(...)
Ben o şoktayken elimi tutmuş, beni yerimden kaldırmaya çalışmıştı. "Sen...az önce ne yaptın?" Diye sordum yavaşça.
"Ne- ne yapmışım?" Dedi kekeleyerek. "Be-beni öptün." Dedim hızlıca."Ah..." dedi ve elimi bırakıp saçlarını geriye attı. "Seni bir amlık Chin Hwa sanmış olmalıyım... Bu sıralar aklım hep onda ve bazen kendimi kaybediyorum-"
"Beni yine kullandın." Dedim sertçe. "Gün ve gin daha değersiz hissediyorum. Gün ve gün deliriyorum. Gün ve gün daha çok terk edesim geliyor burayı." Dedim sertçe. Sadece bekleyecektim ama.
Ya JungKook'un bana geri gelmesini, her şeyi açıklamasını,
Ya da gün ve gün nasıl mahvolduğumu izleyecektim."JungKook sadece git. Git ve sevgilini öp tamam mı? Beni daha fazla kullanma. Shin beni öpse bu kadar üzülmezdim." Dedim sinirle. "Öyle mi?" Dedi kapıdan geren Shin. Sana da, şom ağzına da kocaman bir aferin HyeRim.
"Hassiktir." Dedim ve elimi alnıma koydum. "Ne dedim ben ya." Diye mırıldandım. Masanın üstündeki kitapları rastgele çantaya sıkıştırdım. Kalemliği de üstüne attım. "Nereye gidiyorsun?" Dedi Shin ve elini omzuma koydu.
JungKook ise tepki vermiyor, kapıdan izliyordu. En azından bu sefer dediklerimi yapıyordu. Ama şu an ona ihtiyacım vardı!
"Bana dokunma." Dedim ve elini ittirdim. Ancak samtim ve santim yaklaşmaya devam ediyordu. Sıradan henüz çıkamamıştım bile. Yüzü yüzüme yaklaştığında yapacak bir şey düşünmeye başladım.
Ne yaparsam bu iğrenç sigara kokusu kaynağından kurtulabilirdim?
Bana yaklaşan suratını elimin tersiyle kenara ittirdim ve söylendim. "Bok gibi sigara kokuyorsun. Midemi kaldırdın." Ardından bacaklarımı uzatıp sertçe dizine vurdum ve kenara çekilen Shin'in yanından koşarak kaçtım.
Kapıdan çıkarken JungKook bileğimi yakalamış ve beni durdurmuştu. "Kalemini orada bıraktın." Sıranın üstüne baktığımda onun bana verdiği kalem olduğunu fark etmiştim.
Güzel ama bir o kadar da unutulması gereken bir anıydı. "Boşver." Dedim ve bileğimi ondan kurtarıp koşarak kaçmaya devam ettim. Yine bileğimi yakaladı. "Beraber gidelim."
(...)
"Senden vazgeçebilmek için ne yapmalıyım?" Diye sordum suyu yavaş yavaş içerken. "Başka bir sevgili mi edinmeliyim? Yoksa kendimi odama mı kapatmalıyım? Belki de dayak yemeliyim." Oturduğumuz yerde, etraf sessizdi.
"Benden vazgeçmek zorunda mısın ki?" Dedi ve nefes aldıktan sonra ekledi. "Belki bir gün sana dönerim."
"Ben bekleyemem JungKook. Ben beklemekten nefret ederim." Saçımı geri attım. "Ben umudu kestim. Senden kaçacağım. Köşe bucak. Sana neden söyledim ki bunları?" Başımı umutsuzca aşağı eğdim. "Her sorunumda sana koşuyorum ve bu beni mahvediyor." Nefes verdi ve o da elindeki şişeden su içti.
"Özür dilerim. Bu kadar üzüleceğini düşünmemiştim." Dediğinde hafifçe gülümsedim. "Sorun değil... Sen bu zamana kadar kimseyi düşünmedin zaten. Bu senin alışkanlığın." Başını salladı. "Sanırım öyle." En azından kendini tanıyordu.
"Eve gitmeyecek misin?" Diye sorduğumda omuz silktim, onun da saçları rüzgarda dalgalandı.
"Bilmiyorum... Hazır formam da üstümdeyken yarına kadar beklerim. Sabaha kadar hasta olmazsam okula giderim, hasta olursam da hastaneye güder orada yatarım, böylecr abim bana vuramaz." Dediğimde bacağının arkasından
"Bize gel istersen. Yani bir güncük kalmanda sıkıntı olmaz. Chin Hwa da dert etmez."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
saver || jeon jungkook
FanfictionKorumak isterken yalanlara boğan da sendin, Jeon JungKook. ©hhyesria