"Hoş Geldin Kardeşim"

41 6 1
                                    

Milli Haberalma Servisi’nde tansiyon inmek bilmiyordu; Kenan’ın alınması, işleri epey zorlaştırmış gibiydi, Kaytan’da da Musa’da da asabiyet had safhaya ulaşmış ve ikisi de öfkelerini bir yerlere kusmak istercesine odanın içinde volta atıp duruyordu.

“Kendine gelse de, bütün hıncımı o itten çıkarsam…” diye mırıldanan Kaytan, burnundan solurken bıyıklarının ucunun hava almasıyla ürperse de belli etmeden bir koltuğa kuruldu. Musa, odada volta atmaya devam ederek:

“Herifi bir şekilde konuşturmak lazım!” deyince Kaytan, ona döndü.

“Kenan’ı da öldüremez, değil mi?”

Musa’yı da bir tedirginlik bastı, endişeli bir şekilde gelip Kaytan’ın karşısındaki koltuğa çöktü.

“İşte o zaman biteriz kaytan bıyıklı, mahvoluruz!”

“Mahir’e de yazıktı, öldü; Emin’e de yazıktı, öldü. Kenan’a çok yazık, ölmesin o!”

“Ölmeyecek, Allah’ın izniyle ölmeyecek, buna izin vermeyeceğiz!”

Kapının çalması, Musa’yı yerinde doğrulttu. İçeri giren esmer tenli, karagözlü ve orta boylu gencin:

“Adam kendine geldi efendim!” demesiyle ayağa kalktı. Kaytan da kalkarken:

“Bana bırak reis, bülbül edeyim onu!” dedi. Musa, sıkılgan bir tavırla:

“Bana gülümü verin de, bülbül mü ediyorsun, karga mı ediyorsun, beni bağlamaz!” diye fısıldadı. Kapıdan çıktıklarında,

“Bana bir tuzluk getir Salih!” diyen Kaytan’ın sesi, onların peşinden yürüyen ve onlara haber vermiş olan gence ulaştı.

“Derhal, efendim!” diyen Salih adındaki genç, hemen yan koridora saptı.

Bir odaya girdiler; tepesine serum çekilmiş, yaraları sarılmış ve tedavi edilmiş Seydo, meraklı gözlerle odanın içini kontrol ederken Musa ve Kaytan’ın içeri girmesiyle irkildi. Onları görünce nerede olduğunu anladı. Her ne kadar korksa da, korkusunu örtbas etmek için alaylı bir şekilde sırıttı.

“Sırıtma lan pişmiş kelle gibi!” diye çıkışan Kaytan, onun yan tarafında durup üzeri sargılarla kapanmış yaralarına parmağını değdirdi. Acıyla inleyen Seydo, yüzü ekşimiş bir şekilde Kaytan’a baktı. Musa, ellerini ceplerine yerleştirdi.

“Şimdi Seydo musun ne haltsan artık, beni iyi dinle!”

Seydo, acımsı gözlerini ona çevirdi. Musa devam etti.

“Mamoste denilen it, benim adamımı alıkoydu. Bu adamım, benim için her şeydir. Öldürdüğünüz adamım da öyleydi, öldürülen kadın da benim için öyleydi. Yani demem o ki…”

Eğildi Musa, Seydo’nun göz hizasında durdu.

“Eğer Mamoste’nin gittiği veya gideceği yerleri bana söylemezsen, seni öldürmez, ölmek için yalvarır kıvama getiririm. Şimdi söyle bana! Bu Mamoste denilen it nerde?”

“Mamoste, devrim için ömrünü adayan bir öğretmendir. Devrimi bize öğreten, devrim için ölmeyi…” diyen Seydo, aniden yarasına parmağını bastırıp kulağının dibinde:

“Sokarım devrimine lan!” diye bağıran Kaytan’ın sesiyle irkildi ve baskısıyla acıyla bağırdı. Parmağı kana bulanmış bir halde havaya kaldıran Kaytan,

HAYATIMIN GAYESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin