"Kızıl Ejder İstanbul'da"

63 14 23
                                    

Üstüne boca edilen bir kova suyla Kenan, sıçrayarak kendine geldi; onu başka bir yere almışlardı, zincirle duvara bağlanmış bir haldeydi ve bitkin düşmüş bir şekilde zor bela kendine gelmişti. Karşısında duran Bahoz, yüzünü kapattığı bezi çıkarmadan onu izliyordu. Kenan, boğazına kaçan suyla bir iki öksürdü. Bedenindeki titreme, korkudan değil, tamamen soğuk sudan üşüdüğü içindi. Bahoz, onu şöyle bir süzdükten sonra:

“Kimsin ve burada ne işin var?” diye sordu. Kenan, gözlerini ona dikerek:

“Benim adım Azrail, kuranız çıktı. Ölüm piyangosunu kazandınız ve bu yüzden buradayım!” deyince Bahoz, adamına şöyle bir baktı. Adam, olanca gücüyle sert bir yumruk indirdi ve Kenan, sersemlemiş bir şekilde yalpaladı. Bahoz, derin bir nefes alıp:

“Bak şimdi! Buraya gelip beni öldürmek isteyen, kampı yerle bir etmek isteyen çok adam var. Hepsi kendilerine Azrail diyor. Ben şimdi sana mı inanayım yoksa onlara mı? Karar veremedim. Sen söyle!” dedi. Kenan, ağzındaki kanı yere tükürdü. Onun görmek istediği, Musa’yla Kaytan’dı ama ortalıkta yoktular; bu yüzden Kenan, biraz daha vakit kazanmak istiyordu ve sabrediyordu.

“Bana inan, başkasına güvenme!”

Bahoz’un gülen gözleri, alaylı bir vaziyet aldı. Sesindeki kinayeli ton, ortamda yansıyarak:

“Diğer ikisi için mi geldin? Ama biz onları öldürdük!” deyince Kenan, birden irkildi. Adamın yalan söylüyor olmasını, canı gönülden diledi. İri gözlerle adama bakıp:

“Hangi adamlardan bahsettiğini bilmiyorum!” diyerek Bahoz’un tepkisini ölçmeye çalıştı. Bahoz, alaylı bir üslupla:

“Birazdan öğreneceksin! Adamları öldürmedim ama bu, öldürmeyeceğim anlamına gelmez! Tabi bu sana bağlı! Onların ölmesini istemiyorsan, kaçırdıkları adamı bize getir, biz de sizi salalım!” deyince Kenan, dalga geçer gibi:

“Birazdan salacaksın zaten! Hem bizi, hem de bu sabah yediklerini!” der demez Bahoz, Kenan’ın lafından bir şey anlamadı. Kenan, baş parmağını çıtladı. Bahoz, yavaşça ona yaklaştı. Kenan, yüzündeki ifadeyi değiştirmeden:

“Bence kaç kurtul!” deyince Bahoz, hızla ona doğru yürüdü. Kenan’ın başparmağı yüzüğün üstünde durdu ve aniden bastı.

Tepedeki adamların kucağındaki bombalar, koca bir gürültüyle patlarken taş ve kayalar, yerlerinden koptu ve sürüklenerek aşağı doğru düşerken cephanedeki bombanın da patlaması, cümbüşe katkıda bulunmuştu. Etrafa savrulan militanlar, her yerin dumana gömülmesiyle koyu bir karanlık ortamı sardı; parçalanan bedenlerin toza bulandığı, feryatların her yeri kuşattığı ve alev toplarının etrafa savrulduğu kamp alanında sağlam kalan militanlar, hemen silahlarına sarılmıştı. Birden ateşler edildi, Emin ve yanındakiler de partiye iştirak etti. Her taraftan mermiler sarmıştı kampı; düşen her militan, yüzlerini toprağa bularken Emin, bir kayanın üstünde atlayıp silahıyla hücuma geçti. Hepsi gelmişlerdi; kamptakiler, hazırlıksız yakalanmıştı, kimileri daha silahlarına sarılamadan yere düşerken kimileri bir iki el ateş edip yere düşüyor ve kimileri de iyice direndikten sonra kendilerini yerde buluyorlardı.

Bahoz, içeri giren militanın:

“Başkan, baskın var! Çok kalabalıklar!” demesiyle silahını sıyırıp Kenan’a doğrulttu. Kenan, tebessüm ederek:

“Bekle hele çıyan başı!” dedi ve hızla ellerini çekerek zincirle birlikte onun üstüne atıldı. Militan, Kenan’a ateş etmek istediyse de Kenan, hızla Bahoz’un arkasından dolandı ve onu kavrayıp kendine kalkan yaptı. Belindeki silahı sıyırıp şakağına dayadıktan sonra:

HAYATIMIN GAYESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin