fourtyeight : pt.2

1.4K 111 54
                                    

(...)

Sırtımı bıkkınlık ve çaresizlik içinde duvara yaslayıp yüzünü dizlerine kapatmış, ağlarken aldığı nefesler yüzünden sırtı inip kalkan JungKook'a bakıyordum. Bıkkın bir nefes verdim. Onun ağladığını görmek beni içten içe parçalamıştı.

Hemde hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Beni de bu parçalamıştı zaten.

"JungKook-"

"İstemiyorum." Cevabımı almıştım, konuşmak istemiyordu ama yine de içime bir şey düşürmüştü. "Sen gerçekten istemiyor musun, yoksa sana bir şey engel mi oluyor?"

Sessizlik oluşmuştu bu cümlemden sonra. Hıçkırıkları bile durmuştu. "JungKook, ben sana inandım. Bana gelip seni çok seviyorum, dedin ve bana zamanla o cümleleri de hissettirdin. Ben gerçek sevgiyi mi tattım, yoksa yalan sevgiyi mi Bana bunu söyle. Beni kullandın mı, yoksa her şey gerçek miydi?"

Yine sessiz. Yine cevap yok. "Ben sana karşı hiç bir şey duymazken beni kendine bağladın, ve ben o bağı koparamıyorum JungKook. Bana cevap vermek zorundasın. Madem beni bu çukura düşürdün ve kurtarmıyorsun. En azından vicdan azabı çek ve aşağıya bir ip sarkıt. Bana cevap ver."

Hıçkırık ve ağlama kesilmişti. Ortam sessizdi. Sokağın ucundaki sokak lambası sönüp sönüp yanıyor, ortamı daha da geriyordu. "Veremem."
Ben her şeyin açıklığa kavuşmasına ihtiyaç duyan zavallı biriyim JungKook. Senin yüzünden bu haldeyim. Lütfen, yardım et. Beni çukurdan çıkar. Lütfen.

"O zaman resim defterini ver." Başını kaldırdığını arada sırada yanıp sönen ışıktan anlamıştım. "Hayır."

"Vermek zorundasın."

"Değilim."

"Vermek zorundasın JungKook. Yarın dans stüdyosuna getirirsin." Dedim konuyu kapatmış gibi hissederek. "Hayır."

"O zaman kendim alırım JungKook."

"Bende inandım." Dedi ve küstahça bir kahkaha savurdu havaya. "Başına gelince de böyle gülersin umarım." Demekle yetindim. Ayağa kalkarak üstümü silkeledim. Kapüşonumu kapattım.
"Nereye?" Omuz silkerek karşıladım onu.
Ardından sokaktan telefonumu sıkarak çıktım.

Buradan gitmekle doğru mu yapıyordum yoksa yanlış mı, bilmiyordum ama sanki yapmam gereken buymuş gibi hissetmiştim.

Sokakta sert adımlarla aşağı doğru ilerlerken takip edip etmediği şüphesine düşerek hafifçe arkama baktım. Bu sefer takip etmiyordu. Neden takip etmiyorsun?

Umutsuzca önüme döndüm ve sert adımlarımın serbestleşmesine ve salaş adımlara dönüşmesine izin verdim.

JungKook, o resim defterini alacağım ve sen de bana inanmadığın için pişman olacaksın. Bilmelisin ki ben yalan söylemem...

(...)

"Seni okuluna geri aldırıyoruz."

"Ne?" Dedim neşeyle. "Şaka mı bu?" Dedikten sonra bu işin olma olasılığını düşündüm. "Bir dakika. Böyle bir şey yapabiliyor muyuz ki? Bu kadar kısa aralıkta..."

"Öğretmenine okulda olan olaylardan bahsettim. Seni rahatsız edenler olduğundan bahsettim. Öğretmenin burada böyle olayların sıksık yaşandığını, bu yüzden bir sorun olmayacağını yapabileceği her şeyi yapacağını söyledi. Bu haftadan sonra eski okuluna geri döneceksin."

"Teşekkür ederim!" Dedim abimin boynuna atlayarak. "Ama bir uyarım var."
Abimin boynunu bırakarak geri çekildim ve dediğini dinlemeye başladım. "JungKook. Onunla yakınlaşmak yok. Söz ver."

Saniyeler içinde serçe parmağı önümde belirdiğinde öylece eline baktım. "Söz veremem ki..." dedim mırıldanarak. "Abi, ben istemesem de bir şekilde kendimi onunla ilgilenirken buluyorum-"

"Duygularına hakim olmalısın. Onunla tanışmadan önce senin hedefin üniversiteydi, kendini toplamalısın. Sadece seni meşgul ediyor o. Sadece kafanı dağıtıyor. Hedef üniversite. Seul Üniversitesi."

Doğru. JungKook'tan önce dersleriylr yatıp kalkan ve kendinden başkasını pek de düşünmeyen biriydim ben. Ama o beni değiştirmişti. Yumuşamıştım, daha neşeli olmuştum. Daha doğrusu, hayatın derslerden fazlası olduğunu anlamıştım...

Yine de hayatıma devam edebilmek için eğitim hayatımın yeterince iyi ve temelli olması gerekiyordu. Abimin serçe parmağını tuttum, sıktım.

"Söz."

Tekrardan abimin karşısındaki sandalyeye oturdum ve artık konuşmamız gereken şeylerin kapağını kaldırmaya karar verdim. "Ee, senin anlatacakların vardı." Başını sağa sola salladı. "Artık yok."

"Abi!"

"Pekala..."

(...)

Yatağımda sırt üstü döndüm ve bakışlarımı tavana diktim. Abim zamanında çok üzülmüştü...

O da birini sevmişti, aynı benim gibi. İşte geçen yaşanan kavgadaki kızdı abimin sevdiği kız. Ama o kız, abimi hiç sevmemişti, o sadece kullanmış, kandırmıştı. Bir gün sebepsizce abimden ayrılınca, abim de yıpranmıştı. Ah, yine benim gibi. Sanırım yaşadığımız olaylar bile DNA'mızda saklı. Ah, şaka bir kenara, abim gerçekten çok acı çekmişti. Bu olaydan bir ders de çıkarmıştı ama: asla kimseye güvenme. Sana gülüyor olabilir ama belki içinde kötü biri vardır. Yani: hiç bir kitabı kapağına göre yargılamamalısın. Çok ilgi çekici bir kapağı vardır ama belki de içi boştur. Ya da çok sade ve soğuk bir kapağı vardır ama içi seni aydınlatacak hikayeler ve öğütlerle doludur.
Abim aldığı bu dersten sonra doğal olarak beni korumak istemişti. Olabilecek her şeye karşı. Bana kimseye güvenmemem gerektiğini öğretmek istemişti.
Benim de karşıma JungKook geldiğinde korkmuştu. Onun beni kandırabileceğinden korkmuştu. O sadece beni korumak istemişti; ki düşününce şu an abim haklıydı. Abim beni koruyamasa da hedefi açıktı; JungKook'un yalanların korumaya çalışmıştı beni.

Yoksa yalanları JungKook'a o mu söyletmişti? İşte takılıp kaldığım yer burasıydı. Abimin daha önce JungKook'u tehdit ettiğini biliyordum, bu yüzden JungKook yalan söylüyordu. Ama abim de beni korumak için onu tehdit ediyordu...

Sonuç olarak; JungKook da, abim de haklıydı. İkisi de beni korumak için çabalamışlardı.

Bu da salak gibi hissettiriyordu. Sürekli birilerinin beni kollaması ve koruması, ben salakmışım gibi, tek başıma bir şey başaramayacakmışım gibi hissettirmişti.

O zaman tüm sorunları ortadan kaldıracak, kendimi güçlendirmeme yardımcı olacak bir söz veriyorum kendime:

Ben Kim HyeRim. Bu andan itibaren kimsenin,özellikle JungKook ve abimin yardımlarını kabul etmeyeceğim; çünkü kendi kendime bir şeyler başarmanın vakti geldi de geçiyor bile.

(...)
Mer ha ba lar
Ben gel dim
Ehehehehehehe~
Bilirsiniz, artık HyeRim'in kendi ayakları üzerinde durmasının vakti gelmişti, bende dedim ki, 'ehem, neden olmasın?'
Ayrıca abisinin neden öyle yaptığı da anlaşıldı, büyük kilit açıldı, geriye küçükler kaldı!
Size bir sorum var: lütfen cevabınızı yazın

Kitabı okurken diyalogları mı okuyorsunuz, yoksa betimlemelerle birlikte mi?
a) yalnızca diyalalogları okuyorum, çünkü sadece olayı öğrenmek istiyorum
b) yalnızca diyalogları okuyorum çünkü betimlemeler sıkıcı geliyor
c) yalnızca diyalogları okuyorum çünkü sadece JungKook ve HyeRim arasındaki anları yakalamak istiyorum
d) bütün metni okuyorum

Pekala
Cevaplarınız için teşekkürler!
Geçelim çıkış konuşmasına
Yazım hatalarını bana bildirmeyi unutmayın~ katkılarınıza ihtiyacım var!
Pekalaaaaaa
Sizleri seviyorummmm
İyi akşamlarrrr (20:46)

-hyhyhye'niz

saver || jeon jungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin