"Bu Yılan Zehirsiz"

143 26 247
                                    

Gaye, gözleri büyük umutlarla ileriye bakıyor; babasının özel sivil havalimanının girişine, Kenan’ın bir an önce gelme arzusuyla ve onu görebilme, hasretini giderme ve biriktirdiği özlemlerini ona nakletme arzusuyla beklerken öğlene tekabül eden sıcak Eylül güneşinin aracın kaportasını okşayıp etrafa yansıyarak göz kamaştırmasını izliyordu. Bunaltıcı olmasa da sıcak bir hava vardı dışarıda; öyle hafif bir yel esiyordu ki yapraklarını dökme arzusu taşıyan ağaçlar, ninniye tutulmuş sabiler gibi hafif ve ritmik bir edayla sallanıyordu. Kenan’dan bu sabah gelen haber, onu ve babasını heyecanlandırmıştı; yanında bir paket getirmiş, özellikle de babasına sürpriz yapmıştı. Babasıyla gelmek istediğini söylediğinde babası, önce itiraz eder gibi olsa da kızının masum bakışlarına daha fazla dayanamamış ve izin vermişti. Şimdi de Kenan’ı bekliyor, geçen her saniye heyecanı artıyor ve yerinde duramaz bir halde sabretmeye çalışıyordu.

Nihayet Kenan’ın içinde bulunduğu araba, havalimanının giriş kapısında belirdi; heyecanı arttı, eli ayağı titredi ve dili kurudu. Yutkunmayla geçer sandığı hıçkırığı, boğazını mesken tutarak kalıcı olduğunu belirtti.

Kenan, aracı sürmekte olan Bünyamin’e, şöyle yorgun bir ifadeyle baktı. Bünyamin, onu gördüğüne pek de memnun olmuş gibi görünmüyordu. Hele de yanında getirdiği Sebastian’ı görünce, rengi kızıla bulanmıştı.

“Neden getirdin bu adamı?” diye sormuş, Kenan’ın da:

“Hamdi Bey’e hediye diye…” demesiyle daha da somurtmuştu.

“Sen Hamdi Bey’e hediye değil, bela getirdin! Bu adamın kim olduğunu biliyor musun?”

Kenan, Bünyamin’in bu agresif hallerine alışmıştı. O yüzden sesini etmemiş ve Hamdi’nin ne diyeceğini merak ederek suskunluğa bürünmüştü.

Aracın durmasıyla Kenan, diğer araçtan inen Hamdi’ye ve Gaye’ye gözlerini dikerek araçtan indi; Bünyamin de araçtan inerek arka koltukta bağlı, yorgunluktan bitap düşmüş ve yarı baygın bir halde olan Sebastian’ı çıkarmak için işe koyuldu.

“Hoş geldin delikanlı!”

Kenan, Hamdi’nin uzanan elini sıkarken:

“Keşke hoş gelseydim Pars! Ama maalesef, verdiğin görevi layıkıyla yerine getiremedim!” deyince Gaye, içinden taşan ve volkanı andıran bir hisle Kenan’a sarıldı. Bütün adamlar, şaşkınlıkla bakışırken Hamdi, tokat yemişçesine irkildi. Bünyamin, elindeki işi bırakıp onları izlerken Gaye, Kenan’ın yorgun kokusunu genzine çekerek:

“Hoş geldin!” diye fısıldadı. Kenan, tepkisiz bir şekilde bekliyordu. Kıza cevap da vermemişti. Hamdi’nin gözleri, soğuk bilye taşlarını andıran bir vaziyetle Kenan’ın üstündeydi. En son Kenan, kızın her iki omzundan tutup hafifçe kendinden uzaklaştırdı. Gaye, nihayet yaptığını anlamıştı ve Kenan’ın bu yaptığına hak verip geri çekildi. Mahcup bir şekilde başını öne eğerken Hamdi:

“Senin suçun yok delikanlı! Olanları biliyorum! Sana hak da veriyorum! Sınavını geçtiğini ve artık bizden biri olduğunu ilan edeceğim! Getirdiğin hediyeye gelince… Kucağıma bir bomba bıraksaydın, bu hediyeden daha iyiydi! Ama kızmıyorum! Gerisini konuşacağız!” deyince Kenan, yorgun gözlerini yumup:

“Elimden bu geldi! Adam, size ulaşmak için beni kullanacaktı! Ben kullanılmam Pars, kullanırım!” der demez Hamdi, memnun bir ifadeyle gülümsedi. Bünyamin, Sebastian’ı arabadan çıkarmış ve iki adama emanet etmişti. O adamlar, Sebastian’ı başka bir araca alırken Hamdi, birkaç adım atıp Kenan’ın karşısında durdu.

HAYATIMIN GAYESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin