fourtytwo : and we broke up

1.9K 123 83
                                    

(...)

Akşam saatlerinde evden giden JungKook'un peşine takılmakta ısrar etmiştim ama o evde benimle BaekHyun'u yalnız bırakmıştı. Daha çok BaekHyun'u kaçmamam için bir nöbetçi olarak başıma dikmişti.

"Sence ne olacak?"

"JungKook onu ikna etmeye çalışacaktır."

"İyi de bensiz olmaz ki..." diye mırıldandım. Umutsuzdum açıkçası. Eğer olaylar gerçekten de bizim düşündüğümüz gibiyse JungKook'un tek başına çabası işe yaramayacaktı.

"Umarım kötü bir şey olmaz." Diye tekrarladım bir kaç kez. Korkuyordum. Olabilecek şeylerden, JungKook'un yanında getireceği sonuçtan korkuyordum.

"Acıktın mı?" Diye sordu BaekHyun. Başımı belli belirsiz bir şekilde salladım. "Az çok. Sen?"
"Ben açım." Dediğinde hafifçe sırıttım. "Ne yapalım?"

"İkimizin de uğraşmasına gerek yok. Söyleriz getirirler işte."

"Çok fazla hazır yemek yiyoruz. Azıcık ev yapımı yemeliyiz."

(...)

"Bunun ev yapımı olmadığının farkındasın değil mi?" Dedi Baekhyun suda haşlanan rameni göstererek. "Farkındayım ama tek şansımız buydu."

"Dışarıdan söylemeliydik."

"Ama ramen de güzel." Dedim ve kaynayan suya toz karışımı döküp çubuklarla biraz karıştırdım. Kapıdan gelen anahtar sesiyle başımı kapının tarafına çevirmiştim ama görememiştim, aramızda kocaman bir duvar vardı.

"Güzel kokuyor!" Diye bağırdı JungKook kapının oradan. Anlaşılan kötü bir şey yoktu. "Nasıl geçti?" Dedi BaekHyun JungKook'a. "Hiç bir şey olmadı," dedi JungKook. "...her şey aynı." Diye de ekledi.

"Emin misin?" Diye sordum hafifçe ona dönerek. Eğer hala saklamaya devam ettiği bir şey varsa diye, ağzını açmaya çalışıyordum. "Eminim." Dedi ve elindeki anahtarları mutfak masasına bıraktı. "Ellerimi yıkayıp geliyorum." Dedi ve ardından koşar adımlarla üst kata çıktı.

Kaynayan suyun buharı çoğaldığında hızla tencereyi elime almış, BaekHyun'un oturduğu masadaki tepsiye koydum. İki çift çubuk da koyduktan sonra hafifçe karıştırmaya başladım. "Hala dışarıdan yemek söylememiz gerektiğini düşünüyorum."

"Hadi ama..." dedim ve derin bie nefes verdim. "Pekala Baek... Nasıl istiyorsan öyle yap..." dedim ve ayağa kalkıp sofraya koymayı unuttuğum tabakları çıkardım. Ramen'in suyunun her yere damlamasından gerçekten nefret ederim de...

"Ben geldim~" Neşeli bir tonda bağırarak merdivenin son iki basamağından sıçrayan Kook'la gülümsedim. "Hoşgeldin~" Hızlıca yanıma yaklaşıp yanaklarımı mıncıklamaya başladı. "Ne yaptın bakalım?" Dedim masaya otururken. "Hiç bir değişiklik yok." Dedi normal bir tonda. Ardından o da masaya oturdu.

"Abimle konuşması gereken benim çünkü." Dediğimde elini havada salladı. "Hayır ben halledecektim ama-"

"Ben kız konusundan bahsediyorum. Önce onu çözmemiz lazım." Diye sözünü böldüm. "O konuyu açmak istemedim. Kötü gözüküyordu."

"Benim onunla konuşmam gerekiyor işte." Dediğimde başını salladı JungKook. "Farkındayım ama seni ona yaklaştırmak istemiyorum."

"Ama o benim abim."

"Evet. Acımasızca, gereksiz nedenler için kız kardeşine vuran bir abi." Dedi ve çubukları tutarken bana sert bir bakış attı. "Yaptıklarının doğru olmadığını o da biliyor." Dedim hızlıca. "Pişman olduğunu hissedebiliyorum. Benim bırakıp gitmesinin, hastaneye bile gelmemesinin nedeni kesinlikle bu. Pişman olduğundan."

saver || jeon jungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin