(...)
"Beni hafife almamalısın." Dedim sert bir tavırla. "Beni daha çok kışkırtıyorsun." Demekle yetindi. Tek elimi havada anlamsızca sallayarak konuşmama devam ettim. "Nasıl düşünmek istersen öyle düşün, ben ne kadar güçlü olduğumu biliyorum-"
"Sen bizden kaçarken o yanında olmasaydı çoktan hedefimize ulaşmıştık bile. O olmasa sadece kaçacaktın, biz de seni yakalayacaktık ki şansa bak! Artık tek başınasın."
"Tek başımayım ama öncekinden daha güçlüyüm. Bunu dikkate almanı isterim. Tabii, kendi güvenliğin için!"
Değiştiğimi hissediyordum. Daha güçlü ve belki de daha özgüvenliydim. "Olmadığın biri gibi davranma."
Konuşmasına devan ederken bana doğru bir adım atmıştı. Aramızda bir sürü sıra olsa bile bana yaklaştığı her santimde vücudumu kaplayan gerginliğe engel olamıyordum. "O olmadan bir hiçsin işte. Bunu kabul et. Sen zor durumdayken o hemen gelip seni kurtarıyordu. Ama biliyorsundur, artık öyle biri yok. Tek başınasın. Kaçacak pek yer de kalmadı."
Ne dese haklıydı. Yine de pes edip, hayatımda kötü anılara sebep olacak şeyler yapmasına izin veremezdim. JungKook olmadığı için bana zarar vermesine izin mi verecektim yani? Düşündüğü bu muydu?
Oldu canım.
"Zaten senden kaçmama gerek kalmadı." Dedim ve dişlerimin arasından kıkırdayarak nefes verdim. "Hayatımda bir fazlalıksın sadece. Senden kaçtığım sürece büyümeye devam edersin, daha fazla üstüme gelirsin. Tamam, bir kaç gün öncesine kadar bunun bilincinde değildim ama artık farkındayım. Artık büyüyemeyeceksin, seni ayağımın altında ezeceğim."
Hafifçe gülümsedim ve sınıfın kapısından Shin'i öylece arkada bırakarak çıktım. Vay. Az önce ne güzel çıktım oradan.
İçimde bir şeylerin hafiflediğini hissediyordum. Uzun zamandır aklımda olan ama farkında olmadığım bir şeyleri rahatlıkla söylemek iyi gelmişti.
Yemekhaneye doğru inerken merdivenlerde beni bekleyen TaeHyung ile karşılaşmıştım. "Çok beklettim mi seni?" Diye sordum hafifçe gülümseyerek. "Hayır ama bie şey mi oldu?" Başımı sağa sola salladım. "Önemli bir şey değil."
"Anlatmak istersen dinlerim." Dedi ısrar ederek. "Sadece eski olaylarla alakalı bir konuşma oldu. Shin ile benim aramda." TaeHyung istediği cevabı almış bir şekilde başını salladı. "Pekala."
"Bugün ne varmış biliyor musun?" Soruma önce dudaklarını yalayarak cevap verdi. "Sanırım bugün tavuk var."
"Yalan." Dedim hızlıca. "Okulda kızartılmış tavuk vermediklerini biliyorum. Yani, hiç bir okul vermiyor."
"Onlar vermiyor, bu yüzden biz alıyoruz." Dedi ve bir kat daha aşağı inmeden beni koridora doğru çekiştirdi. "Ne? Sen sipariş mi verdin?"
"Bağırmasana!"
Büyük ve ne işe yaradığını bilmediğim bir odaya gelmiştik. Kapıyı kilitledi ve küçük pencereyi yukarı doğru açtı. Masadaki poşetin içinden kutuyu çıkardı ve kapağını kaldırdı.
Duman havaya karışırken o muhteşem koku ciğerlerimize yerleşmişti. "Muhteşem kokuyor."
Islak mendil paketini bana uzattı. "Önce ellerini sil." Dedi ve sandalyeye oturdu. Bende onun karşısına, masanın yanındaki sandalyeye oturdum. "Burası neresi?" Diye sordum. "Aslına bakarsan, uzun hikaye." Islak mendili kenara koyarken sordum.
"Anlatsana." Dedim heyecanla. "Peki. O zaman sende bana bir şey anlatacaksın.""Ne gibi?"
"Ben ne istersem. Kabul mü?"
"Peki." Dedim biraz kararsız olsam da. Anlatmaya başladı, bende tavuğumu yemeye...
![](https://img.wattpad.com/cover/125652066-288-k658486.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
saver || jeon jungkook
FanfictionKorumak isterken yalanlara boğan da sendin, Jeon JungKook. ©hhyesria