece hoşlanmıştı benden, fazlası değildi.
Gerçekten...onun bir kabahati yoktu. Salak olan bendim. Neden derslerimle uğraşmak yerine onu tercih ettim ki? Hedefim okulu başarılı bir şekilde bitirmekti, ancak onun sayesinde hedefimden sapmıştım.
Tekrar hedefime rahatça yönelebilmeyi umuyordum. O beni nasıl bir anda attıysa, bende onu atabilirdim nasılsa. Sonuç olarak birbirimize aynı duyguları beslemiştik. O benden hoşlanmıştı. Bu da demekti ki, o hoşlanmayı bıraktıysa,
bende bırakabilirdim.Gözyaşlarımı sildim, ne kadardır bunu yapıyordum bilmiyorum, ve yerlerine yeni gelen gözyaşları eşliğinde çalan telefonımu elime aldım.
'Byun BaekHyun'
Sesimi düzeltmek için bir kere öksürdüm ve ardından aramayı yanıtladım. 'Evimde iki tane kitabın ile hoodie'n var. Almaya gel, yoksa atarım.'
"Söylemesen gelmeyecektim zaten. Bu arada resim defterini senden alabilir miyim-"
'Çöpten alabilirsin.'
Ardından telefon yüzüme kapanmıştı. Derin bir nefes verip elimi alnıma koydum. Alışmak gerçekten çok zordu.
Yoluma normal adımlarla devam etmekte bir o kadar zordu. Birini unutmak bu kadar zor muydu? Kolayca sevebiliyorduk, ama kolayca vazgeçemiyorduk. Neydi bu saçma adaletsizlik?
Çıkardığım dersler vardı. En önemlisi de herkese inanmamam gerektiğiydi. Özellikle de seni seviyorum, diyenlere.
En sonunda dayanamayıp yere çömeldim. Hatta, çantamı yere koyup üstüne oturdum. Çok kişinin geçmediği kaldırımda ayaklarımı uzatıp otururken düşünmeyi de bıraktım.
Bu kadar zor olacağını tahmin etmemiştim bile. Anlaşılan bu sefer bu oyunda platonik olan bendim... Eski JungKook gibi.
(...)
BaekHyun'un ziline basıp kısa bir süre kapının açılmasını beklemiştim. Kapıyı başındaki havluyla kafasını kurulayan BaekHyun açmıştı. Arkaplan ise kalbimi derinden yakmıştı.
JungKook ve kısa kahverengi saçlı, kahkülleri olan ve şort giymiş, ince vücut hatlarına sahip olan bir kızı görmemle zihinsel bie çöküş yaşamıştım. Belki de vücut hatlarımız aynıydı, ama ilk bakışta bakınca kız gerçekten benden kat ve kat daha güzeldi. JungKook'un onu tercih etmesi çok doğaldı.
"Eşyalarını poşete koydum. Mutfaktalar." Dedi BaekHyun tamamıyla soğuk sesiyle. Dudaklarımı bir kere birbirine bastırdıktan sonra kısık sesle konuştum. "Peki."
İçeriye girdikten sonra, tezgahın üstündeki poşete elimi uzattım. Ancak uzattığım elimin üstündeki uzun çizik dikkatimi çekmişti. Bu ne ara olmuştu?
Bu kesiğin nereden geldiğini düşünen iç sesimi yatıştırdım. Büyük ihtimalle yürürken bir yere sürtmüşümdür. Çok önemi yok.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
saver || jeon jungkook
FanfictionKorumak isterken yalanlara boğan da sendin, Jeon JungKook. ©hhyesria