Could You Be My Moon, Justin Degryse
I Love You, Billie Eilish
●○●
BÖLÜM - 16
Yine de mütevazılığımdan ödün vermeyeyim. "Siz Kralın teklifini reddetmek kabalık olurdu. Hem yemek sırasında bana burası hakkında bilgi verirsiniz diye umuyorum?" Gülerek elini Kraliçe'nin beline attı.
"Neden olmasın! Hadi yemek salonuna gidelim."
Onlar ilerlerken, bende onları arkalarından ilerliyordum. Karşımızdaki büyük kapı büyük bir sesle açılırken sadece bekliyorduk. İçeride en az yirmi kişinin oturabileceği uzunlukta olan masa duruyordu. Kral masanın başına, kraliçe onun sol tarafında yer alınca bende ayakta durmaya devam ettim. Kraliçe Elenor, karşısındaki yeri gösterdi.
"Annabeth, lütfen karşıma otur." Dediğini yapıp karşısına oturdum. Kral Edward'a döndüm. "Kralım, kadını bulabildiniz mi?"
"Hangi kadın?" Elindeki çatalı bırakıp yakasına mendilini sıkıştırdı.
"Layla." Suratını ekşitti. "Sayılır. Yazdığı dilekçe elimize ulaştı. Yani burada... Yakında onu bulacak ve cevapsız tüm soruların cevabını çözmüş olacağım."
Sadece dinledim. Kapıdan ellerinde çeşit çeşit yemekler ile gelip masaya dizmeye başladılar. Bu organik renklere alışılmışın dışında... Benim bu tavrım onların hoşuna gitmiş olacaktı ki gülmeye başladılar. Kraliçe Elenor, odaklanmam için elini çırptı.
"Hepsinin tatları muazzam. Renklerine göre yemek seçme. Çünkü burada yapacağın en büyük hata bu olur. Dünyada ki meyvelerin renklerinin öyle olmasının nedeni genlerinde azcık ta olsa da bozukluk olduğunu gösterir. Burada yemeyeceğin tek şey tavuk. Onları sadece yumurta almak için besliyoruz. Şimdi, önündeki salatadan yemeye başlamalısın. Harikadır..."
"Teşekkürler.."
Tabağıma bir kaşık salata koyup, yemeye başladım. Bir süre böyle sessiz sessiz yerken ikisi de bu durumdan rahatsız olmuş gibiydi. Kraliçe yemeği bırakıp kırmızı ama kesinlikle şarap olmadığına adım kadar emin olduğum içeceği yudumladı. Aynısı benim önümde de duruyordu. Acaba ne? Bardağı elimde hafifçe sallayıp bir yudum aldım. Meyvelerin karışımı... Hmm. Kokteyl miydi acaba? Yoğun bir şekilde ahududu, çilek ve böğürtlen tadı geliyordu. Ve ben bu üçlüden ölesiye nefret ediyordum. Kraliçe ise tam anlamıyla mest olmuş gözüküyordu... Bardağı bırakıp bana baktı.
"Biliyoruz ama yine de emin olmak için soruyorum. Ana elementin ateş yani?" Gülümseyerek onayladım. "Evet kraliçem." Kral başını yemekten kaldırdı. İkisi de ateş elementinden pek hoşlanıyor gözükmüyorlardı. Nedenleri ise çok açık... "Merak etmeyin! Kolay kolay delirmem." Şaka yollu söylediğim bu cümle onu minik bir tebessüme götürse de hemen ciddileşti.
"Duam, dediğin gibi olması." diye mırıldandığını duydum. "Sizlerin elementi nedir acaba?"
Kraliçe Elenor, krala muzipçe bakarken merakla ikisine baktım. Aralarında bu konu hakkında birtakım şeyler olmuş olmalı. "Ben su ve toprak elementindenim. Edward 'da hava ve toprak."
"Sizlerin de iki elementi var yani! Çok havalı. Peki ya Ateş?" Gülerek elindeki peçeteyi tabağına bıraktı. "Hayır. İkimizde o elemente sahip değiliz. Küçüklüğüne dair küçük bir parça hatırlıyor musun?"
Bu soru her gün düşündüğüm şeylerin yeniden aklıma gelmesine yol açıyordu.
"Kralım ilkokula gittiğim zamanları hatırlamıyorum. Yani bazı şeyler aklında kalır ama yok... Ailemle yani beni evlatlık alan ailem ile nasıl tanıştım onu da hatırlamıyorum. Hayatım boyunca neden bunları sorgulamadığımı da bilmiyorum. Sanki, buraya gelince zihnimi tutan şey yok olmuş, tümünü ele geçirmiş gibi hissediyorum." Ağzına attığı salatayla tekrar sustu.
"Yani birçok şeyi hatırlamıyorsun. Belli bir zamandan sonrası var?" Elimdeki çatalı bırakıp kollarımı birleştirdim. "Evet! Bu konuda bana kim yardım edebilir?"
"Bilge Schmeichel 'a danışabilirsin. Belki yardımı dokunabilir."
"Buraya geldiğimden beri kendimi garip hissediyor ve yine garip olayların içinde bulunuyorum."
Kral Edward kaşlarını çattı. "Nasıl garip duygular?"
"Dediğim gibi üstümden yük kalmış gibi. Tarif edemeyeceğim bir rahatlık hissi var. Buraya alışmak ve yaşamak içinde kurallara uygun davranmaya çalışıyorum."
Kraliçe alayla sırıtıp, elindekileri bıraktı. "Kuralları biliyor musun ki?" Yandan gülüşümle üç parmağımı kaldırdım. "Olay çıkartma, herkese iyi davran veya konuşma daha ne olabilir?" Bu, ikisine de kahkaha attırmıştı. Kral ve kraliçe alkışlamaya başladı. Kral Edward, elini kaldırıp başparmağıyla işaret parmağını birleştirdi. "Mükemmel!"
Kraliçe de Krala gülerek baktı. "İşte Edward, dört yüz tane kuralın özeti!" Oha! Kaç?
"Kaç kural?" Bir de ezberliyorlar mı nu kadar kuralı? "Ezberlemek zorunda mıyız?"
"Hayır ama belki sana ezberlettiririm?" dedi sinsi bir gülüşle. Şimdide ben kendimden emin bir şekilde sırıttım. Ezber, hiç problem olmaz. "Benim için sorun olmaz kraliçem. Dünya'da okul birincisi olarak mezun olup amerika'nın en iyi tıp fakultesine girmeye hak kazanmıştım. Ama şimdi bir korumayım."
"Demek doktor olacaktın. Şimdi neden doktor olmuyorsun?"
"Çünkü şimdi savaşçı olmak istiyorum... Hem bu herkesin hayalidir. Ailemi bulana kadar bu işi almam gerek."
"Neden?" Aklıma gelen senaryolar açıktı. "İtiraz edememeleri için. Sonuçta o benim işim olacak." Kraliçe Elenor, heyecanla sandalye de dikleşti. "Aileni mi bulmak istiyorsun?" Dürüstlük daha doğru olur bu masada.
"Evet. Pek emin değilim belki beni bilerek bıraktılar? Onları bulup neden diye sormak istiyorum. Yaşadığım ailenin gerçek olmaması beni büyük bir şoka uğratmıştı."
"Peki ya onlar seni bulursa?" Ne değiştirirdi ki... "Bir şey değişmeyecek."
Kral Edward, yine yaptığı gibi sakallarını kaşıdı. "Ya ailen savaşçı olmana karşı çıkarsa?" Cevabı çok basit.
"Bu benim kararım." Kaşları kalkık duyduğu cevabı sindirememiş gibi duruyordu. "Yani onlarla tartışırsın?"
"Evet, belki kralım." Saat dokuza geliyor. Kalksam mı artık? Ne kadar konuşmuştuk böyle? "Çok mu konuştum Kraliçem?" İkisi de olumsuz yönde ses çıkarttılar.
"Hayır! Gereksiz konuşmadın ayrıca seni seviyoruz. Daha senin hakkında çok bilgi edinmem gerekiyor. Sonuçta benim şovalyemsin! Yarın Su Kraliçesi ve prensesi gelecek. Resmi şovalyem olduğun için sende gelmelisin. Ne giyinmen gerektiğini biliyorsun. Zaten şu anlık kılıç taşımak zorunda değilsin. Okulu ben bilgilendiririm. Saat; sabah on da sarayın ana bahçesinde kapının önünde ol. Kraliçe ve prensesi karşılayacağız. Bu arada kraliçe benim çok yakın bir arkadaşım."
"Biliyorum Kraliçem." Gözlerim büyürken, ellerimi bacaklarıma koyup sıktım. Ağzımdan kaçtı... Lütfen, nasıl diye sorma!
"Nasıl?" Lanet olsun...
●○●
Bölüm hakkında ki düşüncelerinizi yorum kısmına yazarsanız sevinirim.
Bölümü de beğendiyseniz yıldızlamayı unutmayın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PRENSESİN DÖNÜŞÜ -[DEK]
Fantasy|𝔇ö𝔯𝔱 𝔈𝔩𝔢𝔪𝔢𝔫𝔱 𝔎𝔯𝔞𝔩𝔩ığı 𝔖𝔢𝔯𝔦𝔰𝔦 1.𝔎𝔦𝔱𝔞𝔭| On yedi yaşında kendini toplumdan soyutlamış genç kız diğerlerine ne kadar tehlike arz edebilir? Kendine göre hayatını yaşarken, eve geldiğinde öğrendiği haber onu ne derece hayal kırı...