"Serin Rus Dalgası"

58 12 28
                                    

DİYARBAKIR

Gaziler’in kırsal bir semtinde, şehrin dışına taşan bir yerde bekliyordu Kaytan ve Musa; yanlarında Dozan ve Bahoz vardı. İkisinin ağızları bantlı, elleri arkadan bağlı ve bir paket gibi yerde uzanmış bir şekilde bekletiliyordu. Bir toprak yol, ilerdeki eski ve nerdeyse çökecek gibi olan bir eve doğru ilerliyordu. Orası seçilmişti toplantı için; evin etrafı, pusuya elverişliydi, karanlık ve gözle teması olmayan kuytu yerler vardı. Evin arkasında, ufak bir tepe görünüyordu. Tepenin üstü görünmezken ebadı, gözle görülebilecek kıvamdaydı. Musa’nın tedirgin bakışları, Kaytan’ın sırıtan çehresinde gezinirken Dozan, öfkeli ve yorgun gözlerle etrafına bakınıp duruyordu ve Bahoz, kısmen çaresiz bir halde inliyordu.

Yüksekçe bir binanın çatısındaydı Kenan, kanasın başına tünemiş, kendini kamufle etmiş ve dürbünle Musa’ları izliyordu. Ağzındaki kürdanla oyalanırken suratındaki tebessüm, aklındakini ister istemez ifşa ediyordu.

Emin ve yanındakiler, iki gruba ayrılmış; bir kısmı karşı tarafa geçmiş, görüşme yapılacak alanı ablukaya almış ve kamufle olmuşlardı. Her nedense Emin’in içinde kuşkular vardı; bir sıkıntı düğümlenmişti boğazında, bir gariplik vardı üstünde ve ne kadar derin nefesler alıp verse de bir türlü geçmek bilmiyordu.

Duyulan araba sesleri, birilerinin geldiğini haber verir gibiydi; Musa, arabaların geldiği yöne bakıp Kaytan’a göz kırptı ve Kaytan, bir ayağını Bahoz’un üstüne getirip gülümseyerek beklemeye koyuldu. Üç arabanın gelişi, hiç de hayra alamet değildi. Musa, silahın sürgüsünü çekerek elinde hazır tuttu. Kaytan’ın parmağı, tetiğin üstünde hazır beklerken Kenan, dürbünle gelen arabaları izliyordu.

Evin arkasındaki tepenin yamacında kümeleşmişlerdi; yaklaşık yirmi kişiden fazla adam, üzerlerine kara libaslar çekip geceyle kamufle halinde beklerken ortalarında duran Beşer, dürbünle alanı gözlüyordu. Bahoz’a ayağını koyup bekleyen adamdan gıcık kapmıştı. Onu orada öldürmek, aklından geçen ilk plandı; çevreyi kolaçan etti, nedense Emin ve grubunu görememişti ve yüzünde oluşan tebessüm, işlerin yolunda gittiğini düşündürüyordu.

Kenan, dürbünle etrafı kolaçan ediyordu; arabaların durmasından sonra işi, etraf güvenliğini kontrol etmekti ve direk dürbünü, karşıki tepeye doğru tuttu. Gördükleriyle irkildi. Bir kıpırdama sezmişti. Hemen dürbünün gece görüşünü açtı.

“Lan!” diye fısıldayınca ses, Musa’ya da gitmişti. Araçtan inmekte olan Hasan ve adamlarına çaktırmadan, bileğini ağzına doğru hafif uzatıp:

“Ne oldu?” diye mırıldanarak sordu.

“Davetsiz misafirler var reis! Tepenin yamacında… Hasan, gene bize iş çıkardı, sağ olsun!”

Emin de duymuştu Kenan’ı; hemen çömeldiği yerden dürbünle tepeye baktı, kalabalık bir grup gelmişti ve hepsi de silahlıydı. Dürbünü indirerek:

“Bir kalleşlik yapacağı kesindi!” deyince Kaytan, karşısında duran Hasan’ı tepeden tırnağa süzdü. Hasan, yüzünde gaddar bir ifadeyle:

“Kardeşime yaptıklarının hesabını, siz de, devlet de verecek!” deyince Kaytan, ayağını Bahoz’dan kaldırıp:

“Asıl senin bu yaptıkların, karşılıksız kalmayacak Hasan! Örgüte güvenip devlete sırt çevirmen, hayatına mal olacak!” der demez Hasan, gür bir sesle:

“Buraya, Gavuröldüren Yaylası derler; neden burayı seçtiğimi anlamışsındır, bu akşam burada gavur ölecek ve kusura bakmayın, o gavurlar da sizsiniz!” dedi. Musa, derin bir nefes alıp:

HAYATIMIN GAYESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin