"Mutlu Noeller TC"

41 7 8
                                    

Takvimdeki son yaprak kalmış, 31 Aralık sabahına insanlar, yoğun bir kar yağışına, bulutlu ve gri bir havaya uyanmışlardı. Güneş almış başını gitmiş, yerini bulutlara bırakarak inzivaya çekilmişti; bulutlar da yer beğenmeyerek toplantı yapmışlar ve kar yağışına icazet vererek soğuğa davetiye çıkarmışlardı.

Bugün yılbaşıydı; 2018 sona erecek, 2019’a adım atılacaktı. Yalnız bu şehirde değil, Türkiye’nin bütün il ve ilçelerinde, kendilerine ait olmayan bir bayramın telaşı vardı, başkasının bayramına sahiplik edecekti Türkiye, başkasına ait bayramda zil zurna eğlenecekti kimliklerinde Müslüman yazan Türk insanları. Kimisi hiçbir şeyden ve neden kesildiklerinden habersiz olan hindileri boğazlayacak, Allah’ın ismini anarak kestikleri hayvanın etini, zatına yaraşmayan bir günde pişirip yiyeceklerdi. Çocuklar ninnilerle değil, ne olduğu belirsiz bir ihtiyarın intizarıyla uyuyacaklar, sabah uyandıklarında da o ihtiyarın sözde getirdikleri hediyelerle sevineceklerdi. Kırmızılar giymiş, ak sakallar içerisindeki bir ihtiyarın sözde bacadan girişine sevinip el çırpacaktı minik hayaller; oysa ki ihtiyarlar, bacadan değil de kapıdan girmesi gerekti, hürmetle eli öpülmesi, başköşe edilmesi gerekti de, nerde bu masum çocukların bileceği şuur?

İnsanlar ne garipti? Başkasına benzeme, başkasına özenme ve aslını yitirme konusunda ne kadar da iştahlıydı insanlar? Aslından kopup onun bunun meşrebine bel bağlamayı marifet sanıyordu, özentiyi asıl bilerek ona sarılıyordu. Aslında olmayanı aslında farz etmek, aslında saçma sapan bir şeydi ama gel gör ki insanlar, çoktan aslını kışlıkların arasına saklayıp moda, çağın getirisi, çağdaş ve uygar adı altında saçma sapan şeylere meylediyorlardı. Birisi de çıkıp demiyordu ki insanlar, Müslümanlar, kutladığın yılbaşı, sevindiğin noel senin değil, kendine gel! Bunu diyen lisanlar suskun, diyenler meydanlardan çekilmiş.

***

Milli Haberalma Servisi…

Koltuğunda uyuyakalmıştı Musa, başı masasına düşmüş ve kollarını kendisine yastık yapmış şekilde uykuya dalmıştı. Geceden beri volta atmıştı odada, o taraftan bu tarafa hırsla, öfkeyle adımlamıştı. Ama uykusu bastırınca, koltuğuna geçerek uykuya teslim olmuştu.

İçeri giren Salih, Musa’nın uykuda olduğunu görünce geri çıkmak istedi ama Musa, kafasını kaldırmadan:

“Gel Salih gel!” diye homurdanınca Salih, mecburen içeri girdi. Musa, başını kaldırıp uykulu gözlerle ona baktı. Salih, onun karşısındaki koltuğa kurulduğunda Musa:

“Bana, bir şeyler bulduğunu ve bu sefer işe yarayacağını söyle!” derken Salih, mahcup bir tavırla başını öne eğdi.

“Bütün hata benim, bütün kabahat benim, efendim!”

“Sıçtırtma hatana, kabahatine de, bir şey söyle!”

“Hozan’ın ağabeysi, Dilan’la birlikte sırra kadem basmış! İkisinden de haber yok!”

“Güzel!” diyen Musa, saçlarını düzeltirken Kaytan’ın içeri girmesi, Musa’nın yerinde doğrulmasına neden oldu. Belki onda havadis vardır düşüncesiyle:

“Bıyıklarından seziyorum, iyi bir şey var!” deyince Kaytan, bir koltuğa kendisini bıraktı.

“Hozan’ın ağabeysi Hozat, yengesini de alarak Edremit’e kaçmış! Hiç değilse yerleri belli! Hozat’ın zaten örgütle alakası yok! Dilan’ın da yok! Bizden çok örgütten kaçar gibi gitmişler. Onlardan pek bir şey çıkmaz! Mamoste için MİT’le temasa geçtim. Eğer MİT’in içinde köstebek olmasaydı, Mamoste MİT’i kullanarak elimizden kaçmazdı, diye düşünüyorum.”

HAYATIMIN GAYESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin